Yaşayışıyla nasihat eden âlim: Hekimoğlu İsmail

Ömrü boyunca Allah’tan başka derdi olmayan bir kalem erbabı Hekimoğlu İsmail

Ayşe Altunköprü'nün haberi:

2009’dan beri Burç FM’de yayınlanan ‘Hekimoğlu İsmail Konuşmaları’ programı, Ömer Tamer Ekinci imzasıyla kitaplaştı. Kendisi ve çocukları başta olmak üzere onunla kader birliği yapmış yakın dostlarıyla konuşularak hazırlanan çalışmanın kaynak olarak gelecek nesillere ulaşabilmesi amaçlanıyor.

Ömrü boyunca Allah’tan başka derdi olmayan bir kalem erbabı Hekimoğlu İsmail. Hakikatleri anlatmada ön saflarda, mükafatlarda arkada olan bu gözü yaşlı mütefekkir, ömrünün 80. yılını yaşıyor. Derdini seven adam, nam-ı diğer Ömer Okçu’yu ailesi ve dostları yalnız bırakmıyor hiç. Hatta geçtiğimiz yıl Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile Ufuk Diyalog Derneği’nin onuruna düzenlediği vefa gecesinde sevenleri salona sığmamıştı. Minyeli Abdullah idealindeki insandı. Milyonlara ulaştı bu kitap. Fakat kendi hayatı da başlı başına bir roman konusu.

Burç FM, 2009’dan beri Ömer Okçu’nun hayatını tanıkların gözünden anlatan bir program yapıyor. ‘Hekimoğlu İsmail Konuşmaları’ adlı programda Hekimoğlu’nun hayatını, kendisi ve çocukları başta olmak üzere onunla kader birliği yapmış yakın dostları anlattı. Büyük ilgi gören programın tekrarları da yayınlandı. Gelecek nesillerin eline kaynak olarak geçmesi için de bu konuşmalar kitaplaştı. Ömer Tamer Ekinci imzasıyla çıkan kitap, Hekimoğlu’nun hayatını ele aldığı gibi yakın tarihe de ayna tutuyor. Kitabın sonunda Hekimoğlu’nun ilk kez yayımlanan ve kendi el yazısıyla resim altı notlarının bulunduğu albüm var.

Kitap, okuyucuyu çevresindekilerin gözüyle Hekimoğlu’nun hassasiyet dolu karakterini tanıyor. Zinde bir Müslümanın 24 saatini müşahede ediyor. Vicdanınızla yüzleşiyorsunuz sonra. Dava adamı olduğunu bilmeyen yoktur ama aile ve dost çevresindeki yaşantısı da ibretlerle doludur Hekimoğlu İsmail’in. Hem ağzı hem hali malayaniyattan uzaktır. Özel bir insandır, sevmeyeni neredeyse yoktur. Hiç kalp kırmaz, mütevazı yaşar, zenginliği elinin tersiyle iter, kimseye yük olmak istemez, dedikodu yapmaz, yapılan ortamı terk eder. Kendi gıybetini yapana tatlı gönderecek kadar da alicenaptır. Daha birçok anekdotu örnekleriyle birlikte kitaba saklıyor, sözü oğlu Osman Okçu’ya bırakıyoruz. 

Babamla pikniğe hiç gidemedik

Oğlu Osman Okçu’nun babasıyla ilgili anlattıkları, bir dava adamının aynı zamanda nasıl bir baba olacağının kanıtı olarak sayfalarda yerini alıyor. Onun en zor dönemlerine şahit olanlar şüphesiz ailesiydi. Osman Bey’in babasıyla ilgili anıları hem duygulandırıyor hem de tebessüm ettiriyor. Evlerini defalarca basan askerleri, babasının sürekli dizinde ve önündeki sehpada bir şeyler yazmasını çocuk gözüyle anlatıyor Okçu.

Etrafındakilerin babasına olan saygısının kendisine nasıl sevgi olarak yansıdığını, babasından Osmanlıca ve Arapça öğrenirken kâğıt ve defterlerin askerler tarafından götürülünce eğitiminin yarım kalmasını, bitmek bilmeyen misafirlerin ilginç anılarını, fakir bir öğrenciye babasının kendi paltosunu hediye etmesiyle yıllar sonra gelen vefayı da kitapta Okçu’nun dilinden okuyabilirsiniz. Osman Beyin babasıyla ilgili şu ifadeleriyse can yakıyor, bir o kadar da düşünmeye sevk ediyor: “Biz babamla bir kere pikniğe gitmiş değiliz. Tatile gittiğimizi de hiç hatırlamıyorum. İlk ve ortaokul yıllarımda babama bir şey söyleyeceksem geleceği servisi beklerdim. Çünkü babam inince eve doğru yürürken söyleme fırsatı bulurdum. Babamın beni karşısına alıp da nasihat ettiği cümleleri toplasak bir iki sayfayı geçmez. O, sözle değil davranış ve yaşayışıyla nasihat ederdi. Zaten hep ‘Çocuk kulağından değil, gözünden terbiye olur’ der babam.”

