Yedi Güzel Adam, Bediüzzaman ve Cemil Meriç

Şahin DOĞAN

Geçtiğimiz haftalarda yeni bir dizi çıktı ekranlara. Dizinin adı “Yedi Güzel Adam.” Tanıtımlarını okuyunca bu yedi güzel adamın kimler olduğunu anlıyordunuz hemencecik.

Kimdi bu güzel adamlar: Nuri Pakdil, Akif İnan, Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören, Erdem Bayazıt, Cahit Zarifoğlu ve Ali Kutlay.

Bunlar bizim muhafazakar cenahın edebi kudretlerini, edebi haysiyetlerini temsil eden tanıdık bazı isimler. Ancak sınırlama yanlış zira Necip Fazıl, Sezai Karakoç, İsmet Özel gibi liyakatli simalarımız da var.

Kaldırımlar şairi tek başına bir nesil” diyor Beşir Ayvazoğlu. Böylesi devasa bir kametin bu güzeller arasında yer alamaması gerçekten de büyük bir zaaf.

Yedi Güzel Adam”, Cahit Zarifoğlu’nun aynı başlıklı bir şiirinden esinlenerek verilmiş bir isim. Şiirin içeriği ile dizinin muhtevası arasında bir ilişki kurabilmek epeyce zor. Ama yine de imkansız değil.

Rivayete göre Zarifoğlu “Yedi Güzel Adam” şiirini Kütüb-ü Sitte de geçen bir hadisten yola çıkarak kaleme almış. Hadis şöyle:

"Başka bir gölgenin bulunmadığı Kıyamet gününde Allah Teala, yedi insanı, arşının gölgesinde barındıracaktır: 1.Adil devlet başkanı. 2. Rabbine kulluk ederek temiz bir hayat içinde yetişen, takva sahibi genç. 3. Kalbi mescitlere bağlı Müslüman. 4. Birbirlerini Allah için sevip buluşmaları da ayrılmaları da Allah için olan iki insan, İslam kardeşliğini yaşayanlar. 5. Güzel ve mevki sahibi bir kadının beraber olma isteğine "Ben Allah'tan korkarım" diye yaklaşmayan yiğit. 6. Sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimse. 7. Tenhada Allah'ı anıp gözyaşı döken kişi." (Buhari, Ezan 36, Zekat 16, Rikak 24, Hudüd 19; Müslim, Zekat 91)

Bu güzel adamlarla üniversite yıllarımda tanıştım. Çoğunun şiirini ezbere bilirim. Günlerce belki aylarca dünyalarında dolaştım. Onlarla hemdert, hemhal, hemdost oldum. Bu ilişki en fazla Rasim Özdenören ile devam etti. Bütün eserlerini okudum daha doğrusu yuttum.

Zarifoğlu şairdi,  şiirleri, Yusuf Kaplan’ın ifadesiyle  “varlığın, vicdanın ve vecdin” şiiriydi belki. Zirveleri de tanımıştım: Yahya Kemal’i, Tanpınar’ı, Necip Fazıl’ı, Cemil Meriç’i ve hepsinden önemlisi Bediüzzaman’ı.

Bu güzel adamları okuyunca içimde daima eksik olan bir şey, yarım kalan bir şey, kapatılamayan bir şey, “her şeyi tutan bir şey” vardı nedense.  Çok sonraları anladım ki bu “şey” Bediüzzaman ve Risale-i Nurdu. Mesela Rasim Özdenören, defalarca Seyyid Hüseyin Nasr’a atıflarda bulunur, ama yanı başındaki “irfan çeşmesi” olan Risale-i Nura karşı mesafeli dururdu. Mesela “davudî sesli, kalıbına ters orantılı, şefkatli, müşfik, tam bir baba olan Akif İnan biganeydi bu huzur çeşmesine. Mesela Dücane Cündioğlu kılı kırk yaran bir dikkatle, sayfalarca, bir filmin ayrıntılarını tasvir eder ama sıra bu “irfan çeşmesi”ne gelince sessiz kalmayı tercih eder. Çok ilginçtir! Yıllardır yazı yazıyor ama bir iki satır dışında Risaleden herhangi bir alıntı veya istifade yok. Düşünce dünyasında başta Hallac, Beyazıd-i- Bistami ve Mevlana olmak üzere bütün mutasavvıflar var ama Bediüzzaman yok.

Sadece bunlar mı? Necip Fazıl, İsmet Özel, Mustafa İslamoğlu, Ali Bulaç, Atasoy Müftüoğlu gibi daha nice sima aynı “manalı istiğna”nın birer kurbanı değil mi? Bol bol “batılı kaselisler”den, Muhammed İkbal’den, Ali Şeriati’den, Cabiri’den alıntılar yapıp Risale-i Nur gibi bir şahesere mesafeli durmak nedir ve nedendir bilmiyorum.

Bakınız merhum Cemil Meriç nasıl takdir ediyordu:

Said Nursi demek celadet demek. Bir manayı tek başına bütün husumet dünyasına karşı müdafaa etmiş adamdır. Belki onun gibi düşünenler çoktu Türkiye’de; milyonlarca insan vardı. Fakat onların hepsi sindiler ve sustular. Said Nursi sinmedi ve susmadı. Bütün zorluğa rağmen iktidara karşı koydu. Bir davanın müdafaasını yüklendi üzerine. Mühim olan celadettir. Çünkü ferdi iman, şahsi iman, susan iman, şerle mücadele etmeyen iman, kendi evinde oturan iman hürmete layık değildir…”

Yusuf Kaplan Hoca bu cenah içinde Üstadın kıymetini takdir eden/edebilen talihli simalar arasında. 

Her şeye rağmen sol rüzgarların hayasızca ve kaygusuzca bütün her tarafı vahşice istila ettiği talihsiz bir zamanda mana köklerimizden yola çıkarak “surda bir gedik” açmaya muvaffak oldukları için daima minnet borçluyuz bu güzel adamlara.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (13)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.