Filistin’e ‘insanî yardım’ götüren “Mavi Marmara” gemisine baskın düzenleyen ve aralarında değişik mesleklere mensup kişilerin bulunduğu 9 yardım gönüllüsünü şehit eden İsrail devleti, tam anlamıyla yalnızlaşmış durumda. O kadar ki, İsrail’in en büyük destekçisi Amerika bile bu desteğini ‘gönül huzuruyla’ yapamaz halde.
Filistin’de, Gazze’de yaşananları bilmeyenler için Türkiye’den yardım gemisi göndermek de, tutuklanmak da, yaralanmak da kolay anlaşılabilecek bir durum değil. Ancak insan olan herkes, insaniyet damarı itibarıyla Gazze’de yaşanan ablukaya, zulme ve ambargoya itiraz etmek durumunda. Çünkü Gazze’de insanlık ölüyor.
Baskına uğrayan “Mavi Marmara” gemisinde yaşananları şahitlerin dilinden dinledik ve yazdıklarından okuduk. Ortak kanaat, İsrail askerlerinin gemiye ‘öldürmek niyetiyle’ el koyduğuydu. Baskın sonrası Türkiye’ye getirilen ölü ve yaralılar üzerinde inceleme yapan Adlî Tıp Kurumu (ATK) Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce, “20 yıllık adlî tıpçıyım, böyle mermi de, yara da görmedim” demişti. (Milliyet, 6 Haziran 2010) Uzmanlar böyle derken, İsrail tarafı, tekrarladığı ‘yalan’larla dünyayı kandırmanın peşinde. Güya İsrail askerlerinin elinde “Paintball (boyalı / bir anlamda ‘oyuncak’)” silâhlar varmış. (İsrail Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsünün açıklaması, Hürriyet, 9 Haziran 2010)
İsrail tarafı ne derse desin, bütün dünyanın gözü önünde ve alenen ‘suçüstü’ yakalanmış oldu. Gemi baskını ve katliâm bir anlamda ‘canlı’ olarak dünyaya duyuruldu. Dolayısı ile bu saatten sonra uyduracakları bahane ile dünyayı yanıltmaları pek mümkün görünmüyor.
Bununla birlikte işin peşinin bırakılmaması lâzım. İsrail, uluslar arası hukuk nezdinde mümkün olan en ağır cezaya çarptırılmalı. Bu ceza da maddî ceza olarak akla gelmemeli. Elbette tazminat gibi maddî cezalar da olmalı, ama asıl ceza bu ülkeyi ‘yapayalnız’ bırakmak olmalı.
Gazze’ye yardım götüren gemide bulunan ve zulme şahit olan doktorlardan Adem Sazak, bütün dünya ülkelerinin İsrail’i tecrit etmesi gerektiğini belirterek, spor etkinlikleri başta olmak üzere İsrail’in hiçbir uluslar arası yarışmalara sokulmaması, resmî ve sivil kuruluşlardan üyeliğinin silinmesi gerektiğini ifade etmiş. Bu yapılabilse İsrail tam anlamıyla tecrid edilmiş olmaz mı?
Bütün dünyayı saran “İsrail’e tepki” dalgası devam eder ve süreklilik arz ederse bugün için uzak bir ihtimal gibi görülen “tecrid” hadisesi gerçekleşebilir. İsrail ve onun gibi saldırgan ülkeleri durdurabilecek tek güç de bu olsa gerek.
Risâle-i Nur’da terbiye ile ilgili güzel bir hadis rivayeti yer alır. Nefis, Rabbini tanımak istemiyor. Cenâb-ı Hak “Ben neyim, sen nesin?” dediği zaman “Ben benim, sen sensin!” diyor. Hangi nevî azabı vermişse, yine de “Sen sensin, ben benim” diyor. Cenâb-ı Hak, ne zaman ki ‘açlıkla’ imtihan ediyor, o zaman “Sen benim Rabb-i Rahim’imsin, ben ise Senin aciz bir kulunum” diyor.
Temsilde hata olmaz: “Ben ne dersem o olur, ne BM’yi, ne de dünya ülkelerini tanımam” diyen İsrail ‘yalnız bırakılmakla’ imtihan edilirse, mecburen yola gelir ve “Ben de normal bir devletim. Dünyaya rağmen iş yapamam” noktasına gelir.
Böyle bir neticeden de sadece barış kazanır...
Yeni Asya