Annelerinizin rahimlerinde size dilediği gibi bir suret veren odur. (Al-i İmran suresi: 6.)
"O sizi, annelerinizin karnında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan diğerine çevirerek yaratıyor." (Zümer suresi: 39:6)
"İnsan bir su misali kıvrım kıvrım akar ya
Bir yandan akan benim öbür yanda Sakarya."
Bebekler dünyasına hiç nazar ettiniz mi?
Bir kere ağlamaya dursunlar, dünyanızı karartırlar...
İnsan ağlayan bir bebeğin karşısında öylesine aciz düşer ki, dünyayı versen durduramazsın.
Çünkü ne laftan anlar ne tehditten...
O sadece ağlar...
İşte o zaman annenin kıymetini anlarsınız.
Zira sadece annenin bebeği kucaklaması sesinin kesilmesine yetiyor.
Hakikaten o küçücük bebek, o maddi manevi hiçbir şeyi bilmeyen (!) bebek, neden annesinin kucağına girer girmez sesini kesiyor ve hatta mışıl mışıl uyuyor?
Sizce bunun sebebi ne ola?
Ben eskiden sebebini "anne kokusu" olarak düşünürdüm.
Anne kokusu cenneti hatırlatır.
Anne kokusu dünyanın en güzel kokusudur.
O kokunun duyulduğu mekânlar dünyanın en güvenilir mekânlarıdır.
Fakat bu hissi bebeğe veren sebep nedir?
İşte hep onu düşünür dururdum.
Nerde bir bebek görsem ki annesinin kucağında, gamsız kedersiz yatıyor; derin bir tefekküre dalardım.
Rabbim bu hissi nasıl bu bebeğe vermiş diye?
Nasıl biliyor ki bu anne, onu canı pahasına koruyacaktır?
Ve nasıl biliyor ki o kucak, onun için dünyadaki en güvenilir yerdir?
*
Zaman akar. İnsan akar. Ve bilim akar.
Bilim aktıkça kur'an ayetleri de açılır.
"And olsun ki Biz insanı çamurun özünden yarattık. Sonra onu sağlam ve korunmuş olan anne rahmine bir damla su olarak yerleştirdik. Sonra o su damlasını pıhtılaşmış bir kan olarak yarattık. O pıhtılaşmış kanı bir parça et olarak yarattık. O et parçasını kemikler olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bambaşka bir
yaratılışla inşâ ettik. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah'ın şânı ne yücedir! (Mü'minûn Sûresi: 12-14.)
Ve bu ayetler indiği zaman hani vahiy kâtiplerinden birisi daha son kelimeler inmeden haykırır "Allah'ın şânı ne yücedir" diye...
Sonra son kelimelerde inince, hayretinden bir titreme alır.
"Acaba bana da mı vahiy geldi " diye bir ürperti sarar.
Teşbihte hata olmasın, tıpkı vahiy kâtibi gibi bende ana rahmindeki amniyon kesesini öğrendiğim zaman, Allah'ın yaratılış kudretinin karşısında hayret ederken : "Sonra onu sağlam ve korunmuş olan anne rahmine bir damla su olarak yerleştirdik." Ayetini de okuduğum zaman "Allahu Ekber" nidası bütün benliğimi sararak dudaklarımdan dışarı çıktığında secdeye varasım gelmişti.
Gerçekten de Rabbimin yarattığı her şey mükemmeldi ve mükemmelliğin
yanında bilmediğimiz birçok sırları da barındırıyordu.
Nedir bu amniyon kesesi?
"Amniyon kesesinin içinde amniyon sıvısı adı verilen bir sıvı bulunur.
Bu sıvı hamilelik ve bebeğin gelişimi açısından son derece önemlidir
Bebeği dış etkenlere karşı korur ve bebeğin kas ve sinir sistemi başta olmak üzere pek çok organ sisteminin gelişiminde etkilidir."
Evet bu bilgi genel olarak tüm tıp kitaplarında bulunur.
Fakat son zamanlarda yapılan araştırmalar amniyon sıvısının çok daha farklı sırlarını bize sunuyor.
Bir amniyon sıvısına; sıvı içerisinde ses kaydeden bir cihaz yerleştirerek, anne karnında bebeğin annesinin sesini bir okşama olarak algıladığı tespit ediliyor.(Elif dergisi.sayı:8)
Şöyle düşünün annenin hamilelik boyunca çıkarttığı birçok ses bebeğin eline ve yüzüne bir okşama gibi geliyor. Bebek doğduktan sonra bu hassasiyeti muhafaza ediyor.
