RİSALE HABER
Milli Müdafaa sıralarında tanıştığı Bediüzzaman Said Nursi hazretlerine karşı büyük dostluğu ve takdiratı olan Merhum Osman Nuri Tol 1885 doğumlu olup, Abdullah Yeğin Ağabey gibi Kastamonu/Araçlıdır.
Milli Müdafaa Vekâleti Alay Müftülerinin en sonuncusudur. Bu görevi Cumhuriyet döneminde de uzun süre devam ettirmiş ve 1940’lı yılların içinde Yarbay olarak ordudan emekli olmuştur.
Emekli olduktan sonra da Ankara’da ikamet eden Osman Nuri Tol, 1 Ekim 1955 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir. Mezarı Ankara Cebeci kabristanında bulunmaktadır.
Vefat yıldönümünde Rahmet dualarımızla anıyoruz.
Ömer Özcan'ın Ağabeyler Anlatıyor kitabında yer alan bilgilere göre merhum Osman Nuri efendinin derslerini takip eden Ahmet Atak’ın (Sonradan Ahmet Remzi Hatip) sözleri şöyle:
"1930 Aydın Bozdoğan doğumluyum. Risale-i Nur’u Konya’da Sabri Halıcı ve Zübeyir Gündüzalp ağabeylerden tanıdım. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirince kaymakamlık dâhil devletin çeşitli kademelerinde bürokrat olarak görev yaptım. Milletvekilliği ve senatörlük de bunun içinde... Bediüzzaman Hazretleriyle çok sıkı irtibatlarım oldu.
Ankara’da okurken Osman Nuri Tol Efendi ile de sıkı görüşüyor, derslerine gidiyordum. Kendisiyle ilgili bildiklerimi ve beraber yaşadığımız birkaç hatıra anlatayım:
ÜSTAD’LA YAZIŞTIĞI MEKTUPLARI BİZ GETİRİR GÖTÜRÜRDÜK
Emekli Milli Müdafaa Vekâleti Müftülerinin en sonuncusu olan Osman Nuri Tol, evliyadan bir zattır. Kastamonu Araçlıdır. Yanında çok bulunduk... Ben kendisini 1948’de tanıdım. Evi, devamlı ziyaretçilerin geldiği müstakil bir bina idi. Emekliliği de o tarihe yakın bir geçmişte olsa gerek.
Biz Osman Nuri Efendinin Üstad’a yazdığı mektupları, Üstad’ın da ona verdiği cevapları getirip götürürdük.
Üstad Bediüzzaman’a çok muhabbet ve takdiratı vardı. Osman Nuri Efendinin Bediüzzaman’a olan muhabbet ve takdiratı Tarihçe-i Hayat kitabında neşredilen bir mektubunun giriş kısmında geçen şu hitaplarından da anlaşılmaktadır:
“Sahibül- ihlâs vennur velkemal velirşad mücahid-i ekber Bediüzzaman Hazretleri!”
“Sâhibünnur olan Bediüzzamanımız!”
“Pek mübarek kalbî, ruhî, sırrî dostum!”
“Azizlerin azizi azizim!” (T. Hayat 644)
CEMAATİ: BÜYÜKELÇİLER, GENEL MÜDÜRLER, HÂKİMLER, GENERALLER…
O günün unvanlı kimseleri onun sohbetine gelirdi. Mesela Askerî Temyiz’in Başkanı Kemal Kalkan Paşa gelirdi. Büyükelçiler, genel müdürler, hâkimler, generaller gelirdi, çok var böyle… Bu cemaatin mutad toplantıları vardı… Dersleri hakaik-ı imaniye dersleriydi, haftalar sürerdi bazıları…
SON DERECE OTORİTERDİ
Osman Nuri Efendi derslerinde bir köşede oturur… Son derece otoriter… Onun karşısında el pençe oturacaksın... Başka türlü derhal rahatsız olurdu... Şöyle bir gülsen; “Ne o beşaret mi var? Biz de bilelim?” diye sorardı. Temel İslam esaslarını ders verirdi.
EVLİYADAN BİR ZATTI…
Bir hadisesini anlatayım:
Sene 1948… Yine Kurtuluş Misafir Sokak’taki kendi evinde sohbet var. Fakat cemaat eksik... Hattat Mahmut Bedreddin Yazır, yok. O, müfessir Elmalılı Hamdi Yazır’ın kardeşidir. Vakıflar Genel Müdürlüğünde müşavir… Evi de Numune Hastanesinin tam karşısında bulunan eski vakıf evlerindendi.
Ticaret Bakanlığında çalışan çok değerli Necati Güleç ağabeyimiz vardı, Osman Nuri Efendinin hizmetinde el pençe dururdu. “Necati! Derhal bir taksi çevir, doğru gideceksin Mahmut efendiye, onu alıp geleceksin.”
“O da, hemen gidip Mahmut Efendinin kapısını çalıyor, “Efendim, Mahmud Bey’i Osman Nuri Efendi çağırıyor” diyor. Hanımefendi: “Evde yoklar efendim” diyor.
