Yahya Kemal, Selimnamesinde Yavuz’un bütün hayatını adeta bir şiir-roman şeklinde yansıtmış. Fransızların büyük hükümdarı 14. Hanri için yazdıkları Hanri yadnameleri bilen Yahya Kemal bu büyük Türk–Osmanlı hükümdarına böyle bir abide eser yazdı. Yahya Kemal’i Sezai Karakoç “Bozgunda Fetih rüyası olarak“ görür. İmparatorluk dağılmış, bütün Osmanlı değerleri yıkılmış bir dönemde
Ünlü şair mazinin ihtişamlı hükümdarlarına ve tarihine sığınarak bir kurtarıcı temenni eder. Tıpkı Namık Kemal’in Evrak-ı Perişan kitabında Fatih ve Yavuz’u dönemin hükümdarlarına örnek göstermesi gibi. İşte o yılların bozgun döneminde Yahya Kemal hiçbir eleştirel cümle kullanmadan Yavuz’u ve yaptıklarını anlatır. Yavuz’un döneminde Anadolu bir mezheb kavgası içindedir, neredeyse Anadolu elden çıkmak üzeredir, ara sıra Trabzon valiliği sırasında akınlarla Anadoluya gider bu kavgalara karışır, halledebildiği kadar çözümler Trabzon’a döner. Çok kitap okur büyük alimdir, Muhiddini Arabi’nin mezarını bulur yaptırır, bir de hakkında bir kitap yazdırır. Arabi “sin şına girince benim kabrim bulunur“ der. Yavuz Şama girince mezarı gaybi gözü ile bulur ve yaptırır. O osmanlıyı kardeş kavgalarına atmak korkusu ile büyük kararlar verir, eğer onları yapmasa devlet birilerinin ihtirasına kurban gidecekti. O hem Osmanlıyı hem Anadoluyu hem idare edilemeyen İslam dünyasının başına geçti. Bediüzzaman’ın bu milleti Türkler idare etmiştir demesi bu yüzdendir. Abbasilerden beri bu böyledir, bu özel bir adamın işidir. O sefere çıkarken tahtını başkalarının ihtirasları yüzünden ülkeyi tehlikeye atacak şekilde bırakamazdı, bu yüzden romantik bakışlara göre onun yaptıkları iyi karşılanmaz, ama yapacak başka şey yoktur.
İslam dünyası idare edilememektedir. Abbasi halifesi ile hükümdarı anlaşamazlar. Hem Anadolu hem İslam dünyası başsızdır, işte bu sırada Yahya Kemal’in anlattığı gibi gökyüzünde Cebrail ve Allah, peygamberimiz arasında bir akid gereği bir arslan gerekir. Yavuz büyük alim ve aşiret büyüğü olan İdrisi Bitlisi ile birlikte doğudaki Kürt aşiretlerini bir nizam altına alabilmiştir. Bediüzzaman bugün onun halefi ama sadece fikirleri siyasi arenada oy avcılığı için kullanılır, paranız var ama kullanacak tacir yok. Yavuz’un da Bediüzzaman gibi sakalı yoktu, kendini yeniçeri kabul eder, tahta çıktığında yeniçerilerin sakal bırakması yasak olduğundan kendini o gün yeniçeri defterine kaydeder. Bediüzzaman kendini asker kabul eder, “sen bir asker olduğunu için“ der, bir çok örneğini askerlerden ve askeri temsillerden verir. Cihangirlik ile sakal arasında bir bağlantı kurmamıştır zannedersem. Pehlivan çalımlı aslan adımı ile levendane yürürdü. Sesi konuştuğunda aslan gibi kükrerdi. Özel yaratılmış bir insandı ne diyelim. Kendimize hayıflanalım. Allah huzurunda başını secdeye koyduğunda seccadeden göz yaşları ile kalkardı. Hasan Can’ın kucağında darı ahirete göçtü.
Hasan bu ne haldir diye sordu Hasan
Padişahım dedi Cenabı Hakka teveccüh etmek zamanıdır
Yavuz yüzünde acı bir tebessümle
Çocuk ,Sen beni bu güne kadar kiminle bilirdin dedi ?
Hasan Can’a Yasini Şerif oku der. Bir kere padişahla birlikte okurlar, ikinci defa okurlarken selam ayetine geldiklerinde Padişah ruhunu teslim eder.
Naşınıyıkayanlar padişahın avret yerlerini kendi elleri ile kapattığını söylerler.
