Yavuz Sultan Selim, bir gece telaşla askerlerin sipahilerin içine koşar, bir şey hissetmiştir, önde gelen askerlere sorar, “Rüya gören var mı?” Kimse bir şey demez, sipahilerin içinden biri bir rüya gördüğünü söyler. Yavuz onu dinler. Rüya şöyle: ”Sultanım sabah namazı öncesiydi bir rüya gördüm, dört Kariyar sarayın kapısını dövdüler, ben açtım. Hz. Ebubekir, Hz. Ali, Hz. Ömer ve Hz. Osman bana dediler ki “Harameynin korunması kendisine tevdi edildi.”
Bunun üzerine zaten böyle bir habere teşnedir. Çünkü Anadolu mezhep kavgaları yüzünden ciddi huzursuzdur. İslam dünyası halifenin yönetememesinden dolayı huzursuzdur. Yavuz Sultan Selim, Nedim’i Hasan Canı çağırır ve kendisine “orduyu hazırlayın sefere çıkıyoruz” der. Hasan Can metahayyir ve istifsar türü bir durumdadır. Yavuz ona “Cancağızım biz yukardan bir emir almadıkça hareket etmeyiz” der. Sefer Anadolu birliği ve İslam birliği, Türklerle Kürtlerin birlikteliği ve Hilafetin İstanbul’a ve Türkler’e verilmesiyle biter.
Yavuz, ümmetin ihtilaflarından bizardır, bunları sona erdirmek ister.
“Milletimde ihtilaf-ı tefrika endişesi…”
Padişah ihtilafı görmektedir, hem Anadolu’da hem İslam dünyasında bundan dolayı endişelidir. Sabahlara kadar kitap okur, hayıflanır, elini sağ baldırına vurur. Trabzon valiliği sırasındaki otuz yıl, zaman zaman Anadolu’ya seferler düzenler. Alevi-Sünni kavgalarını dindirmek ister hatta babası Sofu Beyazıt’a şikayet edilir ama o aldırmaz. Baba sofudur ama tehlikenin farkında değildir.
“Hatta kuşe-i kalbimde veya kabrimde bikarar eyler beni.”
Bu ihtilaflar beni kararsız ediyor. Tehlike o kadar büyük ki. Adam kararsız oluyor.
“İttihadken savlet-is adayı defa çeremiz.”
Biz ancak düşmanın saldırısını ittihadla engelleriz. Aynı bugünkü gibi, ihtilaf kaynamakta, düşmanın hesabı yok ama Yavuz’un bu dörtlüğü, aynen Erdoğan’ın ağzından çıkmış gibidir. Aynı durumu ve huzursuzluğu yaşamaktadır. Hiç kimse inanmasa da Isparta’da bir cümle söyledi. “Kader gayreti sever.” Tıpkı Yavuz gibi elli günlük seferde yüzü aşkın yeri dolaştı ve birliği anlattı, istikrarı anlattı, istikrarın bütün başta büyük menfaatlerin sonra küçük menfaatlerin çatısı olduğunu anlattı.
Ben Isparta mitinginde baktım o kadar samimi gönülden seveni var ki onların duası ve onun gayreti ülkeyi büyük bir badireden kurtardı. Türk milleti bu topraklarda 900 yıldır var ve en önemli özelliği bütün dinleri bir potada istikrara ve birliğe ikna etmesidir. Bunu İslam milletleri içinde başaran Türklerdir. Bütün ümmeti Muhammed sair ümmet Türklere inandılar ve bu topraklar böyle istikrar içinde bugünlere geldi. Bediüzzaman Yavuz’u selefi olarak kabul ediyor, Erdoğan da Yavuz’un halefi, herşey ne kadar ilahi bir tensib ile cereyan ediyor. Hayret etmemek mümkün değil.
Düşmanlar bu ülkede kırk yıldır Türklerle Kürtleri birbirine vurdurmak için çabalarken, Bediüzzaman’ın talebeleri güney ve doğuda bu iki milleti bu bayrak altında ve toprak üstünde birlikte yaşamaya ikna etmek için çalışıyorlar. Erdoğan bir şehirde örgütün saltanatına son veren şahsa diyorki “her kapıyı çal, konuş, ne dertleri varsa dinle yerine getir, birlikte olmak huzur içinde yaşamanın faydalarını anlat.“ O da öyle yapıyor, o şehri kazanıyor daha başka yerleri de. Bu seçimin en büyük kazancı Kürtleri kötü siyasi ihanet senaryolarından kurtarmak ve birlikte yaşamaya razı etmektir. Bu büyük oranda başarıldı.
Allah bir daha bize o hendekli günleri göstermesin. Bir kadın bağırarak bir siyasi davayı, dünyayı kendi milletine yaşanmaz hale getiriyorsa o dava değildir helakettir. İnsanlar sırtlarında Türk bayrağı bu vatan bizim diye bağırıyor, biz birlikte olursak bizi kim mağlub edebilir.
Mısranın sonu “İttihad etmezse millet dağı dar eyler beni“ diyor. Yani millet birlikte yaşamaya razı olmaz da birbirine düşman olursa ruhsal ve bedensel açıdan ne kadar kötü olacağını anlatıyor.
Bizim arkadaşlarımız modern insanlar oldular. Zübeyir Abi “keşke her evin kapısını çalıp da onlara Risale-i Nur’u anlatsaydım” demiş. Şimdi biz yapmadık, adamlar koştular, elli yıldır başarılamayan bir şeyi gerçekleştirdi. Yavuz’un at sırtında geçen ömrü yatakta geçen ömründen daha fazla. Elli gündür rahat etmedi, hep koştu, kim ne derse desin, bir sorumluluğu yerine getirdi. Herkes felaketini beklerken o yine ipi başarıyla göğüsledi. Allah Razı olsun bu milletin büyük kahramanları onu alkışlıyor, mazi alkışlıyor, nesli ati alkışlıyor, ne diyelim yani.
Dün İdrisi Bitlisi’nin ve Yavuz’un yaptığını bugün Erdoğan yaptı, tarih tekerrürdür ama iyi tekerrür etmeli.
Selçuklular-Kürtler ilişkisi inişli çıkışlı oldu. Taraflar birbirinden pek hazzetmedi.
Kürtler, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Dulkadiroğlu gibi Türk beylikleri himayesinde de pek mutlu olmadılar.
Kürtler, en çok Osmanlılar döneminde rahat ettiler.
Bunu sağlayan kişi ise İdris-i Bitlisi idi. Onu da bu müsbet çizgiye çeken Yavuz Sultan Selimdi...
Bugün Erdoğan’ın yaptığı bizim tarihi olarak Anadolu’daki maceramızın başından bugüne yapılanla bağlantılı ve zincirin bir büyük halkasıdır. Millet olarak misyonumuza uygun olan budur, Erdoğan ne yaptığını bilen karizmatik ve karakter bir siyasetçidir, yaptığı bir parti siyaseti değil tarihi misyona uygun hareket etmektir.