Cenab-ı Hak (c.c), Tin sûresi 1-8. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
[Mekke devrinde nâzil olmuştur, 8 âyettir.]
Bismillahirrahmanirrahim
1-Yemîn olsun tîn’e (incire) ve zeytine!(*)
2-Ve Sînâ dağına!
3-Ve bu emîn beldeye (Mekke’ye)!
4-Gerçekten (biz) insanı, en güzel bir biçimde yarattık!
5-Sonra onu, aşağıların aşağısına çevirdik.(**)
6-Ancak îmân edip sâlih ameller işleyenler müstesnâ; artık onlar için, tükenmez bir mükâfât vardır.
7-O hâlde (ey insan), bundan sonra sana dîni (hesab gününü) yalanlattıran nedir?
8-Allah, hükmedenlerin en (iyi) hükmedeni değil midir? (Evet!) (***)
(*)“Cenâb-ı Hakk, tîn (incir) ve zeytin ile kasem (yemin) vâsıtasıyla, azamet-i kudretini ve kemâl-i rahmetini ve büyük ni‘metlerini ihtâr ederek, esfel-i sâfilîn tarafına (aşağıların aşağısına) giden insanın yüzünü o taraftan çevirip, şükür ve fikir ve îman ve amel-i sâlih ile tâ a‘lâ-yı illiyyîne (en yüce mertebeye) kadar terakkıyât-ı ma‘neviyeye (ma‘nen ilerlemeye) mazhar olabilmesine işâret ediyor. Ni‘metler içinde tîn ve zeytinin tahsîsinin sebebi, o iki meyvenin çok mübârek ve nâfi‘ (faydalı) olması ve hılkatlerinde (yaratılışlarında) da, medâr-ı dikkat ve ni‘met çok şeyler bulunmasıdır.” (Mektûbât, 29. Mektûb, 240)
(**)“İnsan ahsen-i takvîmde (en güzel sûrette) yaratıldığı ve ona gāyet câmi‘ bir isti‘dad (kābiliyet) verildiği için, esfel-i sâfilînden tâ a‘lâ-yı illiyyîne, ferşten (yerden) tâ arşa, zerreden tâ şemse (güneşe) kadar dizilmiş olan makāmâta, merâtibe, derecâta, derekâta (makamlara, mertebelere) girebilir ve düşebilir bir meydân-ı imtihâna atılmış, nihâyetsiz sukūt ve suûda (düşüş ve yükselişe) giden iki yol onun önünde açılmış bir mu‘cize-i kudret ve netîce-i hılkat (yaratılışın netîcesi) ve a‘cûbe-i san‘at (şaşılacak bir san‘at) olarak şu dünyaya gönderilmiştir.” (Sözler, 23. Söz, 108)
(***) Bu sûreyi sonuna kadar okuyan kimsenin “Evet! Ben de buna şâhidim!” demesi sünnettir. (İbn-i Kesîr, c. 3, 655)