Kemal bu maverai gerçeği anlatır.
Padişah Hasan Can’a sorar “ Bir rüya gördün mü ?” araştırılır rüyayı Sarayağası Hasan Ağa görmüştür. Rüya şudur. “ Arap simasında nurani kimseler ellerinde bayraklarla baştan başa silahlı saray kapısına gelmişler, içlerinden biri Hasan Ağa’ya “Ben Alibin Ebu Talib’im bunlar da Peygamberimizin cümle ashabıdır, önde gördüklerin Hz Ebubekir, Ömer ve Osmandır RA. Var git Selim Hana haber ver, Harameynin hizmeti ona sipariş olundu. Bu rüya üzerine orduyu hazırlamasını emreder Hasan Can’a.”ecdadım bir yere memur olmayınca hareket etmezdi” der.
Askerleri ile günlerce sefer sırasında kuru peksimet yemiştir. Haremi yoktur. Nefsini köreltmiş ilim ile cihad ile tagaddi etmiştir. Hele bize bak.
Gayet beliğane. Birgün Hasan Can’a orduyu hazırlamasını söyler sultan hazretleri “Hasan can” kaynağını sorar, neden der. “Karındaşım biz yukardan emir almadan hareket etmeyiz” der. Herşey tasarım dünyasında belirlemiş, şimdi sahneye konacaktır. Büyük hükümdar ordusu ile uğurlanır, önce Alevi propagandalarını yapanları halleder, sonra “biz hilafetin hakkını veremiyoruz, gelin alın“ diye kendine haber gönderen Halifenin emri gereği gider, görevi teslim alır. Ordu çölden geçerken sultan atından iner ve yürümeye başlar vezirler. “Efendim niye indiniz” derler. Sultanı şevketmeab halife-i ruyu zemin “önümde Fahri Kainat, Nebiyyi Zişan bana yol gösteriyor, ben nasıl bir bineğin sırtında giderim“ der. Bütün ordu yere iner ve onun arkasından giderler. Yavuz’u Namık Kemal ve Yahya Kemal ve bütün büyük tarihçilerimiz tanırlar. İstanbul’a döner, büyük bir ihtifal hazırlanmıştır, bu büyük hükümdara, gece gelir ve sarayın arka kapısından saraya girer. Ertesi gün halk hayıflanır, vezirler “efendim size bir karşılama merasimi hazırlamıştık. “Ünlü hükümdar ne yaptığının farkındadır, vezire “ Ya bana da bir gurur gelirse “ der, ağlar.işte kaybettiğimiz bu türklük ve türktür, yoksa son devirde kirletilmiş ve anasız tavuk yavrusu gibi değerlerinden bilinçli olarak koparılmış bu yüzden saçmalamış Türk aydını değil. Yahya Kemal işte o günleri arzu eder, öyle bir kahraman gözler.Kırkıncı Hoca Hazretleri de Yavuz’un o kimliğini bildiği için Yavuz diye bir kitap yazar,Tıpkı Namık kemal gibi, Yahya Kemal gibi yönetenlere örnek yönetici portresi çizer. Diyarbakır’da o kitabı okuyan var mı dedi, bir kişi lütfen okudum dedi, bunların hepsi üniversite hocasıydı. Kırkıncı hoca da anlaşılmış adam değil di bunun farkında idi, o Bediüzzaman’ın büyük muhitinden bakardı ona , darlıkta mutluluk var diyenler gibi değil.Bediüzzaman bir sentezin adamıdır, ama o sentezi görmek küçük kayıtlardan o ummana gitmekle olur, Hoca Efendi o küçük kayıtların kendini götürdüğü ummanı görüyordu, yıllarca kimsenin okumadığı kitapları birlikte okuduk, din ve millet,edebiyat, tarih bunların hepsi ile bakardı hayata ve Bediüzzaman’a öyle bir insan o Hoca Efendi.
Bediüzzaman her mezara gitmez Fatih , Yavuz ve Mevlana’nın mezarına gider. Yavuz aramehdilerden, veya büyük bir müceddid olduğu kesin, Allah bu topakları sahipsiz bırakmamış en kötü zamanlarda birden biri çıkmış ve milleti buhrandan kurtarmıştır.inşallah Bediüzzaman’ın elli yıl duaları boşa gitmez, bu günleri atlatır, istikrarlı günlere ulaşırız.