Hatay’ın Yayladağı ilçesinde bu yıl düzenlenen 19. Geleneksel Yayladağı Aba Güreşi Kültür ve Sanat Festivali 24-25 Ağustos 2019 tarihleri arasında yapıldı. Bu yılki festivali Yayladağı’nda bulunduğum için izleme fırsatı buldum.
Festival ilçe meydanında 24 Ağustos cumartesi günü 7 pare top atışıyla başladı. İlçenin Atatürk caddesinde festival yürüyüşü gerçekleştirildi. Festivalin ilerleyen saatlerinde en güzel teke, lokum ile yoğurt yeme ve atletizm yarışmaları gerçekleşti. Yapılan etkinliklerde düzenlenen En Güzel Teke Yarışması’nda birinci Mahmut Kaçmaz’ın, ikinci Hüseyin Demir’in tekesi olurken, Erhan Bozkurt, Emirhan Kına ve Ali Köşten’in tekeleri üçüncü olarak üçüncülüğü 3 kişi paylaştı. Aynı gün içerisinde gerçekleştirilen Yoğurt Yeme Yarışması’nda Coşkun Aşkar birinci, Oğuz Bilgin ikinci, Meral Özoğlu ise üçüncü oldular. Düzenlenen atletizm yarışmasında Mehmet Karabay birinci, Yusuf Zinci ikinci, Selahattin Çindirli ise üçüncü oldular. Dereceye giren yarışmacılara ödülleri Yayladağı Belediye Başkanı Mustafa Sayın ve Yayladağı Belediye Meclis Üyeleri tarafından takdim edildi.
Yayladağı Aba Güreşi Kültür ve Sanat Festivali kapsamında Hükümet Konağı önünde akşam gerçekleştirilecek olan Orhan Çakmak ve Bülent Serttaş’ın konserleri Şırnak ve Diyarbakır’da şehit düşen güvenlik görevlilerinin olması dolayısıyla Yayladağı Belediye Başkanı Mustafa Sayın tarafından iptal edildi. Hükümet Konağı önünde hazırlıkları tamamlanan konser için alana gelen vatandaşlar, konserin iptal edilmesinden dolayı Yayladağı Belediye Mustafa Sayın’ı alkışladılar. Sanatçı Bülent Serttaş ve Orhan Çakmak sahne alarak yaptığı konuşmada şehitlerin olması dolayısıyla böyle bir günde konser veremeyeceğini, ilerleyen zamanlarda Yayladağı’nda yine bir konser düzenleyeceklerini ve konser verebileceklerini belirttiler.
Konuşmaların ardından sanatçı Orhan Çakmak tarafından şehitler için Kur’an-ı Kerim tilaveti düzenlendi.
25 Ağustos 2019 Pazar günü Devrent mesire alanında geleneksel spor dallarından olan aba güreşi müsabakaları yapıldı. Festival, Yayladağı Devrent Mesire Alanı'nda düzenlenen aba güreşi müsabakalarıyla tamamlandı. Güreş müsabakalarına 830 sporcu katıldı.
Dünya Aba Güreşi ve Geleneksel Sporlar Federasyonu Asbaşkanı Prof. Dr. İbrahim Öztek, gazetecilere yaptığı açıklamada, aba güreşi sporunun yaklaşık 5 bin yıllık tarihinin olduğunu söyledi.
Aba güreşini dünyaya tanıtmak ve yaymak için çaba gösterdiklerinin ifade eden Öztek, Hatay'ın aba güreşinin merkezi olması yolunda çok büyük mesafeler katettiğini belirtti.
Güreşlerin ağalığını AK Parti Hatay Milletvekili Sabahat Özgürsoy Çelik yaptı. Türkiye’de ilk kez bir kadın güreş Hanım ağası oluyordu.
Güreş etkinliklerine 830 sporcu katılırken, 25 güreş hakemi görev alarak güreşlerin sorunsuz bir şekilde tamamlanmasını sağladılar. 35, 40, 45, 50, 55, 60, 65, 70, 75, 80 ve +80 kg. olmak üzere 11 kategoride gerçekleştirilen Aba Güreşlerinde mücadele etmek için birbirleriyle kıyasıya mücadele ederek dereceye girmek için güreş tuttu.
