Bütün kâinat devamlı olarak her an yenilenen ve fakat üzerinde görünen özelliklerin (tüm kâinat çapında ölçülülük, düzenlilik gayelilik vb.) ise her anda yenilendiği halde değişmeden devam ettiği bir 'yapılış' fiiline tâbidir, maruzdur.
Örneğin yemeği pişsin diye ateşin üzerine koyduk. Ateşin etkisi yok ama ateşin varlığından yemeğin pişirilmesi yaratılıyor, dediğimizde kâinat gözlemlerimizde müşahede ettiğimiz ‘tüm kâinatın her an yenilenerek devam eden bir yapılıyor olma’ durumuyla çelişmiş oluruz. Çünkü kâinat gözlemlerimize göre ateşin sabit/statik bir varlığı yoktur ki onun varlığı yemeğin pişirilmesinde bir faktör olarak kullanılabilsin. Madem tüm kâinatın devamlı yenilenen bir ‘yapılıyor olma' halinde olduğunu müşahede ediyoruz. Öyle ise ateşin de sabit/statik bir varlığı olmaması gerekir. Ateş ile yemeğin pişirilmesi olayı zaman altında tüm kâinatı içine alan bir yapılıyor olma fiiline tâbi olarak beraber, birlikte ve yan yana yapılıyor olan şeylerdir. Yani ateş de yemeğin pişmesi ile birlikte, aynı anda beraber yapılıyor.
Bu bağlamda şöyle sarsıcı bir aforizma geliştirilebilir: Meyveyi kesen bıçak değildir. Çünkü bıçağa meyvenin kesilmesi için baskı uygulanmasını tercih ettiğimizde bıçak meyveye temas halinde iken bu duruma yakından bakalım. Burada bıçağın sabit/statik bir varlığı yok ki meyvenin kesilmesinde bir faktör olabilsin. Çünkü bıçağın her an yapılma halinde olduğunu gözlemliyoruz. (100 yılda değişen bir saniyede de değişiyordur, hiçbir anda değişmekten müstağni değildir. Yani her anda yeniden yapılıyordur.) Bıçağın ‘yapılıyor olması' kâinattan kopuk bir işlem değil aksine tüm kâinat çapında her an yenilenerek devam eden yapılış fiilinin bir ucudur. Öyle ise bıçak elmanın içinde ‘ilerlerken’ aslında elmanın kesilmesi yapıldığı gibi bıçak da her an yeniden yapılıyor. Öyle ise ‘yapılıyor olan' bir şey, nasıl olur da başka bir şeyin varlık kaynağı olabilir?
Zaman boyutunu bu şekilde -çok basitçe- kâinat tefekkürümüze uyguladığımızda “la ilahe illallah” cümlesinin manasını kâinatın şahitliğinde tasdik etmemiz ve bu cümlenin ifade ettiği mananın kâinatın en temel hakikati olduğunu anlamamız kolaylaşıyor.
Şöyle ki kâinatta her bir şeyin her an yapılıyor olduğunu görüyoruz, anlıyoruz. Öyle ise çok kolay bir şekilde diyebiliriz ki yapılıyor olan şeyler yapıcı olamazlar. Öyle ise bu yapılışın kaynağı ne? Dikkatli bir şekilde bu yapılış fiiline baktığımızda bu fiilin kaynağının ancak mutlak olması gerektiğini anlıyoruz. Çünkü kâinat çapında durmadan, ara vermeden, eksilmeden her anda yenilenerek devam eden özellikleri içeren bir yapılışın kaynağının ancak mutlak olması gerektiği sonucuna muhakememle ulaşıyorum. İnsani özelliklerim bu fiilin mutlak olandan başkasına verilebileceğine imkan vermiyor. Ancak mutlak olana verince ikna oluyorum ve bu fiilin kaynağına dair soruma kendimle ‘barışık’ bir şekilde cevap bulmuş olduğumu görüyorum.
Yani kâinata baktığımızda her şeyin yapılıyor olduğunu görüyoruz. Öyle ise kâinat cinsinden/kâinattan olan hiçbir şey 'yapıcı' olamaz. Öyle ise ben kâinatta “la ilahe”yi apaçık bir şekilde görüyorum. Kâinattan hiçbir şey yapıcı olamaz ise peki o zaman yapıcı olan kim olabilir? İşte o da -gerekçelerine üstte kısaca değindiğimiz şekilde- ancak mutlak olan, yani kâinat cinsinden olmayan bir kaynak olabilir. Öyle ise kâinata baktığımda “la ilahe”yi gördüğüm gibi insani özelliklerim, muhakemem de kâinatın kaynağını izah edebilmek için ‘olmazsa olmaz' bir şekilde “illallah” diyor.