Risale Akademi, Akademik Araştırmalar Vakfı ve Hospital Turk iş birliği ile tertiplenen “Yaşlanma ve Manevi Bakım Çalıştayı” tamamlandı. Esasen tamamlandı demek haksızlık olur zira bu bir başlangıç. İnşallah çok çalışmalara ve dünyaya hitap eden ve bütün insanları muhatap alan faaliyetlerin başlangıcı olmasını ümid ediyoruz. Daha evvel tertiplenen “Hastalar Risalesi Çalıştayı” bu çalıştay için bir ilham verdiği gibi bu seferki çalıştay da “Gençlik Rehberi Çalıştayı” “Hanımlar Rehberi Çalıştayı” gibi çalıştayların ilhamı niteliğinde idi. Bu ilhamların şehadet alemindeki meyvelerini görmeyi Rabb-i Rahimimizden diliyoruz.
Sırası ile Dr. Said Enver Çeleğen, Dr. İsmail Benek ve Mehmed Fırıncı tarafından yapılan açılış konuşmaları ile başlayan çalıştay, yedi değerli akademisyen tarafından sunum yapılan iki oturum ve Dünya Yaşlanma Konseyi Başkanı Dr. Kemal Aydının coşkulu ve coşturan hitabının yer aldığı üçüncü oturum ile devam etti. Dr. Mücahit Çeleğen ve diğer müzakerecilerin değerlendirmeleri ile zenginleşen çalıştay, geleceğe ve dünyaya ve insana dair uygulanacak projelerin hayata geçirilmesi için samimi dualar ile hitama erdi.
Harika bir iman pratikleri manzumesi olan Risale-i Nur’un esaslarına bütün dünya insanları aç ve muhtaç iken bizim gibi Risaleleri okumak bahtiyarlığına nail olan insanların canla başla çalışması gereği bir kez daha kendini gösterdi.
Evet hakikaten aldanmakta fayda yok hepimiz öleceğiz. İhtiyar olsak da olamasak da öleceğiz. Ve her hepimiz manevi bakıma muhtacız. Eğer genç yaşta manevi bakımımızı yapamadık ise vay ihtiyarlığımızın başına gelenlere…
Elbette Allah’ın Rahmetinden ümit kesilmez. Madem ki biz şimdiye dek manevi bakımımızı ihmal ettik hangi yaşta olursak olalım manevi bakım yapmamız gerekir. kendine manevi bakım yapamayan başkasına yapabilir mi???
Kendine hayrı olmayandan başkasına hayır gelir mi? gerçi terzi kendi söküğünü dikemezmiş de deriz.
Başkasına manevi bakım yapmak aslında kendimize bir iyilik yapmaktan başka nedir ki?
Başkasına “üzülme, hüzünlenme, Allah bizimle beraberdir” demek bize de iyi gelmez mi?
Biz kendimize sahip değiliz ki hatırlatması bizi de inşa etmez mi?
Bizim bir sahibimiz var telkini bizi de ayağa kaldırmaz mı?
Ayağa kaldırırken ayağa kalkmak daha kolay değil mi?
Çalıştaya katılan genç doktorlar doğrusu ayrı bir şevk ayrı bir heyecan kattılar ortama. Hastaları kısa ziyaretlerinde sohbetleri ve Hastalar Risalesinin ifadelerini onlara isimleri ile hitap ederek sohbet havasında demeleri çok orijinal idi. İnşallah onların faaliyetleri sümbüllenir ve devam eder. Gelecek adına çok ümit verici.
Yaşlılara hizmet etmek, hürmet etmek, kıymet vermek, nefsimizi zorlayan hallerine sabretmek bizi harika inkişaflara taşıyacağı muhakkak. Gülmeyi unutmuş simalara tebessüm katmak, ilgiye muhtaç gönüllere sıcak bir alaka göstermek elbette kendi nefsimizi eğlendirmekten çok daha kaliteli ve anlamlı. Madem ki biz ahirete gideceğiz ahiretimizi imar etmekle mükellefiz. Nefsimizin hazlarını takip ederek Cehennem çukurlarına yuvarlanmaktansa yaşlılarımızın keyfini sorarak ve konforuna hizmet ederek Cennet bahçelerine koşabiliriz.
Bu noktada yaşlılara hizmet sunanların manevi bakımı da söz konusu olmakta. Evet hizmeti sunan kendisi hizmete muhtaç kalmamalı. Yaşlılara hizmet etmenin şevki ile işe başlayıp da kendini yaşlılardan daha yaşlı bir ruh hali içinde bulanların da manevi bakıma ihtiyacı var.
Yaşlılarla bir arada olmanın etkisi ile genç iken ihtiyar hükmüne gelenlerin de bir gençlik rüzgarına ihtiyaçları var. Kendi gençlik şevklerinden ihtiyarları istifade ettirmek yerine kendileri ihtiyarlığın sert fırtınalarına maruz kalan gençler kendileri için manevi bakım yollarını aramalılar.
Bediüzzaman’ın saffı evvel talebelerinden Fırıncı Ağabey’in hal lisanı ile anlattıkları bilmem kaleme gelir mi? kendisi ifade ediyor ki: “yaşlılığın hüznünü ve elemini hiç hissetmiyorum” zaten bizlere adeta pompaladığı şevk onun yaşlı olmadığını belki bin gence bedel bir dinamizmi olduğunu isbat etmiyor mu? Hal-i hazırda günde yirmi saat çalışması bizim için ibret değil mi?
Gençlerimiz daha bu günden eli kolu kalkmaz hale gelirse, orta yaşlılarımız “artık pilim bitmek üzere” derse bilmem gelecekteki ihtiyarlarımız ne halde olur.
Çalışan, işleyen akıl ve kalblere, ve daim seyeran eden ruhlara ve cevelan eden fikirlere muhtacız. Ayaklı cenaze olmaktan çıkmak istiyorsak ya da öyle olmamak istiyorsak aklımız, kalbimiz, ruhumuz… nemiz varsa işletmemiz gerekir. Bediüzzaman’ın ifadesi ile; nefsi gemlemek ile bağlayıp ruhu âli manalara uçurmalıyız ki kemalât ve fazilete erebilelim.
Çalıştayda sunum yapan Aynur Yumurtacı hanımefendi ile yaptığımız röportajı bir dahaki seferimizde paylaşmayı diliyorum. Sanırım röportajı gerçekleştirdiğimiz mekan Hababam Sınıfının meşhur Mahmud Hoca’sının odası idi. Adile Sultan Kasrının başına gelenler doğrusu içimi acıttı. Bir mübarek hanımefendinin yetim çocukların himayesi için inşa ettirdiği kasra neler etmişler de yine de hamdenlillah bugünlere gelebilmiş. İnşallah bundan sonra da hayırlı işlerin mekanı olarak manasına muvafık hizmetlerde istihdam olunmasını Rabbimizden diliyoruz.
Nasib olursa çalıştayda istifade ettiğimiz sunumlardan bazı notları da ileride paylaşmak temennisi ile…