BAŞPEHLİVAN: BARIŞ GÜNGÖR
Güreş etkinliklerinde gecenin son güreş müsabakası güreş severlerin nefesini kesti. Geçtiğimiz yıllarda şampiyon olan başpehlivan Enes Bandırma ile karşılaşan Dünya güreşleri turnuvasında derece yapan milli güreşçi Barış Güngör’ün güreş müsabakası izleyenleri adeta büyüledi. Sessizliğin hakim olduğu güreş müsabakasında heyecan had safhada olurken, her iki güreşçi de ilk ve ikinci 5’er dakikalık süre içerisinde birbirlerini yıkamadılar. Yıkılmayan iki güreşçi son 5 dakika için Altın Puan usulüne giden müsabakada da puan alamayan güreşçiler, müsabakanın sonunda kuraya gittiler. Güreş hakemi ve güreş temsilcisinin huzurunda çekilen kurada Gaziantepli Barış Güngör başpehlivanlığı elde ederken, Kahramanmaraşlı Enes Bandırma ikinci oldu. Tarsuslu tecrübeli güreşçi İsa Göçen ise bu yıl yapılan güreşlerde üçüncü olarak dereceye girdi.
Kıyasıya mücadelelerin yaşandığı güreşler sonucunda dereceye girenlere çeşitli ödüller verildi.
Ödül Töreni sonrasında bir konuşma gerçekleştiren Güreş Hanım ağası Av. Sabahat Özgürsoy Çelik, “19’uncu Aba Güreşleri etkinliğinde ilk defa olduğun Hanım ağalık görevini şahsıma takdim eden Yayladağı Belediye Başkanı Mustafa Sayın’a teşekkür ediyorum. Festivalimize katılarak bizlere güç veren, destek veren Hataylı ve Yayladağlı hemşerilerimiz böyle bir etkinlikte bizleri yalnız bırakmadılar. Gerçekten çok güzel bir program içinde etkinliğimizi gerçekleştirdik. Başta sporcularımız olmak üzere emeği geçenleri kutluyorum. Ama her şey sizlerle çok güzel oldu. Önümüzdeki yıllarda tekrardan görüşmek ümidiyle Allah’a emanet olun.” dedi.
Burada 19. Geleneksel Yayladağı Aba Güreşi Kültür ve Sanat Festivalinin organizasyonunu yapan Yayladağı Belediyesini ve başkan Mustafa Sayını tebrik ediyorum. Festivale katılanlarında takdir ettiği gibi Devrent Mesire alanına hiçbir çam ağacına zarar verilmeden dört yanı tribünlerle kaplı, festivale gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamaları için her şeyin düşünüldüğü bir ortamla karşılaştım. Çamlar altında yemyeşil sahada güreşler yapıldı. Çoğu kişiden Kırkpınar güreş alanından daha iyi ifadelerini duydum. Ben de bu düşünceye katılıyorum. Teşekkürler başkan. Sizden Yayladağı için maddi, manevi çok hizmetler bekliyoruz.
20 Ağustos-14 Eylül 2019 tarihleri arasında, doğup büyüdüğüm üzerimde emeği çok olan Yayladağı’nda dost, akraba, arkadaşlarla görüşerek sılayı rahim yaptım. Ebedi aleme göç etmiş olan anamın, babamın, abimin ve diğer akraba ve dostlarımın mezarlarını ziyaret ederek, Kur’an okuyup, dualar ettim. Eşimle beraber kayınpederim ve kayın validemin evlerinde kaldık. Kendilerine hürmetlerimi sunuyorum.
