Senin derdin ne, biliyor musun?
İçini kızgın bir tavaya döndüren kızgınlığın nedeni. Kendini sahipsizmiş sanmanın sebebi ya da.
Kışın ortasında yazı istemenin, yazın ortasında kar yağsın diye tutturmanın. Yağmur yağar yağmaz, bulutsuz bir gökyüzü talep etmenin. Bulutsuz bir gökyüzünde yağmur diye sızlanmanın.
Günlerdir, Yaratıcı niye duamı kabul etmiyor, istediğim şey çok mu fazla ya da batıl bir şey mi ki vermiyor diye hayıflanıp duruyorsun.
Senin derdin nefsim, bir haddini bilmezlik ki sorma.
Hem de ne haddini bilmezlik. Bir şikayet, bir şikayet. Bir gurur bir gurur. Bir kibir bir kibir. Bir naz bir naz ki anlatamam.
Hele şu, 'hayatım için iyi, hayırlı, güzel, doğru, anlamlı, hakikatli, hikmetli olanı ben bilirim' afra tafralarına ne demeli.
'Niye istediğim şey olmuyor, olmadı, olmayacak mı?' diye sızlanmalarının; anne babasına, 'şunu da isterim,' diyerek markette tepinen bir çocuğun sızlanmalarından farkı var mı, söyle hadi?
'Ey müteşekki! Sen nesin?'
Ne zannediyorsun kendini?
Sen ki yaratılmışsın. Sen ki, bir zamanların yok olanısın.
Sen önce şu önündeki duvarın arkasını gör görebilirsen.
Gözlerin bir duvarın ötesine bile geçemiyorken, 'ben bilirim' nidaları neden?
Hadi bir dene, hayatının gelecek beş yılında başına geleceklerini tespit etsin o çok bilmiş aklın.
Niye susuyor benliğin?
Hadi geleceği geçtik, kaç yıl yaşadıysan, günbegün, saatbesaat bir kağıda geçiriver hayat hikayeni.
Niye suspussun öyle.
Hatırlamıyorsun birçok şeyi değil mi?
O'ndan isteyip de vermediklerinden veyahut verip de sonra aldıklarından dolayı niye bu kızgınlığın öyleyse?
Gözlerinin feri bir duvarın ötesine taşamayan insanın şikayet etmesi, kendisine verilen için ya da verilmeyen için ya da verilip de alınan için, ''benim için kötü oldu'' demesi saçmalık ötesi değil de nedir?
Hangi aklı başında olan bir insan, O'nun hükmüne razı olmayıp kendi hükmüne itimat edebilir?
Dinle bak, ey nefsim, nasıl da çözmüş seni Zamanın Bedii. Bunu en iyi yazılmış psikoterapi kitaplarında bile bulamazsın vallahi.
'Ey müteşekki! Sen nesin? Neye binaen itiraz ediyorsun? Cüz'i hevesini külliyat-ı kainata mühendis mi yapıyorsun?'
Bir kere daha oku, bin kere daha oku bu cümleyi.
Bizim aklımıza göre idare edilmiyor kainat. İyi ki.
Daha bitmedi.
Daha ağır bir cümle geliyor. Kaçma bir yere. Cümlenin karşısına dikil. Biraz cesur ol. Dur ve dinle senin gibi acı çekmiş bu adamın tedavi edici cümlelerini.
'Kokmuş olan zevkini nimetlerin derecelerine mikyas ve mizan mı yapıyorsun? Ne biliyorsun ki, zannettiğin nimet nikmet olmasın? Senin ne kıymetin var ki, sineğin kanadına müvazi olmayan hevesini tatmin ve teskin için felek çarklarıyla hareketten teskin edilsin?''
Seni bilmem ama, çok seviyorum bu cümleleri. Seni rahatsız ediyor olabilir bu ifadeler, ama hangi tedavi zahmetsizdir, hangi ilaç bir tatlı gibi yenir?
Güneşe sırtımızı dönmenin güneşe bir zararı yok. Hem de sırtı dönük bağrımızı ısıtamayız.
O'na küskünlüğün O'na bir zararı yok.
O'nun bize uygun gördüğüne razı olmaktan başka ilacımız yok.
Sanıyorsun ki dünya senin etrafında dönüyor ya da dönmeli. Dilediklerin olmalı, dilemediklerin olmamalı.
Halbuki dünya bizim etrafımızda değil, bir kendi etrafında bir de güneşin etrafında dönüyor.
Dünya bizim etrafımızda dönsün diye ısrar ederken, ayaklarımıza gelen güneş ışıklarını görmemek var.
En kötüsü de bu.
Hadi gülümse.
Sana her daim gülümseyene gülümse.
Zaman