Yavuz Bahadıroğlu’nun tarihi romanları beni başka bir zamana ve farklı bir dünyaya götürmesinin verdiği bir heyecanla kuşatırdı. Biz yaşadığımız zamanı beğenmezdik çünkü o da bizi beğenmezdi. Başımız eğikti, ötelenirken devam eden sosyal hayatta; romanlarda okuduğumuz kahramanlar kimlikleri ve inançları ile idealize edilirdi. Kendi şartlarında mükemmel olmayan ama sunulduğu şekilde mükemmel gösterilen bu dünya birçok kuşağın sığınağı olmuştur.
Kültürel düzlemde neden sadece tarihi romanlara mahkûm olduk? Birinci neden, yakın tarihimizde İslam her şeyden soyutlanmaya çalışıldığı gibi her şey de İslam’dan ayrıştırılmaya çalışıldığı için ve İslam ilk kahramanları ile anlatılmaya izin verilmeyeceğinden ve yine sistemin ideoloji olarak tek verdiği Türk tarihi üzerinden bu işi yapmanın hem İslam’ı anlatmak hem sekülerleştirilen Türk tarihinin de kurtarılması demekti. İkinci neden ise küresel çapta daha etkili ve tehlikeli olan komünizmin sürekli yayılan etkisine ve kahramanlarının edebiyatta çokça yer verilmesine karşılık zamanın en geçer akçesi olan sistemin dayattığı Türklüğü tamamen İslamileştirme ve bunu sosyalist düşünceye karşı silah olarak kullanma niyetidir. Devletlerinin sosyalizmden doğrudan etkilenmesinden Arap aydınlarının sosyalizmi İslamileştirmeye çalışmaları gibi bir durumdu yaşanan.
Dinine, geleneklerine bağlı insanların bu çabası kendilerini tamamen başarı getirmiş midir? Türklük ile İslam’ı bir gösterme gayreti bazı dönemlerin atlatılmasını sağlamışsa da sonraki dönemlerin sakat doğmasına da neden olmuştur. 70 ve 80’lerin fikir ve eylem olarak terörün ülkenin her yerini sardığı bir zamanda bu bakış gerçekten bir sığınak olabilmiştir. Ama sonrasında bu düşüncenin yetersizliğini ve doğurabileceği tehlikelerini görmemenin nedeni ise içine kapalı, sorgulamayan, farklı okumayan ve rivayete güvenip araştırmayan genel bir insan tipiydi.
Türk-İslam ne kadar bütünüyle İslamsa o kadar İslamdır. Ne bütünüyle İslamdır ne bütün İslamdır. Herkesi kuşatan bir göğü kendi ülkene ve şehrine parsellemek ne kadar bütün göğü ilgilendirmezse İslamı sadece Türklük ile okumak o kadar da İslamı ve bütün Müslümanları ilgilendirmez. Bunun için İsmet Özel bana göre vebal altındadır. (Bugün sistem Türkçülüğünü bilerek bilmeyerek dillendiren onu İslamileştirmeyen çalışan yeni devletçi İslamcılar Özel’in Müslümana Türk denir sözüne dayanıyor. Bu Bediüzzaman’ın her Türk Müslümandır ve Müslümanlıktan çıkan Türklükten de çıkar sözünün tam tersi bir okumadır. Müslüman Türktür nerede, Türk Müslümandır nerede? Bediüzzaman’ın bakışı İslam coğrafyası içinden Müslümanlara bakan bir okumayken Özel’in bakışı aslında bir Avrupalının bakışı ile Avrupalıya bir cevap oluşturuyor.) Osmanlıdan ayrılan toplulukların milliyetçilikle ayrıldıklarını söyleriz hep ama şunu hatırlama gereği duymayız hiç Osmanlı içinde Türk milliyetçiliğine tepki doğan bir hareketti birçoğunun yaptığı. Mustafa Kemal’in Cumhuriyet döneminde yaptığını az daha olsa birçok paşa kendi etki alanlarında yapıyorlardı. Onun içindir ki belki tanıştığım bir Suriyelinin yaklaşık bir asır önce gerçekleşen Türkçe konuşmayan Arapları dahi kızgın saca oturtukları hikâyesini bugün duymak sadece Arap milliyetçiliğinin sonucu olamaz. Özel, vebal altında dedim ve birçok İslamcının şeyh gördüğü bir şahsa bunu demem elbette birçoklarını kızdırabilir. Bana göre Özel iyi niyetiyle yeşil Kemalizm yapıyor. Olan sistemi, birikimi, algıyı nasıl İslamileştirebilirim kaygısı içinde bir Bosnalıların kendilerini Türk görmeleri ve diğerlerinin onlar Müslüman oldukları için artık onları Türk görmelerinden çıkıp neredeyse bütün Ümmeti Türk ilana varan temelsiz ve ufuksuz bir yaklaşımla hem İslamcıların da Türkçülüğü sahip çıkmasına hem diğer İslam milletlerini de temelden kuşatmaya çalışmadığından ya da onları Türkler ve Türklükten soğutmaya ittiğinden ve tepki olarak kendi milliyetçiliklerini yapmaya teşvik ettiğinden gözümde vebal altındadır.