Yayladağı hakkında araştırmalar yapan Emekli öğretmen Kadir Oktay beyle görüşerek Yayladağı’nın geçmişi ve geleceği hakkında fikir alışverişinde bulunduk. Kadir Oktay bey ‘Keldağ’ın Yiğitleri’ adında Yayladağı hakkında yazdığı kitabını imzalayarak bana hediye etti. Kitabı genel olarak incelediğimde, daha çok canlı kaynaklar kullanılarak Yayladağı’nın tarihinin kaleme alındığını gördüm. Canlı kaynaklar kullanarak Yayladağı’nın şanlı tarihini, dedelerimizin yaptıklarını yazıya döken, Kadir beye emeklerinden ve Yayladağı kültür ve tarihine yaptıkları hizmetten dolayı teşekkür ediyorum.
Yayladağı’nın nevi şahsına münhasır değerlerinden biri herkesin tanıdığı ‘AĞA’ dır. Ağayı herkes sever. O’na her şey bedava. Parayı bilmez. Parayla da işi olmaz. Zararsızdır. Sıkıldığında ayağındaki ayakkabıları atar. Çocukluğumda ayakkabısız gezdiğini hatırlıyorum. Bu yılki Yayladağı ziyaretimde Ağayı gördüm. Artık ayakkabısız gezmiyor. Giyimi güzel. Hoş geldin bre nasılsın dedi bana. Yayladağı’na ziyarete gelenleri genelde tanır. Onların hal hatırını sorar. Ayarı belli olmaz. Bazen çok akıllı bir insan gibi davranır. Ağa, Yayladağı’nda herkesin sevdiği, gerçek AĞA’dır.
Yayladağı’nda 888 yıldır ezan sesi yükseliyor
Abbasiler döneminde Kasım Bey tarafından 1131 yılında yaptırılan ve 2010'da restore edildikten sonra yeniden hizmete açılan Kasım Bey Camisi'nden 888 yıldır ezan sesi yükseliyor.
Hatay'ın Yayladağı ilçesinde Abbasiler döneminde Kasım Bey tarafından 1131 yılında yaptırılan ve 2010 yılında restore edildikten sonra yeniden hizmete açılan Kasım Bey Camisi'nden 888 yıldır ezan sesi yükseliyor.
Yayladağı'nın 10. yüzyılda Bizans İmparatorluğu himayesine geçmesinin ardından Abbasi Devleti tarafından görevlendirilen ve Avar Türkleri Savcılı Aşireti Lideri Kasım Bey, kısa sürede ilçeyi Bizanslılardan alarak, bugünkü Suriye sınırında, Yayladağı (Ordu) beyliğini kurdu.
Beyliği kurar kurmaz, ilçede 1131 yılında Selçuklu mimarisine uygun bir cami, medrese ve köprü inşa ettiren Kasım Bey, her iki esere de kendi ismini verdi.
2010 yılında restore edildikten sonra Kasım Bey Camisinin yeniden hizmete açılışında 'İlçe Müftüsü Mehmet Güneş, yaptığı açıklamada, inşasından bugüne kadar çeşitli dönemlerde restorasyon çalışması yapılan Kasım Bey Camisi'nin, 9 asır öncesinden günümüze kadar ayakta kalmayı başaran ender ibadethanelerden olduğunu belirtiyordu.
İlçenin en eski camisi olma özelliği taşıyan Kasım Bey Camisi'nden 888 yıldır ezan sesi yükselmektedir.
Camiye namaz kılmaya gelenlerin yanı sıra mimari görüntüsüyle de her yıl çok sayıda yerli ve yabancı turisti ağırlamaktadır. Mimari açıdan Hatay'daki diğer camilerden farklı olduğu için ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.
Kadir Oktay bey, ‘Keldağ’ın Yiğitleri’ kitabında Kasım bey camisi hakkında şunları söylemektedir.
