Yayladağı - 1

Mehmet Abidin KARTAL

Türkiye’nin ve Hatay ilinin en güney noktası, serhat ilçemiz, Yayladağı.

Yavuz Sultan Selim’in torunları, Yavuz’un bölgeye yerleştirdiği sınırların parasız bekçileri, bölgenin denge unsuru, devletine milletine bağlı, samimi, içten, vatan sevgisi imandandır inancı içinde yaşayan, mazlumlara, muhacirlere karşı merhametli, şefkatli, hainlere, düşmanlara karşı sert, cesur, kudretli, yiğit insanlar, Yayladağılılar.

Suriye’de 2011 yılı Mart ayında başlayan meşru hak talepleri, Esed rejimince kanlı bir şekilde bastırılmaya çalışılmış, barışçıl protestolara silahlı ve ölümcül müdahaleler yapılmıştır. Esed rejiminin, gösterileri şiddet yoluyla bastırmaya çalışması, göstericilere doğrudan ateşli silahlar kullanması, Suriye’de bugün önü alınamaz bir iç savaşın başlamasına sebep olmuştur. Bu yaşananların en ağır sonuçlarından biri de Esed rejiminin katliamları ile birlikte Suriyelilerin komşu ülkelere sığınmaya başlamaları olmuştur. 2011 yılı Mart ayında Suriye’de başlayan olaylarla birlikte Türkiye’ye, Türkiye’yi aşarak Avrupa devletlerine ciddi mülteci hareketleri başlamıştır ve devam etmektedir. Suriyeli mültecilerin ülkemize ilk adım attıkları noktalardan biride Hatay’ın Yayladağı ilçesidir. 2011 yılından itibaren Yayladağı ismini haberlerde sık sık duymaya başladık. Memleketim Yayladağı’nı tanıyalım…

Yayladağı, Türkiye'nin ve Hatay ilinin en güneyinde yer almakta olup, doğusunda Suriye, Antakya ve Altınözü ilçesi, batısında Akdeniz ve Suriye, kuzeyinde Samandağ ilçesi ve güneyinde de Suriye bulunmaktadır. YayladağıHatay'a bağlı ilçedir ve Türkiye'nin coğrafi olarak en güneydeki stratejik bakımdan çok önemli bir noktasıdır.. 36°- 42° paralelleri arasındaki Türkiye'nin 36'ncı paraleline yakındır. Yayladağı sınır kapısı ve gümrüğü Türkiye'nin Suriye'ye açılan kara kapılarındandır.

Yayladağı’nın bölgedeki stratejik ve jeopolitik önemini gören Yavuz Sultan Selim, Mısır seferine giderken ordusunun bir kısmı Yayladağı’ndan geçmiştir. Yavuz Sultan Selimin Yayladağı’ndan geçmediğini, ordusunun bir kısmının geçtiğini değerli tarihçi dostumdan öğreniyordum. Yayladağı’nın bölgedeki stratejik ve jeopolitik önemini gören Yavuz, bölgenin emniyetini ve huzurunu sağlamak için Jandarma görevini gören  askerlerinin bir kısmını Yayladağı’na yerleştirmiştir. Yavuzun ordusunun bir kısmını bölgeye yerleştirmesi, Yayladağılıların Yavuz Sultan Selime olan muhabbetlerini artırmıştır. Bu muhabbet ve sevgi Yayladağılıların biz ‘Yavuzun Torunlarıyız’ ifadesini söylemelerine sebep olmuştur. Yayladağılılar tarih boyunca ve bugün kendilerini Yavuzun torunları olarak adlandırırlar. Ben Yayladağı’nda Yavuz Selim İlkokuluna giderek tahsil hayatıma başladım. Yayladağı’nda ilkokula, Teknik Anadolu Meslek Lisesine, parka, cadde ve sokaklara Yavuzun adının verildiğini görürsünüz. Bu Yavuz Sultan Selim sevgisinin göstergesidir. Yavuz’un Yayladağı’na yerleştirdiği ordusu ile Türkmen dağ köyleri arasında sosyal ve ticari ilişkiler meydana gelmiş. Köylülere nereye gidiyorsunuz denildiğinde ‘Ordu’ya gidiyoruz, nereden geliyorsun ‘Ordu’dan derlermiş. Bu ifadeden dolayı da bu bölgeye Ordu adı verildiği söylenir. 1918'de İngilizler, daha sonra Fransızlar tarafından işgal edilen Hatay ve Yayladağı, 1938'de Bağımsız Hatay Cumhuriyeti'ne kavuştu. 23 Temmuz1939 da referandum sonrası Türkiye’ye bağlandı. Hatay'ın kurtuluş günü olan 23 Temmuz'u Yayladağı'nda kurtuluş günü olarak kutlar. Cumhuriyetin ilânından sonra, 1940 yılında Karadeniz’deki Ordu ile ismi karıştığından Yayladağı olarak değiştirilmiştir. Bu ismi de bölgedeki Yayladağı’ndan almıştır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde buradan, Trablus Şam’a bağlı Ordu köyü olarak söz etmektedir.

