Risale Haber - Haber Merkezi
Star Gazetesi yazarı Sibel Eraslan, "Avrupa’da soykırım ve peçe yasağı" başlıklı yazısında bu hafta sonundan itibaren Belçika'da uygulamaya konacak peçe yasağından yola çıkarak Avrupa ülkelerini 'yeni bir Avrupa Orta Çağı' benzetmesiyle eleştirdi. Kilisedeki rahibelerin giyimleri ile müslüman kadınların karşılaştırılamayacağını belirten Eraslan "Din, hayatın içinde ve her anına yayılmış bir olgu olarak, mekana, muhite, sosyal cemaate kısıtlanmış, eklektik bir kavram değil..."dedi. Eraslan'ın konuyla ilgili yazıdaki ifadeleri şöyle:
"Avrupa’da soykırım ve peçe yasağı
...
Islamophobia Watch
Yükselen İslam fobisini izleme ve hukuk takibi yürütme amacıyla Avrupalı Müslümanların kurduğu sitelerden sadece birisi Islamophobia Watch. Hazırladıkları rapora göre; 4 mart 2011 günü Santiago de Compostela kilisesine ziyarette bulunan Sarkozy, tokalaştığı pür tesettür rahibelere, milli kimlik ve Hristiyanlık geleneğinden sözetmiş. Ülkede ciddi bir İslam kalkışmasından ve yüzü tam olarak örten burka’nın, Fransız milli kimliği ve geleneklerine uymadığından bahsetmiş. Tesettür konusunda sıkı kurallara riayet eden rahibelerin cevabı ise enteresan; Allaha karşı bir görev ve yükümlülük olarak tanımladıkları hayat tarzlarından herhangi bir kuşku ya da utanç duymadıklarıyla ilgili.
Fransa’daki laiklik; bir yanıyla milli kimlik, diğer yanıyla geleneği sentetik bir döküman olarak bitiştirebilen bir hülasa. Peki bu ikisi çatıştığında ne olacak? Rahibeler üzerinden Hrisitiyan geleneği, kendini ancak küçük yaşama alanında (kilise ve yardım kuruluşları gibi) devam ettirirken, gerçek anlamda hayatın içine çok da karışmadan inzivaya çekilmiş, hatta bir tür turistik hatıra, müze veya mezarlık gibi tahammül edilebilen, hoşgörülebilen bir durum haline getirilmiştir. Bir tür Laik muhafazakarlık..
Oysa aynı Fransa’da, burka giyen ve sayıları 2000’i aşmayan Müslüman kadınlar, sokak ortasında taciz edilmeye, itilip kakılıp, kelepçelenmeye başlandı. Çünkü burkalı kadınların ve İslam dininin, Santiago de Compostela’daki laik muhafazakarlığa uyum yapmış bir kilise anlayışı yok. Din, hayatın içinde ve her anına yayılmış bir olgu olarak, mekana, muhite, sosyal cemaate kısıtlanmış, eklektik bir kavram değil... Hatta burka giymeseler de örtünen kadınlar, hayatın içinde ve her alanda görüldükçe hem “milli kimlik” hem de “hristiyan gelenek” ve bunların logaritmik tezahürü Fransa tüzel kişiliği, bundan yara aldığını hissediyor. (Lili-Alma levy/Fransa’ya karşı davasında olduğu gibi)
Lili ve Alma kardeşlerin açtıkları davanın başka bir önemi daha var; çünkü bu dava ile tesettürün ve İslam dininin, “göçmenlere has” ve “kadını indirgeyici baskı” olduğu yönündeki Paris iddiası da çökmüştü. Zira Alma ve Lili kardeşler, göçmen değiller, baskıyla örtünmedikleri de ortada; anneleri Feminist babaları Musevi olan iki beyaz Fransız kızı... Avrupa’nın kendi içinden yükselen, göçmen olmayan İslam sesiyle ne yapacağı merak konusu... Bununla birlikte Bosna katliamında olduğu gibi, göçmen olmadığı halde Müslüman Avrupalılara reva görülen soykırım karşısındaki kıpırtısızlıklarına bakılırsa, çok da umutvar olmamak gerekiyor...
Nefret ve soykırım suçlarını pervasızca işleyen Sırbistan’a AB kapıları ardına kadar açılırken, cadı avına dönüşen Peçe Yasağı, tüm Avrupa’yı kuşatıyor. Tüm bu çerçeve yeni bir Avrupa Orta Çağı izlenimini veriyor..."