‘Yayladağılı olup yaşı 55’in üzerinde olanlar hatırlar. Kasım Bey camii son 50 yılda sanırım 2 defa restorasyon gördü. Çocukluğumda caminin içerisinde, sağ tarafta duvar yanında tahta çitlerle çevrili, üzeri yeşil bezle örtülü mezar yârine benzer bir yer mevcuttu. Bu yerin çocuk mezarı olduğunu söyleyenler olduğu gibi, Kasım Beyin mezarı olduğu da söylenirdi. İşte o mezar yeni restore çalışmalarından sonra kayboldu…
Şu anda caminin içerisini gezdiğimizde o mezar yârinin olmadığını görüyoruz. Abbasiler döneminde 1131 yılında Büyük Selçuklu Devleti Komutanı Kasım Bey tarafından yaptırılan bir camii, bir köprü ve bir okuldan ( medrese, imarethane) günümüze cami ve köprü kalmış olup, okulun yeri bilinmemektedir. Bu eserleri yaptıran Kasım Beyin mezarı da muhtemelen yapılan yenileme çalışmalarında yok edilmiştir.
Ben yenileme öncesi var olan mezar yerinin, bu camiyi yaptıran kişiye, yani Kasım beye ait olduğunu düşünüyorum. Velev ki o mezarın Kasım beye olmadığını varsayalım. Yayladağı’nın kurucusu Oğuz’un bu soylu komutanına, cami avlusunda veya camii bahçesinde iki taş dikip bir Fatiha okunamaz mı?
Bu konuda tarihçilerimizi ve ilçe yöneticilerimizi göreve davet ediyorum. Kasım beyin yaptırdığı ve kaybolduğu söylenen okul yerinin ve Kasım beyin mezarının bulunması, burayı inşa edenlere karşı bir vefa borcumuzdur diye düşünüyorum.
Ne acıdır ki, bin sene önce burayı kuran, yerleşime açan bu asil insanlara, kurdukları bu yerleşim biriminde mezar yeri bile çok görülmüş.
Mezar yerleri unutulmuş, kaybolmuş Oğuz’un bu soylu insanı için EL –FATİHA…’
Kasım Bey camisinin bahçesine Yayladağı’nın kurucusu dedemiz, şanlı Komutan Kasım beyin temsili mezarının yapılmasını Belediye başkanımız Mustafa Sayın’dan bekliyoruz. Ayrıca Yayladağı Anadolu İmam Hatip Lisesinin adının Yayladağı Kasım Bey Anadolu İmam Hatip Lisesi olarak değiştirilmesini yetkililerden bekliyoruz. Okulun adı değiştirilerek, okula Kasım bey köşesi yapılarak gençlerin Yayladağı’nın kurucusu dedeleri ile bağı sağlanmış olur. Böylece dedemiz Kasım Beyin yaptırdığı okulu yaşatarak vefa borcumuzu yerine getirmiş oluruz.
Yeşilin ve mavinin buluştuğu nokta, Karamağara
Yayladağı yayla ve deniz turizmi açısından eşsiz güzelliklere sahiptir. Hatay’da deniz turizmi açısından keşfedilmeyi bekleyen yerlerin başında Karamağara sahili geliyor. Hatay'ın Yayladağı ilçesine bağlı Yayıkdamlar (Urfayıl) köyüne yaklaşık 7 kilometre uzaklıkta bulunan Karamağara ve sahili, mavi ve yeşilin her tonunun yanı sıra muhteşem tertemiz deniziyle adeta gizli bir turizm cennetidir.
Karamağara da denizle karanın buluştuğu yerde tatlı su çıkmaktadır. Deniz tuzlu bu suyun tatlı olduğuna şahit oluyorsunuz. Bu tatlı suyun cilt, eklem, idrar yolları hastalıklarına iyi geldiğine inanılıyor. Karamağara şifa arayanların uğrak yeridir. Diyelim bir üzüm salkımından bir tane yediniz, bu tatlı sudan yeteri kadar içtiniz. Belli bir süre hiçbir şey yemediğinizde o üzüm tanesinin vücudunuzdan atıldığını görürsünüz. Karamağara’daki tatlı su vücudun iç organlarını temizleme görevini yapıyor.
Kara mağara Yayladağı ilçesinin, meşhur kel dağın denizle birleştiği yerde, tarihi geçmişi oldukça önemli bir koyun içinde yer alıyor. Yakın tarihe kadar bu mağaranın varlığından pek çok kişi haberdar değilken, Yayladağı’ndan karayolu ulaşımının yapılması ve Samandağ ilçesi Çevlik köyünden tur botlarla yapılan seferler neticesinde, bu güzel koy ve mağaranın bulunduğu yer ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görmeye başladı.