Geliyor Osman Nuri Efendiye: “Evde yokmuş efendim” diyor.
“Osman Nuri Efendi sesini yükselterek: “Git tekrar evine, kapıyı çal, ‘Osman Nuri buyuruyor ki; o vav’ı akşama kadar uğraşsa düşüremeyecek’ de, kapıyı çek gel.”
Necati gidiyor ve içerden duyulacak şekilde bunu bağırarak söylüyor. Daha kapıyı çekmeden Mahmud Bey pijama ile koşup: “Bir dakika, bir dakika hemen pantolonumu giyip geliyorum” diyor. Osman Nuri Efendi hiçbir şey olmamış gibi derse başlıyor… Evliyadan bir zattı o...
ÜSTAD İÇİN ANKARA’DA BİR EV HAZIRLAMIŞTI
O, Üstad’ın uzaktan nasihatler etmesinden ziyade; bunlar güzel, fakat esas Ankara’ya gelip, burada oturup, ziyaretçi kabul etmesini ve kendisinin randevu alıp ilgili zevata gitmesini ve ikazlarını Ankara’da devam ettirmesini arzu ediyordu. Bunun lüzumuna kail idi...
Bunun fiilen gerçekleşmesi için Osman Nuri Efendi, Ankara’nın Kurtuluş semtinde bulunan kendi evinin arkasındaki avluda Üstad’a kendi evinden daha mükemmel bir daire hazırladı. İçerisinde her şey vardı. Misafir kalsa, onun için bile yer vardı. Evin yerini tarif edeyim: Ankara’nın Kurtuluş semtinde yukarıya doğru çıkan, güneye giden bir cadde vardır. Eskiden adı Misafir Sokak’tı, şimdi Kıbrıs Caddesi olmuş. İlerde, caddenin sağ tarafında, hafif çukurda olduğu için, altında bodrum katı olan tek katlı eski bir Ankara evi... Biz orada kendisini ziyaret ederdik.
Kendi evi, eski Ankara’ya göre döşenmişken, bitişikte yapılan daire çatısı çinko kaplı, altı bahçe katı, müstakil bir evdi. O tarihteki (1951) inşaat malzemesine göre modern ve kullanışlı idi. Üstad için hazırlanmış, maksada uygun, kullanılışlı bir tarzda dizayn edilmişti. Osman Nuri Efendi Üstad’ı oraya davet etti.
Bu davet mektubunu da biz yazdık, götürdük Üstad’a. İmzasını da “Yâr-ı gârınız, müntehâ-yı zirve-i hiçîde biricik abd-i gübar. Osman Nûri Tol” şeklinde atmıştı. Târihçe-i Hayat’ta bu mektup vardır. Fakat Üstad’ın şehir dışına çıkmak tasarrufu kendi elinde olmadığından ona icabet edemedi.
OSMAN NURİ’NİN, ANKARA’DA BULUNMA TALEBİNE ÜSTAD’IN CEVABI:
“Aziz, sıddık kardeşim Osman Nuri!
“Madem Cenab-ı Hak, senin kudsî niyet ve ihlâsınla Ankara'da en mühim genç Said'leri senin etrafına toplamış. Madem Ankara'da benim bulunmamı lüzumlu görüyorsunuz.
“Ben de şimdi nafakamla tedarik ettiğim nüshalarımı, o küçük Medrese-i Nuriyeme benim bedelime gönderiyorum. Onların adedince Said'ler, seninle komşu olurlar.
“Hem fedakâr evlâdın çok fevkinde sadakatla şimdiye kadar hizmetleriyle her biri birer genç Said olarak beş-on Abdurrahmanlarım hükmünde Sungur, Ceylan, Tillo'lu Said, Sâlih, Abdullah, Ahmed, Ziya gibi genç ve çalışkan Said'leri senin yanına hem benim vekilim, hem senin talebelerin olarak benim bedelime o küçücük Medrese-i Nuriyeye nezaret ve bir nevi dershane olarak re'yinize bırakıyorum.” (Emirdağ Lahikası-II 44)
Kardeşiniz Said Nursî
EV İLE İLGİLİ HZ. ÜSTAD’IN, OSMAN NURİ’YE VERDİĞİ CEVAP:
“Ankara'da Osman Nuri kardeşimiz oranın bir Hasan Feyzi'si hükmünde Nurlara tesirli hizmet ve benim için hanesi yanında bir menzil yapması ve hastalığım zamanında güya hastalığımın tahfifine Hasan Feyzi gibi yardım eder gibi kendi hastalığına memnun olmasına çok minnetdarım.
“Fakat kitablarımızı mahkemeden almadığımızdan burada bekliyorum. Kur'anımızı ve bazı mecmualarımızı tab' zamanında orada bulunmak istiyorum. Fakat şimdi burada çok lüzumlu işler olduğundan gidemiyorum, gücenmesin.
“Eğer o orada olmasa idi, benim gitmem lâzımdı. Fakat o, bana ihtiyaç bırakmıyor. Allah razı olsun, hizmet-i Nuriyede onu muvaffak etsin.” (Emirdağ Lahikası-II 34)