Babasının her ihtiyacıyla ilgilenen Okçu, “Biz hastaya nasıl bakılacağını babamdan öğrendik. Yatalak olan babaannemi hastaneye sırtında taşırdı. Evimiz üçüncü kattaydı ve asansör yoktu. Yardım etmek istediğimizde ‘Bu benim işim. Benim zoruma gitmez ama sizin gidebilir. Ben güçten düşersem o zaman.’ derdi. Ona bir çocuk gibi şefkat gösterir, ilgilenirdi.” diyor. 

Mezarda çok yatarız, burada istirahat yok

Herkesin korkup köşesine çekildiği dönemlerde korkusuzca yazılarını yazan Hekimoğlu, şimdi de yazmaya devam ediyor. Eşi Sermin Hanım’ın deyimiyle; yazmak, onu hayatta tutuyor. Her gün Timaş’taki binlerce kitabının olduğu kütüphanesine geliyor ve defterine yazılarını, notlarını alıyor. Biz de kütüphanesinde ziyaret ettik kendisini. Yine elinde kalemi bir şeyler yazıyordu. Nice insanlar soru sormak için aşındırıyormuş bu kütüphanenin kapısını.

“Artık istirahat etmeyi düşünmüyor musunuz?” diye sorunca “Mezarda çok yatarız” cevabını veriyor ve ekliyor: “Müslümanın emekliliği olmaz ölünce emekli olur. Onun için çalışacağız. Allah her yaratığa bir vazife vermiştir. Her ağaç kendi meyvesini veriyor. Narenciye de C vitamini, balık da fosfor var. Görüyoruz ki her canlının bir vazifesi var. Ben anlıyorum ki Allah da bana bu vazifeyi vermiş. İslamiyet’i anlamayanlara anlatmak, sualleri olanlara cevap vermek.”

Kendine bir şefkat tokadı olarak gördüğü hastalığıyla ilgiliyse şunları söylüyor: “İzmit’in bir köyünde bir arazi aldım. Çeşitli ağaçlar diktim, çok güzel oldu. Orayı yaparken devamlı dua ediyordum. Allah’ım beni bu güzel bahçe yüzünden cezalandırma, diye. İşte nefis istedi aldık, diktik. Sonra felç oldum. Allah müsaade etmedi. Oraya gidip de daldan bir meyve koparıp yiyemiyorum. Çünkü ayakta duramıyorum. Peki, ben bundan ne anladım? Birçok insanın kafasına takılan cevaplar arayan dini sorular var. Kitap, makale yazmak varken sen çekilip burada ağaçların gölgesinde oturamazsın dedi kader. Geldik işte bu odada oturuyoruz.”

Ağlayarak yazmayanın yazar olamayacağını söyleyen Hekimoğlu, kitapta kendisiyle ilgili anılarını paylaşan Gazeteci-Yazar Hamdullah Öztürk’ün dediği gibi silgisi kaleminden önce biten bir yazar. Kulak verelim Hekimoğlu’na: “Yırttıkları yazdıklarından fazla olacak bir yazarın. Yazdığını altı ay sonra okuduğunda beğenmeyecek, yırtacak. Kendisiyle yarışacak. İkincisi lisan bilecek. Yabancı kaynakları okuyup anladıklarını da yazacak.”

Kürtçeye çevrilen cep kitapları derde derman

Hekimoğlu İsmail’in ‘Ölüm yokluk mudur?’ ve  ‘Neye Nasıl İnanırım’ cep kitapları Kürtçeye çevrildi. Biri hayat gibi ölümün de varlığını, diğeriyse iman esaslarının hakikatlerini anlatıyor. Kitapların hacmi küçük fakat anlattığı Kur’anî hakikatler noktasında ciltler dolusu kitaba eş değer. Hekimoğlu, çevrilen kitaplarıyla ilgili şunları söylüyor: “Uzun zamandır yürütülen bazı ideolojik politikalarla İslamiyet milleti ırklara, mezheplere, hizblere bölünmeye çalışıldı, nispeten başarılı olunmadı değil. Türk-Kürt kardeşliği de bundan hissesini aldı. Aynı dinin mensubu olan bu iki millet arasındaki kardeşlik ilişkisi zedelendi. Yara ne kadar derin olursa olsun tamiri mümkün elbet. Bu derde derman olma adına çevrildi kitaplar.”

Zaman

Nur Talebeleri Haberleri