Doğu Akdeniz'in başlangıç bölgesinde bulunan, kıvrımlı yollardan geçilerek ulaşılan ve konumu nedeniyle geçmişte korsanların saklanmak için kullandıkları söylenen koy, görenlerin beğenisini topluyor. Geçmişte kaçakçıların ve korsanların Akdeniz’de saklanmak için kullandığı Koy ve mağara korsanlar için önemli bir barınak yeri olarak bilinir. Akdeniz’de seyreden gemilerden yağmaladıkları ganimetleri bu koyda bulunan mağaralarda, sonradan gelip almak üzere sakladıkları rivayet olunur.
Ayrıca bu mağara kocalar kilisesine yakın olduğu için Hıristiyanlığın ilk yıllarında katledilmekten korkan Hıristiyanlar bu mağarada saklandıkları söylenir. Yazılı kaynaklar, Mağaranın Denizci kavim olan Finikelerin zamanından kaldığına yer verilmektedir. Mağara önünde bir de dibek taşı bulunmaktadır. Dibek taşında denizden alınan tuzların dövülerek kullanılır hale getirildiği sanılmaktadır. İki girişi olan mağara 200 m2 genişliğindedir. Bu mağara zaman zaman kaçakçılar çobanlar için korunak olarak kullanılmıştır.
Bu gün Karamağaraya hem Yayladağı istikametinden karayoluyla hem de, Samandağ ilçesi Çevlik köyünden Tur botlarla gitmek mümkün.
Önemli bir turizm alanı haline getirilmesi için koy içerisinde gerekli çevre düzenlemelerinin ve hizmet alanlarının yapılması gerekmektedir. Yetkililere hatırlatırız.
Dudu Halam
Yayladağı’nda kayda değer en önemli ziyaretim Dudu halamla görüşerek, sohbet ederek hasret gidermemizdir. Rahmetli babamın ifadesiyle Dudu halam ‘evliyadır’. Yayladağı’nda halamı ziyaret etmeyen yoktur desem doğru söylemiş olurum. Herkes onun duasını almak ister. Halam 1940’lı çocukluk yılarında yaşadığı bir olayı anlatırken onun maneviyatının yüceliğinin fıtratının temizliğini muhafaza etmesine bağladım. 1940’lı yıllarda ülkemizde yaşananlara baktıktan sonra halamı dinleyelim:
1940’lı yıllarda Türkiye’de neler yaşandığını araştırdığımızda şu gerçeklerle karşılaşırız. 1940’lı yıllar ülkeyi İsmet İnönü yönetiyor. Ekmeğin karneye bağlandığı, varlık vergisinin uygulandığı, köylünün, çiftçinin hasadının yüzde 25’ini devlete vermek zorunda olduğu yıllar. Şahna bu yıllarda CHP’nin tek parti dönemlerinde köylerden vergi toplayan memurlara verilen isimdir. Şahna köylere gelerek köylünün, çiftçinin hasadının yüzde 25’ini belki daha fazlasını harmandan alarak götürüyordu. 1943 yılında Toprak Mahsulleri vergisi devreye sokuldu. Köylü bu vergiye ‘Yeşil vergisi’ adını takıyordu. 1940’lı yıllarda, köylü para kazanmak bir yana dursun, sırf karnını doyurmak için ekip biçtiği, ter dökerek emek verdiği toprağındaki mahsulü devlete vermemek için çalmak zorunda bile kalıyordu.
