Eskişehir denilince hep Sakarya boyları aklıma düşer. Ve Sakarya boylarında Yunus düşlerime girer. Hep onun gezdiği yerlerle hayali arkadaşlık kurarım. Sakarya tarihimizde dönüm noktalarından birisidir. Adeta Sakarya da bizim Rubikon’umuzdur. Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü de bir başka destan anıtıdır. Geçmişte birkaç defa Eskişehir’e gittiğim oldu. Frigya’dan kalma bu şehir fiziki olarak kimi zaman Prag ile Rotterdam’a benzetilir. İçinden geçen Porsuk Çayı şehre revnak katmaktadır. Zaman zaman çayın üzerinde sandal ve kanolarla gezilir. Çoktandır Çalışkanlar ailesinin genç fertlerinden Osman Çalışkan’ın Eskişehir davetini erteliyordum. Gündemin yoğun olması hasebiyle davete icabet etmeyi bir müddet geciktirdim lakin daha fazla tehire tahammülü olmadığından yine hızlandırılmış trenin raydan çıktığı günlerden birisinde Eskişehir’e vasıl oldum. Kağnı arabası süratiyle yol alan araçlarda seyahat pek de keyifli olmuyor. 3 saatlik yolu 6 saatte alıyorsunuz. Belki de bu yolculuğun kasvetini hafifleten şey Sakarya ile arkadaşlığınız olmalıdır. Eskişehir denilince bir başka abide şahsiyet daha akla geliyor. Battal Gazi. Battal Gazi namına kurulu bir şehir dahi var burada. Seyyid Gazi ilçesi. Elbette Yunus gibi Battal Gazi de zamanla anonim bir kişiliğe bürünmüştür. Mekanlar onun için dürülmüştür. Şehirler onu paylaşamaz. Lakin Eskişehirliler ne Yunus’dan ne de Battal Gazi’den vazgeçiyorlar. Yunus’un ısrarla Sarıköy’den olduğunu söylüyorlar. Bununla birlikte, Köroğlu’nun da paylaşılamaması gibi Erzurumlular, Konyalılar ve Manisalılar da kendilerini Yunus’a nispet ediyorlar. Kendilerini Yunus’a nispet etmeleri iyi ise de Yunus’u kendilerine mal etmeleri bir kusur olsa gerek. Kaderin bir cilvesi olmalı Battal Gazi ikinci adresi olarak Malatyalı bilinse de onu beyaz perdede temsil eden Fahreddin Cüreklibatur’un (Cüneyt Arkın) Eskişehirli olması, Battal Gazi’nin Eskişehirli olma ihtimalini kuvvetlendiriyor olmalı. Her neyse.
•
Odun Pazarı İlçesi sınırlarına girince sanki burası başka bir şehre dönüşüyor ve Yavuz’un manevi mirasını barındırıyor. Batılıların deyimiyle burası bir quartet ve Arapların deyimiyle al madina olmalı. Burada Alaeddin Camii ve Ak Camii gibi kadim camiler var. Ve bunlardan Ak Camii ile Bedidüzzaman arasında mahrem bir ilişki var ve bu ilişki Tarihçe-i Hayat’a da konu olmaktadır. Hemen civarda Yavuz tarafından yapılmış Kurşunlu Camii var. Kurşunlu Camii’nde bir müze var ve bu müzede lüle taşı işleyiciliğine dair nadide örnekler sergileniyor ve barındırılıyor. Tarihi şahsiyetleri balmumu yerine burada lüle taşından oymuşlar. Churchill vesaire. Eskişehir’in güzelliklerinden biri de lüle taşı ve sanatı olmalıdır. Erzurum’la Yunus’u paylaşamasa da aslında Erzurum bir başka taşla oltu taşıyla iştihar ederken Eskişehir lüle taşıyla temayüz etmiştir. Ve ilginçtir, bizim de hanım tarafından Eskişehir’de Erzurumlu hısımlarımız var. Eskişehir’in tepelerine çıktık ve suni Şelale Park’ta çaylar içtik. Odun Pazarı İlçesi ve sırtlarından bana burası bir yönüyle Bursa ve Manisa gibi şehirleri de hatırlatıyor. Bu şehrin Risale-i Nur müellifi ve Nur şakirtleriyle de özel bağları var. Bu anlamda Bediüzzaman ilk gelişinde Eskişehir’de 11 ay kalmış. Bendeniz de 11. ayda vasıl olduğum Eskişehir’de yoğun olarak onun hatıralarıyla yaşadım. Yavuz’un Kurşunlu Camii’nin bulunduğu bölgede Bediüzzaman adeta Eskişehir’in Halid Bin Zeyd’i (Eba Eyyübi’l Ensari) olan Abdulvahid Tabakçı’nın evinde misafir kalmış. Ve Bediüzzaman bu evi de çok sevmiş ve benimsemiş.
Yolumuz üzerinde kalan evi dışarıdan temaşa etmekle yetiniyoruz. Cumartesi akşamı arkadaşlarla sohbet ederken bana bir adet Tarihçe-i Hayat uzattılar ve ilk açtığım yer Eskişehir bahsi ve ilk karşıma çıkan yer de Bediüzzaman’ın kaldığı Abdulvahid Tabakçı’nın iki katlı evinin fotoğrafı oldu. Geceleyin bana ayrılan odada da yine o evin büyük boy fotoğrafı asılıydı. Yani Eskişehir’i Yavuz’un ve Bediüzzaman’in hatıra ve silüetleriyle dolaşmış olduk. Bediüzzaman yanımızda gibiydi. Adeta bizimle dolaşıyordu. Eskişehir gezimiz tevafuklarla süslü olarak devam etti. İskilipli Atıf Hoca devrim öncesinde yazmış olduğu Frenk Mukallitliği ve Şapka risalesinden dolayı yargılanır. Bediüzzaman da yine devrim öncesi yazmış olduğu Tesettür risalesi dolayısıyla Eskişehir’de yargılanır. Ve liseli kızlarda görmüş olduğu tesettüre riayetsizlik ve kayıtsızlık nedeniyle Gençlik Rehberi’nde tesettürün önemine vurgu yapar.
•
Bediüzzaman’dan sonra Nurcuların mihne/çile dönemlerinden birisi de yine Eskişehir’de yaşanmıştır. 1971 yılında İrfan Özaydınlı’nın içişleri bakanı olduğu sıkıyönetim günlerinde Hüsrev Altınbaşak gibi Nur talebeleriyle birlikte memleketin fikir erbabı ve önemli şahsiyetleri de Eskişehir Hapishanesinde Yusufiye dersleri almışlardır.
Odun Pazarı İlçesinin tarihi evleri onarılıyor ve bu yüzüyle Eskişehir yerli turist de çekiyormuş. Gerçekten de Batı’daki Paris gibi şehirleri önemli kılan 19. yüzyıldaki yapılarını muhafaza etmiş olmalarıdır. Ne yazık ki şehirlerimizde biz bunu çok az başarabildik. Maziye yabancılaşmamız ve kültürel reddi mirasımız da bunu intaç etmiştir. Bu da bizi kültürel anlamda fakirleştirdi. Şimdi Odun Pazarı Belediyesi suları tersine akıtmaya çalışıyor. Bozucular ve bozguncular arasında yapıcılara gureba yani yabancılar deniliyor. Güçlü cereyanlar ve akımlar karşısında ıslahçı ve onarıcı olabilmek yani akıntıya kürek çekmek ahirzaman gurebasından olmaktır.
Vakit