Yaşamak diye bir şey... var!
Alnımıza değen rüzgârda...
Uçuşunda kuşların bir telâşe...
Çocuk ağıtlarında hattâ...
Yaşamak... boylu boyunca...
***
Açmış bir günebakan çiçeğinde...
Sevincinde papatyaların...
Aynalara her koşuşunda...
Hayat koşusunda... nefes nefese...
Emellerinin her seslenişinde...
Ölümün göz kırpışında bile...
***
Duymaların... duyuyorsa eğer...
Görmelerin... yerindeyse...
Bilmelerin... bir damlayı çözemediğinde...
Yollar... vuslatı müjdelediğinde...
Yollar... firak olduğunda...
Gülüşlerinde, gözyaşlarında...
Yaşamak diye bir şey... var!
***
Meydanlarda kaybolduğunda...
Tenhalığında hüznün...
Yüzün baharken aynalarda...
Aynalara yorgunluğun düştüğünde...
***
Barışmalar bir güvercin hafifliğinde...
Savaşların orta yerinde,
Bir papatyayla konuşurken;
Yaşamak... diye... bir... şey... var!
***
Bir elim ümit benim;
Bir elim korku taşır.
Bir gözüm dünya benim;
Bir gözüm ahirete ulaşır.
Bir kulağımda dünya gürültüleri;
Ötekinde uhrevî sesler...
***
Acılar, sancılar, susuşlar, seslenişler...
Bir uçurtma çığlığı sanki çocuklar!
***
Unutup gitmiştim gökyüzünü!
Meyvelere gülmeyi...
Hattâ unutmuşken ağlamayı...
Bir yağmur yağar... sormayın!
Sırılsıklam ıslanırım!
Var; o kadar var ki...
Yaşamak diye bir şey... var!