Son zamanlarda dünyanın çoğu yerinde orman yangınları oldu ve olmaya devam ediyor. Dünya tarihinde böyle hadiseler hep yaşanmıştır. Şu yaşadığımız asırda da çalkantılı bir devir geçiriyoruz; pandemi, depremler, seller ve yangınlar. Bu musîbetlere bakıp neden başımıza geliyor diye sorgulamıyoruz. Çoğu musîbetleri "Tabiat Olayları, Doğal Felâketler" diye adlandırıyoruz, "Küresel Isınma" diyoruz, "İklim Değişikliği" diyoruz. Her şeyi diyoruz ama bir türlü şu âlemin Bir Sahibi olduğunu ve O'ndan habersiz bir yaprağın bile ağaçtan düşmeyeceğini aklımıza getirmiyor veya kabullenmiyoruz. İnkâr edenler için söylüyorum.
Afetlere karşı elbette tedbir almak lazım fakat yaşanan musîbetlere bakıp ders almak yerine suçu devlete ve siyasilere atıyoruz, birbirimize düşüyoruz, ağır sözler söylüyoruz, birbirimizi kırıyoruz. Tam bu sırada da sinsi bir şekilde "Yeni Dünya Düzeni" dedikleri küresel güçlerin ve maşalarının aleti oluyor çoğu insanlar. Onlar siyasi taraftarlığı kullandırıp insanları istediği gibi yönlendiriyorlar. Amaçları kargaşa, bilgi kirliliği ve devleti âciz göstermek. Bu konuda da gafletteyiz fakat farkına varmak istemiyoruz. Bakar kör hale gelmişiz. Hepimiz için söylemiyorum, burası yanlış anlaşılmasın.
Çoğu yerde musîbetler vuku bulmuşken, ülke olarak bizler birlik ve beraberlikte birleşmemiz gerekirken ne yazık ki birbirimize düşüyoruz. Çoğu kişi provokatif eylemler yapıyor sosyal medyada. Maksat halkı kışkırtmak ve amaçlarına ulaşmak.
Durumumuz neye benziyor biliyor musunuz? Bir misal vereceğim; Diyelim ki okyanusta beş yüz metrekare bir kara parçasında elli insan yaşıyor. Bu elli insan o beş yüz metrekare kara parçası okyanusa yavaş yavaş battığı halde orayı kurtarmaları gerekirken, hepsi çeşitli sebeplerle suçu birbirlerine atıp birbirleriyle uğraşıyorlar. Uzaktan birileri bu hadiseyi seyretse ne der sizce?
"Altlarındaki yaşam kaynağı olan kara parçası batıyor ama onlar birbirine düşmüşler." Yazık! Bu durumda musîbet hepsine gelir. Kurunun yanında yaş da yanar. İşte bunu anlamıyoruz, anlamak da istemiyoruz.
Şimdi uzaktan bakalım kendimize, herkes dönüp bir baksın. Neden birbirimize düşüyoruz? Elimize geçen ne? Ne kazanıyoruz? Bu zor günlerde birlik ve beraberlik olmayacaksa ne zaman olacak? Son pişmanlık fayda vermeyecek maalesef. Aklıselim ile hareket etmezsek hepimiz kaybedeceğiz. Kazananı olmayacak.
Yaşanan musîbetlere bir de şöyle bakalım: Geçmiş kavimlere baktığımızda ne zaman azgınlıkta ve günahlarda aşırı gitmişlerse mutlaka semavî bir musîbet ile helak olmuşlardır.
"Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin nice olduğuna bakmadılar mı? Ki onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü işlemişler, onu, bunların îmâr ettiklerinden daha çok îmâr etmişlerdi. Peygamberleri, onlara da nice açık deliller getirmişlerdi. Zâten Allâh, onlara zulmedecek değildi; fakat onlar, kendi kendilerine zulmetmekte idiler." (Rum Süresi 9. Ayet)
İnsan başıboş değildir. İmtihan edilmektedir. Açıktan günah işleme ve açıktan zina yapma devam ediyor. Özellikle sahil bölgelerinde. Ahir zamanda imtihan unutulmuş ve boğazımıza kadar günaha girmişiz. Gerçi günahları da umursamaz hale gelmişiz.
"Bu zamanda din, iman ve dua mı? Hangi çağda yaşıyoruz?" deniliyor kaba bir tarifle. Küçümseniyor dua ile lemlerin Rabbinden yardım istemek. "Her şey bilim ve teknoloji ile olmalı" düşüncesi bir inanç halini almış. Bilim inancı. Bilime karşı değiliz. "Bir Damlada lemler" kitabımda bu konuya çokça değindik. Burada tekrar yazmak konuyu uzatacaktır. Bilimin ve teknolojinin aşamadığı çok şey var. Şu âlemin Bir Sahibi var. Ona sığınalım ve yardım isteyelim. Hepimiz ölüp gideceğiz. Bizden geriye ne kalacaksa biz oyuz.
"Ey bu yerlerin Hâkimi! Senin bahtına düştüm. Sana dehâlet ediyorum ve sana hizmetkârım ve senin rızânı istiyorum ve seni arıyorum." (Dua, Risale-i Nurdan)
"Kurûn-u sâlifede (eski zamanlarda) cereyan eden âsi ve mütemerrid (inatçı) kavimlere gelen azaplar gösteriyor ki, insan başıboş değil; bir celâl ve gayret sillesine her vakit maruzdur." (Risale-i Nur / Sözler) İzahını yapmayacağım. Net anlaşılıyor zaten.
Bitirelim. Dünyanın çoğu yerinde meydana gelen yangınlar küresel terör örgütlerinin eliyle yapılıyor olabilir. Doğrusunu Allah bilir. İnsan eliyle yapılsa da yine de bir musîbettir elbet. Ahir zamandayız. Dünyada deccaliyetin planı işliyor fakat başaramayacaklar. Üstün çıkacak olan iman ehli olanlar olacaktır.
Orman yangınlarından sonra ne mi olacak? Bilmiyorum. Allah bilir. Belki de kalan çoğu ormanlara kamera takılması, girişlerin yasaklanması ve insanın doğadan uzaklaştırılması... Bu da bir musîbet. İster istemez bunlar zaruret halini alacak belki. Hak ettik biz bunu. Belki de gelecekteki insanlar orman yüzü göremeyecek, sadece uzaktan bakacak.
Evet, dünya değişiyor ama imtihan devam ediyor. Rabbim imtihanımızı kolay geçirsin. Kendimize çekidüzen verip Rabbimize yönelelim. Son olarak şunu hatırlatıp bitirelim;
"Beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bazı duaların evkat-ı mahsusalarıdır ki, insan o vakitlerde aczini anlar; dua ile, niyaz ile Kadîr-i Mutlakın dergâhına iltica eder. (Risale-i Nur, Yirmi Uçüncü Sözden)