Dudu halamı dinleyelim;
‘12,13 yaşlarındayım. Boyalık çiftliğinde sıkıntılar içinde yaşıyoruz. Tarladan elde ettiğimiz mahsuller bırakın geçimimizi sağlamayı, karnımızı doyuramıyorduk. Temmuz ayıydı, babam (benim dedem, Boyalıklı Mehmet Hoca) buğdayların hasadını yaptı, gece savurarak buğdayla samanı birbirinden ayırdı. Samanları kapalı bir alana taşıdık. Buğdayları da çuvallara koyarak samanların içine koyarak sakladık. Kendi malımızı hükümetten çaldık. Hükümetin adamları (şahnalar) geldiğinde buğdayların nerede olduğunu sordular. Babam bütün cesaretini toplayarak ben sakladım sizde bulun götürün dedi. Bana da kızım devamlı Ayet-el Kürsiyi oku dedi. Ben devamlı Ayet-el Kürsiyi okuyordum. Hükümetin adamları samanlığı, her yeri aradılar samanların içindeki buğday çuvallarını bulamadılar …’
Dudu halamın çocukluğu, gençliği ve evlendikten sonraki yılları çok zorlu ve sıkıntılar içinde geçmiştir. Çocuklarını çok zor şartlar altında büyütmüştür. Çocukları bebekken altlarına bez bulamadığını, ağaç yaprakları koyduğunu sohbetimizde anlatıyordu. Sabır ve şefkat kahramanı halam, Türkçe okuma yazma bilmez, 75 yaşından sonra Kur’an okumayı öğrendiğini söylüyor, devamlı Kur’an okur. Dilinden zikir eksik olmaz. Herkese dua eder. Halamın hayatının “Eğer duanız olmasa, Rabbim size ne diye ehemmiyet versin? ”ayetinin atmosferinin içinde geçtiğine şahit olursunuz. O insanlara dua ile değer kazanacaklarının sanki uygulamalı dersini veriyor. Çünkü insana değer kazandıran Yaratıcısıyla olan bağıdır. Bu bağın temeli iman; iletişimi, görüşmeyi sağlayan da duadır. Çünkü, ‘Dua eden adam anlar ki, Birisi var, onun hâtırât-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına medet eder.’
Halamın beş çocuğu vardır. Eşi Hacı Mahmut eniştem kendi gayretiyle yapılan evinin karşısındaki Ordu camiine akşam namazını kılmaya giderken bir arabanın çarpmasıyla ebedi aleme göç etmiştir. Bu caminin önünde her mevsim açan gülleri Mahmut enişte dikmiştir. Yayladağı’nda kıldığım Cuma namazlarından birini Ordu camisinde eda ettim. Namazı lise müdürüm Mehmet Kızılkaya ve diğer hemşerilerimle beraber kıldık. Halama Cuma namazı sonrası, ‘bu gülleri diken adına güllerden koparıyorum’ diyerek camii imamından izin alarak bu güllerden getirdim, çok sevindi. Halama kırmızı ve beyaz gülleri verdiğimde, gerçek aşkı ve sevgiyi göz yaşlarında gördüm. Size birisi eşiniz adına hediye getirdiğin de gözlerinizden yaşlar geldi mi? Halamın beş çocuğundan ikisi erkektir. Halamın oğullarından birinin hayatının çocukluğu ve gençliği traktör kullanarak, Yayladağı’nın tarlalarında çift sürerek, yaz aylarında geceleri harmanlarda saman basarak geçmiştir. Gençlik yıllarında kırmızı gömleği ile herkes tarafından tanınırdı. Kırmızı gömleğe marka olarak onun adı verilse yeridir diyebilirim. Kırmızı gömleğini çok severdi. Türkçe okuma yazma bilmeyen halamın kırmızı gömlekli oğlu ve diğer oğlu Profesör Doktordur… Bu vesileyle Yayladağı’nın medar-ı iftiharı Profesör kardeşlere selamlar, muhabbetler…
Yayladağılıca
Yayladağılıyı dilinden tanırım ben
Sonra mertliğinden.
Yarım Arap ağzıyla kelimeleri ezişi, büzüşü..
Şivesinin tatlılığından.
Ben Yayladağılıyı konuşmasından tanırım…
Bir büyücü gibi oynar kelimelerle
Dili ne kadar tatlıysa, yüreği o kadar büyüktür.
Her Türkçe kelimenin yerine söylenecek
Bir Yayladağılıca vardır.