Ve işte bunun için annesinin kucağına girer girmez ağlamasını kesiyor ve annesini tanıyor.
İsterseniz bu durumu biraz tefekkür edelim:
Ana rahminde bebek annesinin sesini bir okşama gibi duyuyor.Adeta annesinin eli çarpıyormuş gibi algılıyor.
Diğer taraftan bu ses amniyon sıvısının içinden geçiyor.
Yani ses amniyon sıvısına etki ediyor,amniyon sıvısında meydana gelen dalgalanma bebeğe temas ediyor.
Dolayısıyla bütün sır bu dalgalanmada saklı...
Öyle ise nazarlarımızı bu sıvıya çekmeliyiz.
Bunun içinde Japon bilim adamı Dr.Masaru Emotu'un keşfine bakmamız gerekmektedir.
Dr.Emotu, 'Suyun Verdiği Mesajlar'' adlı kitabında ,su maruz kaldığı etkiler sonucu nasıl ifadesini değiştirdiğini gösteriyor.
İki ayrı yere aynı sudan konulup ayrı etkilere; yani bir tarafta güzel sözler, güzel müzik ve şefkat gösterisi sonucu suyun son derece güzel kristaller verdiğini, diğer tarafta ise kötü düşünceler ve şiddete maruz kaldığında şekilsiz kristaller verdiğini ispatlıyor.
Böylece düşünce ve duyguların fizik realiteyi nasıl etkilediğini net bir şekilde gösteriyor.
Tekrar amniyon sıvısına dönelim;
Ve isterseniz başta bediüzzaman olmak üzere bir çok büyük zatların ana rahminde iken annelerinin yaşam şekline bakalım.
Bediüzzaman'ın annesi hamile olduğunu anladığı andan itibaren asla abdestsiz yere basmıyor.
Beyazidi Bestami hazretleri annesinin karnında iken annesinin en ufak bir yanlışında tekmelemeye başlıyor taki annesi o yanlışı terk edene kadar.
Öyle sanıyorum ki bu konu derinliğine araştırılırsa bütün büyük zatların anne babaları takva özere yaşadıkları için günlük yaşamlarında hak ve hakikattan başka bir paylaşımları olmayacağından dolayı ta amniyon sıvısında iken o zatlar gerekli telkini ve dersi alıyorlardır.
Zira amniyon sıvısı bu kısır bilgilere rağmen kişinin karakteri özerinde çok büyük bir etki meydana getirdiği ortadadır. Nitekim , "Rahimlerde olanı O bilir." (Lokman Sûresi: 31:34.) ayetini Bediüzzaman hazretleri şöyle tefsir eder;
"O çocuğun acip istidad-ı hususîsi ve istikbalde kesb edeceği vaziyetine medar olan mukadderât-ı hayatiyesinin mebâdileri, hattâ simasındaki gayet acip olan sikke-i samediyet muraddır ki, çocuğun o tarzda bilinmesi, ilm-i Allâmü'l-Guyûba mahsustur."(Lemalar.162)
Şimdi şöyle düşünün:
Bir çocuk tek hücre iken anne babasından aldığı genlerle birlikte,anne ve babasının aile içindeki günlük yaşam şeklinden (kızmalar -sevinmeler,kahkahalar -ağlamalar,talı sözler -küfürler,helal- haram lokmalar,yalanlar -doğrular ve benzeri tüm hayat argümanları) annesinin maruz kaldığı görmediğimiz sayısız farklı ma'nevi
atmosferlere kadar,iman ve küfür muvazenelerinin özellikle çağımız insanında iç içe yaşadığı bir ortama kadar,kısaca hayatın tüm bilinen bilinmeyen yönleriyle bir likte yoğrulacak ceninin doğduktan sonra alacağı karakteri allahtan başka kim bilebilir ki?
Birde anne ve babasının evlenmeden önceki hallerinin de bir çocuğa etki edeceği ni hesaplarsak (İmam-ı Azam'ın babasının evlenmeden önce arkdan gelen bir elmayı ısırması, İmam-ı Azam'ın Kur'anı bir günde değilde üç günde hıfz etmesinin sebebini annesi o ısırığa bağladığı misali) Cenab-ı Hakkın : "Rahimlerde olanı O bilir." kelamı önünde secdeye varmak böylesi külli bir rububiyete karşı hiç olmazsa basit bir ubudiyet olarak insanların kulluk borcu olsa gerek...