Türkiye’nin temel unsurlarından ve sahiplerinden olan Kürtler bu çarpık yapının altında kalanların başlarında gelir. Tarih boyunca Kürtlerin yaşadığı bölge Kürdistan diye adlandırılmışken Cumhuriyetten sonra tek tip ve üniter devlet yapılanmasına geçildiğinden ve etraftaki devletlerin de ulus devlet olmasından Kürtler kendi doğal coğrafyalarının ismine bile yabancı bırakıldı. Oysa bütün unsurların din, millet ve coğrafya zenginliğine saygı duyan ve onların yaşamasına izin veren Osmanlı Devleti’ni bir İslamcı asr-ı saadet gibi görmesine ve padişahlarının hepsini evliya kadar bilmesine rağmen nedense o zamandaki Türkler dışındaki diğer unsurların da yaşam ve hukuki haklarını göz önüne getirmezler. Bunun nedeni de Türkçülük bakışıyla Osmanlıyı da okumalarıdır. İki yüzyıla kadar hiçbir milletin dahi böyle bir derdi olmadığı gibi Osmanlılar da son dönem hariç hiçbir zaman kendi milletlerini ön plana çıkarmamışlardır.
Bugün Yeni Osmanlıcılık söylemleri gençlerin boş sözlerini doldurmaya çalışıyor. Temelinde ise Türklerin dünyaya yeniden nizam verme gururu yatıyor. Nasıl ki bir Rus Büyük Rusya’yı hayal ediyorsa bir İranlı eski Pers İmparatorluğunun özlemini duyuyorsa bugün bir Türkün arzusu da aynı temelden kaynaklanıyor. Hem kim söylemiş dünyanın nizam vermesi için Türkleri beklediğini? Milliyetçilik iki taraflıdır. Özel, gösterebilir mi Boşnaklar dışında Osmanlıların idaresini özleyen bir milleti? Herkesi İngilizler kandırmış olamaz ya! Osmanlılar bir hanedandı Selçuklular, Eyyübiler, Memluklular gibi görevlerini yaptılar Hindistan’dan İspanya’ya uzanan bir medeniyetin tarihinin üçte birini omuzlayıp sevabıyla ve hatasıyla sıralarını savdılar. Vefat etmiş dedenin dirilip işlerimizi yoluna koyması ve onun geçmiş zenginliği bizim bugünkü fakirliğimizi örtmesi beklenilebilir mi? Yıldırım Beyazıd Anadolu Türklerinin kahramanı iken Timur Orta Asya Türklerinin hala kahramanı. Yavuz Farsça Divan yazarken Şah İsmail Türkçe Divan yazmış. Osmanlıyı Türklüğe indirmek nasıl Osmanlıyı sınırlamak ise Türklüğü de Osmanlıya indirmek Türklüğü sınırlamaktır. Onun için her şeyin hakkını kendisine verelim. Fantezilerin ve hayallerin peşinde koşup birbirimizin hayatını kâbus etmeyelim. Bugün Orta Asya Türk devletleri dahi kendilerine Rus’u Türk’ten daha yakın görürler. Çünkü modernleşmeyi ve çağdaş kültürü Rus kültürü üzerinden almışlar ve ekonomik, siyasi ve nüfuz açısından Rusya’ya bağımlıdırlar. Onlar da Türk diyerek yanındaki Kürt ve Arap komşunun eşit varlığını görmeden gidersen elbette uzun soluklu kendi gerçekliğini ve hedeflerini tam elde edemeyeceksindir.
Bugün din adamlarının dahi sosyal ve siyasal konulara ilişkin sözleri içten içe ilkokuldan beri herkese öğretilen sistemin düşüncesi kokmakta. Özerklik tartışmaları çıktığında bunu dile getirenleri neredeyse kâfir ilan edeceklerdi. Yahu din kardeşim, hiçbir devletin hiçbir milletin kutsallığı yokken ne hakla Allah’ın dinini kendi milli gururuna alet etmeye çalışıyorsun? Şunu deselerdi, medeni bir şekilde İspanya ve İngiltere’de ne güzel kan dökmeden insanlar bu meseleyi dünya düzenleri için konuşabiliyorlar; biz dünya ve ahiret düzeni talebinde olan Müslümanlar neden insan gibi konuşamayabilelim? Ya da kardeşim Kürtlerin yaşadığı bölgelerde mahalli bir yapı olacaksa bile kardeşi kardeşe kırdıran ve belediye paraları ile çocukların beline silah koyan, milliyetçilik altında Türk kardeşine kin ve nefret saçan ve devletin parasıyla milletin evladını katleden sizler fıtraten dindar olan bu topluluğun temsilcileri olamazsınız deseydi ne zor olurdu değil mi? Kâfirler, hainler demek varken kim bu fitneyi temelli durdurmaya ve herkesi kapsayacak çözümü bulmaya çalışsın ki?
Herkes İslam kardeşliğinden, Müslümanların Allah’ın nezdinde bir olduğundan dem vurur. Buna gerçekten inanan var mıdır dersiniz? Hacca Türkiye’den gidenlerin orada kardeşliğin kaynaşmasını ve birliğini görmesi gerekirken memleketine döndüğünde kardeşlerinin gıybetini yapan birçok genç ve ihtiyar görünce; Arabistanlıların, bırakın Uzak Doğu Müslümanlarını yanı başındaki ve övündükleri Araplıkları ile ortak olmalarına rağmen Mısırlıyı dahi hor görmesine ve bize Firavun torunları lazım değil diyebildiklerine şahit olunca; İranlıların grup halinde yürüyüp, oturup, ağlayıp ibadet ettiklerini ve diğer Müslümanlarla sanki beraber değillermiş gibi davrandıklarını anlayınca bir daha anladım ki sözlerin bir gemiyi yürütmeyi bırakın küçük bir esinti dahi oluşturmadığını. Artık din anlayışı farklılığı ve mezhep taassubu altındakinin ve üstündekinin dinin ve insaniyetin önüne geçtiğine ve milli saplantılarla şekillendiğine inandım. Onun için Ey Müslümanlar, milliyet ve din işlerini birbirine karıştırmayın. Bu din herkesin ortak malı ise kimsenin onun ismi altında ilahi nimeti kendi milli ve hissi tepkilerine çarçur etmeye hakkı yoktur.
(AD)