Bütün muavenet ve yardım nevilerini hâvi olan zekât hakkında, sahih olarak Resul-i Ekrem (asv) Zekat islamın köprüsüdür (el-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, 1:517) buyurmuştur. Yani, Müslümanların birbirine yardımları, ancak zekât köprüsü üzerinden geçmekle yapılır. Zira yardım vasıtası zekâttır. İnsanların heyet-i içtimaiyesinde intizam ve asayişi temin eden köprü, zekâttır. Âlem-i beşerde hayat-ı içtimaiyenin hayatı, muavenetten doğar. İnsanların terakkiyatına engel olan isyanlardan, ihtilâllerden, ihtilâflardan meydana gelen felâketlerin tiryakı, ilâcı, muavenettir (İşaratul-İcâz, 2006, 78-79) yardımlaşmadır. Yardım vasıtası da zekâttır.
Yüce Allah kâinatı yardımlaşma kanunu ile düzene koymuştur. Madenler ve unsurlar varlıkların yardımına koştuğu gibi, bitkiler hayvanların, hayvanlar insanların ve bütün varlıklar da insanların ihtiyaçlarını karşılamak için hareket ederler. İnsanlar da sosyal hayatta birbirlerinin yardımına koşmalıdırlar ki sosyal hayat mükemmel olarak işlesin. Sosyal hayat da yardımlaşma üzerine kurulmuştur.
Bediüzzaman hazretleri değil şahıslar, cemaatler ve bütün insanlığın saadetinin en önemli esasının, hatta insanlığın hayatının devamının en mühim direğinin zekât olduğunu ifade eder. Çünkü insanlık âleminde iki tabaka vardır. Birincisi havas dediğimiz zengin ve yüksek tabaka; ikincisi de avam denen fakir ve alt tabaka vardır. Havastan avama merhamet ve ihsan; avamdan havassa karşı hürmet ve itaati temin edecek olan husus zekâttır. Aksi olursa yukarıdan avamın başına zulüm ve tahakküm iner; avamdan zenginlere karşı kin ve isyan çıkar. İki tabaka daima mücadele ve keşmekeş içinde bulunur. Nihayet Rusyada olduğu gibi emek-sermaye mücadelesi suretinde boğuşmaya başlar demektedir.
İnsan ister zengin, isterse fakir olsun şerefli bir varlıktır. Kimsenin minneti altında kalmak istemez. Bu sebeple kazancının emeğinin karşılığı olduğu ve hak ettiği zaman gönül huzuru ile faydalanır. Sadaka olarak verilen bir şeyler insanda minnet duygusu oluşturur. Zekât Allahın emri olduğu ve fakirin hakkı bulunduğu için zekât namına yapılan yardımlarda alan minnet altında kalmaz. Bu sebeple gönül huzuru ile faydalanır.
Bu sebeple Bediüzzaman Ey ehl-i kerem ve vicdan! Ve ey ehl-i sehâvet ve ihsan! İhsanlar zekât namına olmazsa, üç zararı var. Bazen da faydasız gider. Çünkü, Allah namına vermediğin için, mânen minnet ediyorsun, biçare fakiri minnet esareti altında bırakıyorsun. Hem makbul olan duasından mahrum kalıyorsun. Hem hakikaten Cenâb-ı Hakkın malını ibâdına vermek için bir tevziat memuru olduğun halde, kendini sahib-i mal zannedip bir küfrân-ı nimet ediyorsun.
Eğer zekât namına versen, Cenâb-ı Hak namına verdiğin için bir sevap kazanıyorsun, bir şükrân-ı nimet gösteriyorsun. O muhtaç adam dahi sana tabasbus etmeye mecbur olmadığı için, izzet-i nefsi kırılmaz ve duası senin hakkında makbul olur. Evet, zekât kadar, belki daha ziyade nafile ve ihsan, yahut sair suretlerde verip riyâ ve şöhret gibi, minnet ve tezlil gibi zararları kazanmak nerede? Zekât namına o iyilikleri yapıp, hem farzı edâ etmek, hem sevabı, hem ihlâsı, hem makbul bir duayı kazanmak nerede? (Mektubat, 2004, 462-463) ifadeleri ile bu gerçekleri bize anlatmaktadır.
Zekâtın bir başka faydası de malların korunmasıdır. Peygamberimiz (sav) Mallarınızı zekâtla koruyun; hastalarınızı sadaka ile tedavi edin, belalar için dua hazırlayın. Kim malı olup da zekâtını vermezse o mal kıyamet gününde sahibi için dazlak başlı ve iki gözü arasına kara bir nokta bulunan siyah başlı bir ejderha şeklinde gelerek boynuna dolanacak ve sahibini iki dudağından yakalayarak İşte ben senin biriktirip zekâtını vermediğin malınım diyecektir. Sonra peygamberimiz (sav) şu ayeti okudu: Allahın kendilerine bol nimet verdiklerinden cimrilik edenler sakın bunun kendileri için hayırlı olduğunu zannetmesinler. Bilakis bu onların kötülüğünedir. Cimrilik yaptıkları şey kıyamette boyunlarına dolanacaktır (Âl-i İmran, 3:180) ayetini okudu. (Buhari, Zekat, 3; Nesai, Cenâiz, 39; Mâlik, Muvatta, Zekat, 22; Şafii, Kitab-ı Ümm, 2:2)
Müslümanlığın tamamı malının zekâtının verilmesidir buyuran peygamberimiz (sav) zekâtı verilmediği ve insanların yararına kullanılmadığı zaman Altın ve gümüş ne kötü şeydir buyurur. En büyük hazinenin de zikreden dil, şükreden kalp ve dinine yardım eden saliha kadın olduğunu belirtir. İnsan bunlardan mahrum ise malının çok olmasının ne faydası olabilir?
İnsanı ebedî saadete ulaştıracak, cennete sokacak hayırlı ameller Allaha ibadet etmek ve ona hiçbir şeyi şirk koşmamak, namazı gereği gibi kılmak ve zekâtı vererek akrabayı görüp gözetmektir. Bunun dışında kurtuluş yolu yoktur. Nitekim peygamberimizden iman ve Kurân dersi alan sahabeler yine peygamberimize (sav) dayanarak şöyle derler: Malının zekâtını verirsen üzerine farz olanı eda etmiş olursun. Kim de haram bir yolla faiz ve rüşvet yoluyla mal biriktirir ve tasadduk ederse ona hiçbir sevabı ulaşmaz, aksine o haram kazancın vebali üzerinde kalır.
İslam dininde helal kazanç önemlidir. İbadetlerin başı helal kazançtır. Çalışmanın ve kazanmanın amacı da şerefle yaşamak ve akrabalara, komşulara ve topluma yararlı olabilmektir. İnsan ancak bu şekilde şerefle yaşar ve Allahın rızasını kazanarak şerefli bir şekilde ahirete Allahın huzuruna çıkabilir.