Pusul pusul parlayan göle karşı, odamın ufacık camından gözlerimi kapatıp, uzaklara bindim. Geleceğim olan yer ufuğun durağında bir nefes aldım. İşte başlıyorum, Haşim’le kendimi yazıyorum. Ne diyor akşam şairi;
‘’Yarı yolda ziyade yerden uzak’’
‘’Yarı yolda ziyade maha yakın’.’
Bu iki satır için kafam o kadar karışık ki, kalemim beni neden, nasıl, nereye götüreceğini bilmeksizin yazarak orada noktayı koyacağım.
Evet, daha belki yarı yolda bile değiliz. Kimimiz bitirmiş maha yükselmiş, kimimiz uzak denilen o yerin dibinde. Kimimiz ise yarı yol denilen o sırat çizgisinin tam ortasından düşmemek için denge sağlıyor. Peki, şimdi kendimize soralım;’’Biz hangisi kimiz?’’ diye. Evet, cevap; cevap yok sadece düşünüyormuş gibi görünüp kendimizi kandırıyoruz. Daha hayatın yarı yolunu yaşamayı bırakın gerçekten hayatın anlamıyla yaşıyor muyuz diye kendimize sormamız gerekir. İşte o an anlaşılır: “Hayatın yarı yolunu kat ettik mi, ilerledik mi, yerden uzak mıyız ya da maha yakın mıyız’’ diye. Ben bile dâhil görülen şu ki elde var kocaman sıfır.”
Şimdi biran düşünelim; tam bu noktada kafamızı geriye çevirip hayatımızdaki geçmişimize bakalım ve şuan bulunduğumuz adım attığımız duruma bakalım. Sonra başımızı ileriye kaldırıp bakalım. Baktıktan sonra ‘’yarı yol’’ denilen yerin neresindeyiz? Ardından yere yakın mıyız uzak mıyız diye kendi kendimize soralım. Yer denilen şey ne kadar uzak ki? Hiç de uzak değil. Yaşadığın her saniye senin için bir yer. Önemli olan o yerden uzak olup farklılığı yaratabilmektir. Yerin içindesin her şey senin için kocaman bir yer ama sen bunu öyle farklı bir halde sarmalamışsındır ki yerden bir o kadar da uzaksındır. Muhteşem olanda bu değil midir? Böyle olunca yaşamın efsunlarla zincirlenmiş bir zindan değil midir? Öyle bir zindan ki, efsunların kervan kervan geçtiği zifiri karanlığın içinde ufacık bir ay ışığının zindanı saraya çevirmesidir. O zindan yakın olan yer iken aslında yerden uzak olan kocaman bir dünyadır.
Düşünüyorum; acaba yerden uzak olan yarı yol, aslında maha yakın olan yer değil midir?’’maha yakın olan yer ‘’ yani, gökyüzü içinde aya yakın olan yer değil midir? Dört mevsimde kendine hep farklı bir yüz çizen gökyüzü, içinde yerden uzak bir yaşamın olduğu bize gösteriyor. Muhteşem bir gizemlilik. Bu gizemlilik neden olmasın ki, aciz olan insanoğlu yaratmayı asla başaramaz. O Allah u Teâlâ’ya mahsus bir şeydir ama bu fakir zavallı insanoğlu elinde mükemmel bir ilaç var.
’’Gökyüzün içinde kilometrelerce yerden uzak bir dünya.’’ Böyle bir ilaç varken neden içmiyoruz? Bazen öyle bir an olur ki, yaşantımızdan sıkıldığımızı itiraf ederiz kendi kendimize. Sıkıntılarımızı atlatmak için başvurmadığımız yol kalmaz. Doktorlar kadar çıkarız. Aslında hiçbirine gerek yok. Yaşamımızın ilacı şu ufacık avuçlarımızın arasındadır. Tek yapacağımız şey bir bardak suyla ilacı midemize indirmek ve ölümsüzlük uykusuna yatmaktır. Bulutların üstünde maha yakın yarı yolda ilerlemektir.
‘’Yerden uzak ve maha yakın olan’’durum aslında hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından değil midir? Avuçlarımda yabani bir güvercin düşünün. Bu güvercin avuçlarımın arasında olduğundan o kadar korkar ki, o korkuyu ufacık yüreği kaldırmaz. O an da avuçlarımın arasında can verir. Bu güvercinlerde sıkça yaşanan bir durumdur. Şimdi o güvercinin bir insan olduğunu düşünün. Avuç ve parmaklarının her birini yerden bir parça ve yere yakın olduğumdan bana temas ediyor. Bu yer ruhumu sıkıyor, boğuluyor gibi oluyorum. Bu durum kendim için yaptığım bir telaş mücadelesidir. Yere o kadar yakınım ki, can çekişip ölüyorum. İşte’’yere yakınım!’’
Şimdi tam tersine düşünelim; avuçlarımı açıyorum ve o çırpınan yüreğiyle güvercini masmavi olan gökyüzüne salıyorum. Uç uçabildiğin yere kadar güvercinim. Yere yakın ve avuçların arasında olan güvercin aslında insanoğludur. Özgürce maha yakın olup uçmalı, uçmalı.
Aciz fakir bir insanım ama yabani bir güvercin gibi hürüm. Yerden uzakta gökyüzünde ve şeklinde uçuyorum. Bulutların üstünde yüzüyorum durmaksızın. Avazım çıktığı kadar bağırarak, şarkımı çığırıyorum:
“Nasıl istersen öyle dinle bakın
Dalların zirvesindeyiz ancak,
Yarı yolda ziyade yerden uzak
Yarı yolda ziyade maha yakın.’’
Bekle beni dolunay olan evim ben geliyorum sana ben ben…