Yalnızlık

Afife ARTIK

Yıllar evvel bu başlıkta bir yazı yazmıştım ve bir edebiyat sayfasında yayımlanmıştı.

Yazımın diğer yazılara nisbeten çok okunması üzmüştü beni. Demek ne kadar çok insan kendini yalnız hissediyor ve yalnızlık onlar için önemli bir gündem maddesi diye düşünmüştüm.

Evet çağın sinsi hastalıklarından biri de yalnızlık.

Fakat yalnızlığı iyi tanımlamak gerek. Nedir yalnızlık? Etrafında insan olmama hali mi?  Etrafında insanlar olmasına rağmen kendini anlayan kimse olmaması hali mi? Sevdiği ahbaplarının berzah alemi kabir âlemi gibi başka diyara göçmüş olmaları hali mi? Şeytanın pençesine düşüp kendini insanlara, özellikle de en yakınlarına kapatmışlık hali mi?

Evet gördüğümüz gibi yalnızlık yalın ve basit bir kavram değil. Zahirde bir manası olsa da hikmet ve hakiki sebebler muvacehesinde baktığımızda müteaddid manaları ve çeşitleri var.

Risale-i Nur Külliyatında iman edenle etmeyen fertlerin yalnızlığı hakkında tanımlamalar vardır.

İman edenin yalnızlığı mevcut ahbabların uzak yerlerde olmasından mütevellid bir yalnızlıktır. Yani ahbab var fakat uzaktadır. Mümin iştiyakla kavuşmayı bekler. İman etmeyenin yalnızlığı ise sahipsizlik yani ahbabın yokluğu halidir ki ne yakında ne uzakta kavuşulması muhtemel bir ahbab yoktur.

Şüphesiz ki yalnızlığın en ziyade tetiklediği his hüzündür. Bu hüzün ümitsizliğe atıp kuvve-i maneviyeyi kıran bir hüzün olduğunda tahrip edicidir menfidir. Eğer bu hüzün ahbablara kavuşma iştiyakı verip o ahbablara lâyık olmak gayreti veriyor ise kemâlata medardır müsbettir. İnsanı halini iyileştirmek yolunda sevk ve teşvik eder.

İman insanı kâinatla bağlar. Iman eden insanın yalnız olması hikmeten mümkün değildir. Esma adedince rabıtalar ile evvela bütün mümin kardeşlerine ve insanlık âlemine ve sonra kainatın bütün mevcudatına bağlıdır.

Peki insan kendini bir hikmet zemininde ve esma bağlamında tanımlamamış ise? O zaman ne olacaktır? Varlığını bağlı zannettiği kişi veya nesnelere yakınken rahat ve onlardan uzakken yalnız ve çaresiz ve güvensiz mi hissedecektir?

Peki biz mevcudiyetimizi neyle tarif ediyoruz? Olmazsa olmazımız nedir? Var olmam buna bağlı dediğimiz neyimiz var?

Bir Vacib-ül Vücudun îcadı ile var olduğumuz bilgisi bizde ne derecede? İslami kaynaklardan uzak olanlar Vacib-ül Vücud’un manasini bile bilmeyebilirler peki ya imanın harikulade bir inkişafçısı olan Risale-i Nur okuyan bizler bu konuda ilmelyakinden aynelyakin'e geçebildik mi acaba?

Kendi varlığımızı hikmet zemininde ve hakikat ışığında tarif etmezsek hangi halimiz bir yalnızlık hali ve hangi halimiz gerçekten bir ve beraber olmamız gerekenler ile bir olduğumuz haldir tatmin edici bir şey söyleyebilir miyiz bu konuda?

Bu enaniyet asrının insanlarının bir de kibirden kaynaklanan yalnızlıkları var ki ayrı bir araştırma konusudur. Kendine hiç bir kimseyi denk bulmamaktan kaynaklanan ve bir tercihin neticesi olarak yaşanan bir yalnızlıktır. Fakat genelde ferdin bu konuda farkındalığı olmadığından ya kaderi ya insanları veya başka sebebleri yalnızlığı için suçlar.

Kendim için istediğimin daha iyisini senin için istiyorum noktasına gelmeyen bir insanın muhatapları tarafından ciddi sevilmesi beklenemez. Kur'anın methettiği ve sahabelerde bulunan îsar hasleti yani kardeşini kendinden evvel düşünmek ve kendi muhtaç iken başka muhtaç kardeşinin ihtiyacını öncelemek hasleti azaldıkça ki bu asırda fazla olduğunu söyleyemiyoruz keyfiyetli güzel birlikteliklerin yaşanması kolay değil. Dolayısıyla yalnızlıktan kurtulmak da kolay değil.

Kendi mahiyetini hakikatli bir şekilde tanımlayamayan insan hakiki bir yalnızlık ve birlik bir beraber olmak hâlini de tanımlayamaz. Bu konuyla ilgili olarak Ayet-i hasbiye risalesinde (4. Şua) insanın varlığa karşı fıtri aşkının ancak ve ancak bütün mevcudatı kendi vücudu gibi hissetmekle teskin ve tatmin edilebileceğinden bahis vardır.  Kişinin bir kendi vücudu vardır ruhunun idaresindeki bedeni ve latifeleri cihazları. Bir de ikinci derecede bir vücudu vardır ki bu da bütün mevcudattır. Elbette bu yüksek bir noktadır. Bütün kâinat hükmüne gelebilen bir insan buna muvaffak olabilir.

Peki şimdi soruyorum: Gayb ve şehadet âleminin hülâsası olabilmiş bir insan yalnız olabilir mi? Kendi varlığı içine bütün kâinatın varlığını almış bir insan yalnız olabilir mi?

Şeriata imtisal ve şükr-ü örfiyi ifa ile bütün âlemlerin hülasası olmuş bir insan ancak hâl-i hazırda kendiyle aynı makamda birinin bulamamanım muvakkat yalnızlığını yaşayabilir ki bu da hakiki bir yalnızlık olmasa gerek. Zira on sekiz bin âlem ve o âlemlerin sekeneleri âlemini nurlandırır şenlendirir.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.