Yayladağı’nın Suriye sınırında Keldağ bulunur. Yüksekliği 1740 metredir. Antik dönemlerdeki adı Kasiyus dağı olarak geçer. Bölgedeki ilk yerleşim Hititler döneminde olmuştur. Nitekim Keldağı (Cebeliakra yöre dilinde Cobaraklı) üzerinde 1316 m. yükseklikteki küçük bir teras üzerinde Hititlerden kalma bir mabet olduğu sanılmaktadır. Seleukos I Nicator zamanında burada Zeus adına bir mabet yapılmıştır. Bu mabet ilk defa 1832 yılında fark edilmiş, 1928 yılında küçük çapta bir araştırmadan sonra 1963 yılında W. Djobadze burada kazı yaparak 55.50x60 m. genişliğinde avlunun güneydoğusundaki mabedi ortaya çıkarmıştır. Bu mabet, MS. V. ve VI. yüzyıllarda kullanılmış XIII. yüzyılda da kilise olmuştur.

Yayladağı’na Persler, Makedonyalılar, Roma ve Bizanslılar egemen olmuşlar. Hz. Ömer zamanında başlayan Arap akınları sırasında onların eline geçen bölge, 300 yıl kadar Arapların elinde kaldıktan sonra Bizanslılar tarafından geri alınmıştır. O dönemde Abbasiler Türk boy ve aşiretlerini buraya yerleştirerek Savcılar aşireti reisi Kasım Bey`i buraya Bey olarak atamıştır. Kasım Bey, Yayladağı'nı Bizanslılar'dan alıp, Kasım Bey Camisi, okulu ve köprüsünü yaptırmıştır. Kasım Bey, yaptırdığı bu eserlerin idaresi için, Kesap, Kozluk, Helgin ve Şakşak gibi yerleri vakfetmiştir. Cami ve köprü 1000 yıllık yaşı ile Yayladağı'nın en önemli tarihi eserlerindendir.

Hatay'ın Yayladağı ilçesinde Abbasiler döneminde Kasım Bey tarafından 1131 yılında yaptırılan ve 2010 yılında restore edildikten sonra yeniden hizmete açılan Kasım Bey Camisi'nden 888 yıldır ezan sesi yükseliyor.

Malazgirt Zaferi’nden sonra (1071) Anadolu’yu Türkleştirme çalışmaları içerisinde Selçuklular zamanında Ordu adıyla anılan Yayladağı, Osmanlılar zamanında da Ordu Muradiye adıyla anılmıştır. (https://www.hatay.gov.tr/IcerikDetay.aspx?IcerikId=187)

Memleketim Yayladağı hakkında genel bilgiler vererek yazıma başladım.

