Nedir senin gardaşım eşten-dosttan çektiğin,
Ne de ağırmış çiften, ne çok yere döktüğün.
Herkes seni seviyor; Deri-Tabak misali,
Seni yerlere serip, çıkar kavak misali.
Bir Ahi var, ah-vah eder, için-için kikirder,
Sakın ha aldanma sen, safına kılsa sefer.
Sofrada bardak kıracak, sana selâm duracak,
Güya da birlik olup, O Otman’a vuracak.
Ne demişti Kılıç Ekrem: “Dalaşma Ahî, Iraz’a,
Sonunda dönmek vardır, yutulmuş bir kiraza.”
Sivriye hiç aldanma… Gelmeyesin gazına,
Aman aldanıp ona, saldırma el kazına.
Safına kat eskileri; Kaplanoğlu, Akgül Zaferi,
Abdil Yıldırım, Hakkoymaz Ali, daha birçok eri.
Eyüb’ü dostun bilirdim, sizi beraber görürdüm,
İmrenerek peşinizde ardın-sıra yürürdüm.
Kimler açtı aranızı, hep kel, fodul der durur,
Boş enseyi görür de, her an şaplağı vurur.
“Huzurunda etmem söz, dersin Eyüp Otman’ın,”
Onun yaptığına bak, sanki kırk yıl, düşmanın.
Küçük herhâl yaşınız, öne bakar başınız,
Hiç merak etmeyin siz, çoktur arkadaşınız.
Üzmeyin kendinizi, Ona da cevap çıkar,
Çıkar bir gün birisi, ayaklarına sıkar.
Amma bilirim seni, en çok sen üzülürsün,
Yemez içmez günlerce, mum gibi süzülürsün.
Bunlar hepsi taşkale, maksat muhabbet olsun,
Bizim çilingir sofra, âleme ibret olsun.
Amma çok hoş oluyor, doluyor eski saflar,
Kılıçlar kuşanıldı, Paslanmıştı silahlar.
Yazıktır Iraza...
{{member_name}}
{{formatted_date}}
{{{comment_content}}}
YanıtlaYükleniyor ...
Yükleme hatalı.