Sevr’le sınırları tesbit edilen Türkiye,Lozanla geleceği şekilleniyor,elleri kolları bağlanıyordu. Mailime gelen bir notta; Yargı intihar etti diyordu. “Bu karardan sonra her Türk vatandaşı reddi mahkeme hakkına sahiptir.Bu Yargıç, hakim,savcı,avukat ve hukukçular hukuku temsil haklarını kaybetmişlerdir.Her hangi bir Türk vatandaşı Türk Mahkemelerinde yargılanmayı red etme hakkına sahiptir.”
Yargı siyasallaşmıştır.
Yargıdaki skandallar Kollama filmindeki Yiğit’in durumunu cazib hale getirmekte, Kurtlar Vadisi Pusu’daki Polat’ın durumuna özendirmektedir. Cumhurbaşkanı 104.maddeyi devreye koymalı,alması gerekiyorsa yargıyı ve hukuku kurtarma adına bunu yapmalıdır. 'Anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.' Meclis devreye girerek 107.maddeyi uygulamalıdır. 'Yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi'nindir. Bu yetki devredilemez.' Ergenekonun yeni bir versiyonu olduğu da düşünülebilir; Yargıyı kokutup bozarak, milleti tahrik etmek, kendince yeni bir kaos ortamı oluşturmak. Bu da dikkat edilirse aleviler üzerinden sürdürülmektedir. Cumhurbaşkanı ve Başbakan meseleyi iyi niyetle ve hukuki olarak çözme taraftarıdırlar ancak unutulmamalıdır ki; ”Aç olan canavara karşı sevgi gösterisinde bulunmak onun iştahını açar ve döner dişinin kirasını ister.”
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve HSYK bir kere yapmış olduğu yanlışını sonlandırmayacak, devamını da getirecektir. Devletin ve milletin iyi niyeti su-i istimal edilmektedir. Adalet başına zulmün külahını geçirmektedir. Hakim kendisi müddei olsa kimden kime şikayet edelim. Adalet bizden davacı olursa, asi dışarıda masum içerde, katil salınmış maktul alınmış ise biz kimi kime şikayet edeceğiz. Baronlar hukuk çiğnenerek serbest bırakılıyor. Darbe yapmaya teşebbüs edenler darbelerin önünü açıyor. Devrimciler hukuk devrimi yapmaya çalışıyor. Askeri darbe yoksa hukuk darbesi var, hangisinden alırdınız? Çuvaldız çuvala sığmıyor, tuzun kokusu Türkiye sınırlarını aşıp dünyayı sarıyor. Adaletin üzerindeki bu şaibe ve zulüm, keyfilik bir an evvel kaldırılmalıdır. Başbakan bile yani devletin en üstünde bulunan kişi bile hukukun geldiği noktayı şöyle özetliyor; ‘Artık hukuka inanç bitmiştir’ Türkiye’de hukuk son hakkını da aleyhinde kullanmıştır.
Bugün Ahmet Necdet Sezer kendi hapishanesinde, yalnızlık hapishanesinde mahpus hayatı yaşamaktadır. Zira atamış olduğu kimseler hukuk dağıtmıyor, hukukun önünü tıkıyor, hangi hakla milletin içerisine çıkacak ki? Dışarıya çıkmıyor, dışarıda görülmüyor. Gören yok. Hapishane hayatı yaşamakta, aslında yaptıklarının hapsini çekmektedir.
Ordunun içerisinde cuntaya karışanlar emekli olduktan sonra milletin içerisine çıkamıyor. Nasıl çıksın ki,kaosla,balyozla,darbeyle uğraşmış,vurduğu milletten bir de saygı mı görsün? Şu anda Türkiye’de sürmekte olan hukuk; hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukukudur. Tıpkı Bizans dönemindeki üstünlerin hukuku kendilerine göre kullanmaları gibi.
Hukuk başımızın üzerinde Demoklesin kılıcı gibi durmaktadır. Hukukun iki tarafı değil, her tarafı kesmektedir. Yapılan anketler milletin hukuka olan güvenini yitirdiğini göstermektedir.
Ağaç baltanın kendisini kesmekte olmasından dolayı ağlıyormuş. Baltanın acıtmasından dolayı mı ağlıyorsun,dediklerinde; Hayır demiş, benden olan baltanın sapı beni acıtıyor,onun üzüntüsünden ağlıyorum,demiş.
Hukuk yine kendisi tarafından bitirilmeye çalışılmaktadır. Hukuk güvenini yitirmiştir…