İlkokul, Ortaokul, Lise tahsilimi Yayladağı’nda yaptım. Yavuz Selim İlkokulunda okurken Yavuz Sultan Selim sevgisi, Yavuz, Yayladağı’na girmiş gibi temsili olarak canlandırılırdı.

Yayladağı’nda Yavuz sevgisini ve muhabbetini canlandırma Yavuzun ordusunun Yayladağı’ndan geçişinin 500. Yılına tekabül eden 2017 yılında da yapıldığını görüyoruz. Önceki dönem Yayladağı belediye başkanı İlkokul arkadaşım Mehmet Kalkan’ın girişimleriyle, Yavuzun ordusunun Yayladağı’na girişi, Yavuz Sultan Selimin Yayladağı’na girişinin 500. Yılı olarak kabul edilerek  2017 yılında, Yavuz’un ilçeye girişini canlandırarak görkemli şekilde kutlanmasına sebep olmuştur.

Türkmen olan Yavuzun Yayladağı’lı torunlarını anlatırken aşağıdaki olayı anlatmadan geçemeyeceğim.

Yavuz Sultan Selim Ridaniye zaferinden sonra Şam’da konaklar. Rivayete göre Şam’da Padişahın odasının temizliğini yapan bir hizmetli, Türkmen kızı, padişaha aşık olur. Gel gör ki cihan padişahına bir hizmetlinin aşık olması duyulmuş, görülmüş şey değildir. Kızcağız bir sabah padişahın yastığına yaklaşır ve kılıfa bir yazı yazar:
“Aşık olan neylesin?”

Akşam odasına gelen hünkar yatacağı sırada yastıktaki yazıyı görür, okur, gülümser ve altına şöyle yazar: “Derdi ne ise söylesin.”

Ertesi gün odaya gelen hizmetli kız yarı korku, yarı ümitle yaklaşır yastığa ve padişahın yazısını görünce eli ayağına dolaşır. Neden sonra kendine gelir ve hemen yazar yastıktaki dizelerin altına:
“Ya korkuyorsa neylesin?”
Akşam gelen padişah dizeyi görünce altına yazıvermiş hemen:
“Hiç korkmasın, söylesin.”

Bir aşkın, karmaşık ve bulanık duyguları şöyle dizilmiş direğin üzerine:

"Seven insan neylesin, Hemen derdin söylesin, Ya korkarsa neylesin, Hiç korkmasın söylesin"

Sabahın olmasını sabırla beklemiş padişah. Seher vakti sırdaşı Hasancan'ı çağırtmış, derhâl bir emir vererek:

"Biz dahi merak edip onu görmek isteriz tîz elden bu kızı huzura getirin."

Emir derhâl yerine getirilmiş ki Ahu gözlü, endamı hoş, alımlı, nazenin, ceylân gibi bir Türkmen güzeli? Hünkârın emriyle derhâl bir düğün alayı tertip edilmiş. Eğlenceler, yemeler içmeler? Düğünün son gecesi, sırlarla dolu bu aşkın bilmecesi kader-i ilâhî tarafından çözülmüş, Çözülen bu kara baht çıkınından yayılan acı haber, şaşkına çevirmiş herkesi, yer gök âdeta üzüntüye, mateme boğulmuş. Ahu gözlü Türkmen dilberinin  "Selim" diye çarpan saf ve küçük yüreği, bu büyük cihan sultanın aşkındaki sırrı kaldıramamış ve birden duruvermiş. O çadırın direği, bu olayın canlı fakat ketum şahidi olmuş asırlardır. Bu dünya hayatında vuslat nasip olmadığı gibi o gencecik yüreğe, buna fani alemde bir çare de bulunamamış. Bu hazin gönül çarpılmasının ve gönül yangınının sonunda derler ki:

"Koca hünkâr, ağlamış" ve Türkmen kızına yaptırdığı mezarın mermer taşına, şu dörtlüğü kazdırarak, dünyaya, aşkın gücünün karşısındaki çaresizliğini en güçlü orduları yenen koca hünkâr söyle haykırmış:

Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek
Giryemi kildi hûn eksimi füzûn etti felek
Sîrler pençe-i kahrimdan olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek."
Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yapti ki
Gözümü kan içinde bıraktı, aşkımı artırdı
Benim pençemin( gücümün) korkusundan arslanlar(bile) titrerken
Felek beni bir ahu gözlüye esir etti.