Sen bilirsin yerine ıstıfıl ol ya da albili
Zavallıya maatter, mantar’a mayasıl…
Kumaya nöker, baklaya pahala! . Diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hemde Sürütmeli…
Siyah zeytine attun, çamaşıra asbab
Taş söken demire mürdüm,
Tembel e allek, galibaya allehem…
Çocuk hem yaramaz hem sevimliyse akkürüt diyorsa;
Yayladağılıdır…
Hemde Yenice köylü…
Şerbet e akıt, tütün kirine akir,
Salyangoz a bezzeke, patlıcan’ a balcan,
Ağıza avırt, incir tatlısına belben,
Cinsel gücü arttırıcı ot’ a çakşır diyorsa;
Yayladağılıdır…
Hemde Bezgeli…
Varile bermil, tohuma bider,
Geçen seneye bıldır, serte berk,
Maydonoza bakdeniz, teke bes,
Tarla arasına yapılan duvara bağlama diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hemde Yercili…
Cam parçasına cıncık, bezelyeye cılban
Civcive cücük, kavgaya çekiş,
Sopaya dehnek, teyzeye diyaza,
Ortada tek başına kalmaya dasdingil diyorsa
Yayladağılıdır…
Hemde Karaköseli..
Gir yerine dıkıl, yengeçe ellengeç
Neneye eci, boş araziye felhan
Şımarık kıza firtik, mantara göbelek
Dağın eteğine gedik, kaba sabaya göbüt,
Selvi ağacının yuvarlak bitkisine haneke diyorsa;
Yayladağılıdır…
Hem de Körfeli…
Kötü kıza höşşük, döküntüye hışva
Avluya höfkere, tahtaravelli’ ye höngülhöç.
Halaya halti veya amti… ayran aşına siresil
Başı sarı olan musluğa hanifiye,
Şaşırmışsa şayet haşşeler ola! ... Diyorsa;
Yayladağılıdır…
Hem de Çahsınalı…
Kovaya helke, doğurmamış ineğe havli
Sinirlenmeye hoklanmak, teneye habbe
Ufaka haytik, boğaza hırtlak
Tamam mıya helimi, gömleğe işlik,
Çok konuşana çenen çekile diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hemde Kurpücüklü..
Çökeleğe kesnik, uzun don a könçek
Büyük pınara kastal, kemere kayış
Kavanoza katrembiz, bukalemuna kehkehi
Allah belanı versin yerine kahbendırı… diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hem de Kösrelikli…
Kediye pissik, bademe payam.
Merdivene süllüm, mantıya şişperek
Emekli olmaya tekavüte ayrılmak
Eşek yavrusuna kürrüş, uzun saça küşşe
Yastığa kırlent, susama küncü,
Batıdan esen rüzgâra karbi diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hem de Öküz damlı…
Cevize koz, keneye kırşak
Kantara kabben, sincapa kalli,
Bazene keeskere, biçimsize meymenetsiz
Kırmızı mercimeke mahılta, yolçatına mafrak
Evlerde karşıdan karşıya uzatılan direğe
Mürebbeee diyorsa;
Yayladağılıdır.
Hemde Surmacıklı…
Daha yığınladır benzer kelime,
Hoşça gelir ağır aksak dilime.
Gurbette bir acı gelir sol yerime,
Elim böğrümde düşünürüm hep…
Yayladağı aah! ..Yayladağı,
Kaybettiğim sevgili!..
Abdurrahman Kara
Yayladağı
Sorarsanız Oğuz soylu soyumuz
Kasım beydendir ilk yurtluğumuz
Kayı boyu derler bizim boyumuz
Yavuz Sultan Selimden gelir huyumuz.
Benden selam söylen Yayladağı’na
Yaz gelince çeker göçü bağrına
Cebel Akra dağı düşer sağına
Mor menekşe reyhan sümbül bizimdir.
Cobaraklı kucaklamış köyleri
Akar kastalından soğuk suları
Her huyları güzel, var bir huyları
Şapka giymez kart Müslümanlar bizimdir.
Hasmalı Aşık Abdullah (Keldağ’ın Yiğitleri kitabından alınmıştır)