بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
“Hakikî hakaik-i eşya, esma-i İlâhiyedir. Mahiyet-i eşya ise, o hakaikın gölgeleridir.” (32. Sözün 3. Mevkıfın 1.mebhası.)
Peygamber Efendimiz (asm) bir duâsında, "Ya Rabbi bana eşyanın hakikatini göster" demektedir.
Eşyanın vücudu; Halık Yuhyi ve Yumiyt Mucid vb. isimlerin tecelli ve tezahürü.
Eşyanın-mevcudatın suret ve intizamı; Musavvir, Münakkaş, Munazzım vb. esmanın, güzel ve sanatlı olması ise Sani, Ahsen Müzeyyin, Cemîl vb. güzel isimlerin tecelli ve tezahürü olmasındandır.
Yaratılmışların renklerle bezeli olarak yaratılması Mülevvin isminin, hayat sahibi kılınması Muhyî, Hayy isimlerin; ölüme mazhar kılınması Mümît, Murid vb. esmanın tecellisidir.
Fen bilimleri, fizik, kimya, biyoloji, matematik; eşyanın mahiyetini/hakikatın gölgelerini anlatır. Cisim, hacim, boyut, ağırlık, özgün ağırlık, kaldırma kuvveti, çekim kuvveti, sıcak, soğuk, katı, gaz, sıvı gibi eşyanın gölge değerlerini, dijital/sayısal özelliklerini anlatır, açıklar.
Bu açıklamalar nasıl, neden, ne kadar, ne ile, ne zaman, ne şekilde vb. soru ve şüphelerin karşılığıdır.
Bu cevaplar, eşyanın mahiyetini/gölge gerçeklerini açıklayabilir ama bu şeylere/eşyaya, niçin yaratılmış, nihai maksadı, gayesi ne olabilir, ne amaçla yaşıyor, gerçek gayesi, "illei gaye" nedir? vb sorularını sorduğumuzda; fen bilimleri bu sorularımıza tatmin edici cevapları veremez, veremiyor.
Acilen felsefeyi yardıma çağırır; hikmetsiz felsefe ise soruları daha derin cevapları ise daha muğlak hale getirir.
İşte tam burada; şeyleri/eşyayı kim yaratıyor, tabiat mı, kendi kendine mi, tesadüf olarak mı, Vahid, Ehad bir Halık mı? soruları otomatik olarak devreye girer.
Bu ihtimalin ilk 3’ünü indirgeme yöntemiyle saf dışı bıraktığımızda; tek bir yaratıcı/Muvahhid güneş gibi parlar.
Bu noktada Hallak'ın bu işleri hangi öznellik ve fail'likle yaptığını sormalıyız.
Bu anda ise Hallak'ın diğer isimleri devreye giriyor. En has adı Allah olan Rabbimizin bin bir ismi; kainatın her noktasında; her an en mükemmel şekilde esmasının gereklerini/müsemmasını gerçekleştirip; şe'nini gösteriyor.
Mesela Adil ismi Hakim burcunda; Celil ismi Celal biçiminde; Rezzak ismi Rahman vaziyetinde tecelli ve tezahür ediyor.
Esmayı Hüsnayı doğru yer ve zamanda; doğru yöntem ve usulle okuduğumuzda "eşyanın hakiki hakikatları" aslı ve özüyle esma ve vasfında; güneş gibi parlak gözükür.
Esma okumalarını; idrak etme, fehmetme, şuurunda olma, tefekkür, tezekkür etme boyutuna getirdiğimizde; eşyanın, yaratılanların özünü görebiliriz.
Bu öz, eşyanın perde, gölge ve arızlarından bağımsız ve uzaktır. İşte bu gördüğümüz Maarifetullahtır.
Ardından Muhabbetullah, ruhani lezzet ve imanın parlayıp kuvvetleşmesi sökün eder.
Bu süreç; tekvini eğitim/aklın nurlu eğitimi sürecidir.
Din ilimleriyle fen ilimleri at başı ve koordineli gitmeli ki eşyanın hakikatı tecelli ve tezahür etsin.
Talebe iki kanatlı kuş gibi uçabilsin.
Vicdanın ziyası ile aklın nuru sürekli paslaşıp dayanışsın. Yaratılışla ilgili vesvese ve vehimler dışarı fırlatılsın. Ruh ve benliğimizde taassup, şüphe ve inkara yer kalmasın.
Eşyanın hakiki gerçekliğini tanıma ve keşfetme cehd ve çabası aynen Kur'an'ı anlama ve idrak çalışması gibidir.
Sevabı, kutsiliği ise; günümüz şartlarının zorunluğu icabı, fiil/eylem sıfatının; kelam/söz sıfatından etkin olması ölçüsüyle, daha önemli ve öncelikli durumdadır.