Bayır Bucak ile Yayladağı Kardeştir

Suriye’deki Türkmenlerin, Bayır Bucak Türkmenleri ile beraber sayısının yaklaşık olarak 3,5 - 4 milyon olduğu kabul edilmektedir. Bayır Bucak Türkmenleri Hatay'ın Yayladağı ilçesi dahil olmak üzere Lazkiye'ye kadar uzanan bölgede yaşamaktadırlar. Yayladağı ile Bayır-Bucak bölgesi için bir elmanın iki yarısı denilebilir. Bayır Bucak Türkmenleri ile Yayladağı Türkmenleri kardeştir. Türkiye Suriye sınırı çizilirken Bayır Bucak Türkmenleri Suriye’de Yayladağı Türkiye’de kalmıştır Türk oymaklarını Lazkiye’ye yerleştiren Osmanlı, öyle stratejik davranmış ki, Tartus’dan Tarsus’a dek uzanan Nusayri yerleşimini, hem dağa hem de sahile yerleştirdiği Bayır-Bucak ve Yayladağı Türkleriyle bıçak gibi kesmiş. Bu strateji sayesinde Hatay,  barışın ve hoşgörünün şehri olmuştur. 12 Eylül 1980 öncesi Hatay’ın etnik yapısından faydalanarak, Kahramanmaraş’ta meydana gelen kardeş kavgasını meydana getirmek istediler başaramadılar. Bunda Yayladağı halkının rolü büyüktür. Gezi olaylarında da Hatay’ı karıştırmak istediler, yine başaramadılar. Çünkü Hatay’da Yavuz’un torunları Yayladağılılar var. Suriyeli kardeşlerimizle beraber yaşıyoruz. Yine karıştırmak istiyorlar, başaramayacaklar.15 Temmuz hain Fetö darbesine karşıda, Yavuzun Torunları Yayladağılılar devletinin, milletinin, yanında dim dik durmuştur. Hainlere geçit vermemiştir. İstanbul’da misafirim olan Hasan abimin ifadesine göre, 15 Temmuz gecesi aldıkları istihbarata göre Suriye sınırda Esed’in tankları bekliyormuş. Darbe başarılı olsaydı tanklarla Yayladağı’na girilerek Hatay’ın işgal edileceğini anlatıyordu.

Yayladağı’nda ensar muhacir kardeşliği yaşanıyor.  Yayladağı’nda geçirdiğim bu yıl 20 Ağustos- 14 Eylül 2019 tarihleri arasında camilerde namazlarımızı Suriye’den gelen kardeşlerimizle omuz omuza kıldığımıza şahit oldum, özellikle küçük yaştaki çocuklarını namaza getirdiklerine şahit oldum. İstanbul’da Suriyeli kardeşlerimizin dilendiklerini görüyor üzülüyorum. Yayladağı’nda  bir dilenen Suriyeliye rastlamadım. Demek devlet, Yavuzun torunları kardeşliği müşahhas olarak yaşıyordu. Evlenenler, iş kuranlar tam bir ensar muhacir kardeşliği. Bilhassa Yayladağı’nda tütün ekimine devlet desteği kalktıktan sonra çilek ekimi teşvik edilmiş, çilek Yayladağı toprağını sevmiş. Yayladağı çileği marka olmuş. İhracatı yapılıyor. Bilhassa Suriye’den gelen kardeşlerimiz, özellikle Suriye’de çiftçilikle uğraşan Türkmen kardeşlerimiz çilek ekimine rağbet gösteriyorlar. 7.000 olan Yayladağı’nın nüfusu 30.000’i aşmış. Yayladağı’nda her şey güllük gülistanlık mı? Hayır. Sıkıntılar yok mu var tabii. Hem biz hem Suriyeli kardeşlerimiz bir imtihandan geçiyoruz. Sabredenler, şükredenler bu imtihanı kazanacak. İnşallah savaşlar, zulümler bir gün bitecek O zaman Suriye Türkiye ilişkileri çok daha iyi olacak. Çünkü Türkiye kardeşlerine sahip çıkıyor ekmeğini kardeşiyle paylaşıyor. Yayladağı kardeşini kucaklıyor. Suriye’den gelen kardeşlerimizi gözlemlerken dikkatimi çeken konulardan biri de, erken yaşta evlenmeleri ve çocuk sayılarının fazla olmasıdır. Yayladağı’nda evli hemen hemen her Suriyeli ailesi çarşıda gezerken önlerinde çocuk arabalarında bir çocuk ve yanlarında yaşları birbirine yakın 3, 4 çocukları var, bu durumu eleştiren Yayladağı’lar da var, destekleyenlerde var. Yayladağı’nın demografik yapısı şimdiden değişmiş gözüküyor. Ensar Muhacir ruhunu yaşatırsak bunun olumsuz yönünün olmadığı kanaatindeyim. Bu ruhu bozmak isteyenlere Yayladağı’nın kadim halkı tarafından ve devlet tarafından fırsat verilmemelidir.

Yayladağı’nda okuma oranı bilhassa 1980 sonrası büyük artış göstermiştir. Üniversitede okuyanlar yıllar itibariyle artış göstermiştir. Bilindiği üzere her yerleşim merkezinin sosyo-ekonomik şartları yaşayanlarının geleceğe yönelik planlarına yön verir. Yayladağı gerek ticari yapısı gerek arazi yapısı yetersiz olduğu için gençlerinin çoğunluğu yegane alternatif olarak okumayı, yüksek eğitimi seçmektedir. Yayladağı nüfusu bundan dolayı artmamaktaydı, Suriyeli kardeşlerimizin gelmesiyle olay değişti. Her ne sebeple olursa olsun gençlerin eğitime verdikleri önem son derece gurur vericidir. Zaten ülke bürokrasimize göz attığımızda Yayladağı’nda doğmuş büyümüş üst düzeyde bir çok insanı görmek mümkündür. Yayladağılılar her devir ve her şartta  devletinin yanında olan insanlardır.

Yayladağı’ndan, Üniversitede okumuş veya okuyanlar her ortamda Yavuzun torunu olduklarını belli eder ona layık duruş sergilerler. İmana ve Kurana hizmet anlayışı içinde hedeflerine yürürler. Vatan sevgisi imandandır inancı içinde bulundukları makamlarda bu cennet vatana hizmet ederler. Bu yazıyı okuyan, Profesöründen, valisine, Emniyet müdürüne, kaymakamına, doktoruna, hakimine, savcısına, avukatına, mühendisine, öğretmenine, polisine, gazetecisine, mali müşavirine her meslekten  Yayladağılı bana hak verecektir.

Tekrar ifade etmekte fayda görüyorum. Yayladağı halkı birbirlerine karşı hoşgörülü devletine milletine bağlı, samimi, içten insanlardır. 12 Eylül 1980 öncesi Hatay’da Kahramanmaraş’ta meydana gelen kardeş kavgasını meydana getirmek istediler başaramadılar. Bunda Yayladağı halkının rolü büyüktür. Gezi olaylarında da Hatay’ı karıştırmak istediler, yine başaramadılar. Çünkü Hatay’da Yavuz’un torunları Yayladağılılar var. Suriyeli kardeşlerimizle beraber yaşıyoruz. Yine karıştırmak istiyorlar. Başaramayacaklar. Yayladağı’nda ensar muhacir kardeşliği yaşanıyor.

Yavuz Sultan Selim, II. Beyazıt’ın oğlu, Fatih Sultan Mehmet’in torunu, Mekke ve Medine’nin Hizmetkârıydı, dokuzuncu Padişah, ilk Halife’ydi..Yavuzun torunları Yayladağılılara,  milli ve manevi değerlere bağlılık yakışır. İmana ve Kur’an’a hizmet etmek yakışır. Vatana ve millete birlik ve beraberlik içinde  hizmet etmek yakışır. Düşene, muhacire şefkat, yardım etmek yakışır. Kardeşi,  milleti birbirine düşürmek isteyenlere karşı, hainlere karşı ‘Yavuz’  olmak yakışır.

Yayladağı

Keldağ’ın gibi yalnız, başı karlı
Lavları sönse de içerisi harlı;
Sevda şairlerinin irem bağı,
İlham kaynağı mısın Yayladağı?

Şirin şehrinin çıkmaz gürültüsü,
Kuşatmış ormanların yeşil örtüsü;
Akdeniz’in güneyi, son durağı,
Beldelerin ırağı mısın Yayladağı?

Dökülür asmalar, salkım söğütler,
Aba güreşine tutuşur yiğitler,
Doğal sabunun defneyaprağı,
Yoğurdun kaymağı mısın Yayladağı?

Bal lokumunu tadanlar bilir,
İnsanlar pikniğe, baraja gelir;
Suya salarlar oltayı, ağı
Alabalığın yatağı mısın Yayladağı?

Saklı cennettir Karamağara Koyu,
Kaç medeniyet geçti, tarih boyu
Yorgun tayfaların barınağı,
Kasım Bey’in otağı mısın Yayladağı?

Kısmette sende yaşamak varmış,
Mızrabım kırık, saçlar ağarmış;
Heybemde birikmiş dertler yumağı,
Söyle, gam ortağı mısın Yayladağı?

Muhittin Alaca

Yayladağı'nda...

Sabah kahvaltılarının katıklı ekmeği,
Duzlu yoğurdu, sürkü, kesniği,
Miss kokan demli çayı ile başlarsın güne,
Yayladağı'n da...
Cebeli akra gibi
Yukarıdan başlarsın şehri gezmeye
Piknik vardır, tepeden bakar
Dalıp gittiğin manzarasında
Bazen mutlaka bir yerinde
Bir hâtıran saklıdır kucaklar seni
Yeşil yeşil gülümser, serin serin...
Yaşadıklarından
Pişman olmamayı öğreten bir yanı vardır
Yayladağı' nın...
Her sabah işe gederken
Bakmaktan bıktığın yüzler yoktur burada
Aynı kişiler vardır her zaman ama
Hep başka bir şekilde gülümser insanı
Yayladağı'nın...
Ayakkabı boyattığın Kezzek' den
Kocaman laflar dökülür de kalakalırsın!..
Her köşesi ayrı bir sürprizdir,
Yayladağı' nın...
Bulutlu bir gök gibi dingin ve derindir
Lisenin karşısında parkta
Randevularını bekleyen yeni âşıkları
Cami önünde bıyyığın çayını içerken
Memleket kurtaran yaşlıları,
Etrafa müstehzi fırlatan İsmail Karagöz' ü vardır (Allah rahmet etsin)
Yayladağı' nın...
Ağustos’ta öğle sıcağında cehennemken her yer
Rüzgar ıslığı melodiyle çalar kasaplı da...
Mazının dibinde kırdın mı soğanı
Doğradın mı kamalak biberi
Vurdun mu siresilin gözüne
Karşında hamam, önünde baraj
Cenneti olur,
Yayladağı' nın...
Gelipte aklı kalmayan
Yüreğinin bir ucunu
Burada bırakmayan olmamıştır hiç
Ama olur da
Gitmek istersen küsmez sana bu şehir
Bir gün gelmeni ister yeniden
Aynı gülümseyen yüzüyle sana
Hoş geldin? diyebilmek için...

Abdurrahman Kara

Devamı - Yayladağı -2 yazımızda

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.