Suriye, başkenti Şam ve tarihi şehri Halep ile ortak tarihimizin parantezi durumunda.
İslam alemi, 20. Yüzyıl batağında acısını çektiği işgallerle sömürgelerin etkisinden yeni yeni kurtuluyor.
Ya da işgal ve sömürgeden kurtulup bağımsızlığına kavuşan ülkelerin kapalı ya da aile hakimiyetine dayalı rejimleri ile batı kurgulu devletleri, henüz uyanma ve değişme yolunda.
Bediüzzaman’ın tespitiyle, ana düşmanları olan “cehalet, zaruret ve ihtilaf”ın diz boyu hükümran olduğu dönemden çıkışın emarelerini görmek memnuniyet verici.
Şam’ı bu gözle anlamaya çalıştım. Değişimin ayak sesleri görülüyor. İsrail, işgal etiği Golan tepelerinden henüz çekilmedi. İnşallah çekilir. Buna rağmen Suriye, ABD için “şer ekseni”nde sayılıyordu. “Terörist ülke” listesindeydi. O yüzden her türlü ambargoyu uyguluyor. Suriye’nin almak istediği üç Airbas uçağının bazı parçaları ABD’den olduğu için alım gerçekleşmedi. Size de garip gelecek ama, şu an Suriye’nin sadece 2 uçağı var. Fransa’ya ancak haftada bir sefer yapabiliyor. Daha ilginci ise Suriye hava yollarında buna karşılık 6 bine yakın insanın çalıştığını, bir THY yetkilisinden öğreniyoruz.
Yani altyapı için zorunlu ve biraz da imtiyazlı çalıştırmadan dolayı çok kişi çalışırken, bunu geliştirecek açılım ve yatırımlara hem ülke ekonomisi, hem de uluslar arası ilişkiler uygun değil.
Nitekim geçen hafta, İsrail’in şahin dışişleri bakanı Avigdor Lieberman, Suriye ile bir savaş çıkabileceği tehdidinde bulundu. Savaş durumunda Beşşar Esad’ın koltuğunu kaybedeceğini ve Suriye’nin ağır bir yenilgiye uğrayacağını söylemişti.
Bir hafta arayla, İngiliz BBC televizyonuna konuşan Lübnan Başbakanı Hariri ise, ülkesine veya Suriye’ye bir saldırıda Hizbullah’a destek vereceğini, sanıldığı gibi Lübnan’ın bölünmeyeceğini açıkladı.
İsrail ise anında cevapla, yine Liberman’ın ağzından Hariri’nin babasının Hizbullah tarafından öldürüldüğünü ve Hariri’nin esir durumunda olduğunu söyledi.
İsrail’in bu fitne söylemi elbet etkili olmadı.
Bu detaya neden girdim?
Şu sebeple; Şam’da bindiğim sarı takside Hafız Esat, Hasan Hasrallah ve Beşşar Esat resimleri beraberce aracın göğsüne yerleştirilmiş. Bir çok işyeri ve ortamda bunu görmek mümkün.
Esat’lar Suriye’nin liderleri, Nasrallah ise Lübnan Hizbullah’ının lideri. 2006’da İsrail’lle girdiği bir aylık bir savaştan sonra İslam dünyasında sembolleşen ve kahraman kabul edilen bir lider.
Şam ve Beyrut 90 km mesafede. Böyle iç içe girmiş ve İsrail karşısında gerek Lübnan kendi içinde, gerekse Suriye ile birlikte bir dayanışmaları var.
Son bir gelişme daha, ABD 5 yıldır büyükelçiliğini kapalı tuttuğu Suriye’ye yeniden büyükelçiliğini açıyor.
Suudi-İran-Lübnan-Suriye ekseninde yaşanan yakınlaşma, İsrail’i rahatsız ettiği gibi ABD’yi de yeniden düşünmeye sevk edebilir.
Birkaç yıl önce ortam ve tablo çok farklıydı.
Bütün bu tabloda sıkışan ülkelerin sığınağı ve gizli hamisi Türkiye’nin üstlendiği yeni rol olduğunu unutmamak gerekir.
Hariri de bir ay önceki Türkiye ziyaretinde oldukça sıcak mesajlarla ayrılmıştı.
Bediüzzaman’ın Urfa’ya gelmem halinde Suriye ile Türkiye’nin birleşmesi için çalışacağını talebelerine ifadesi ise yılların emanetinde olan bir müjde.
Halep ile Harran üniversitesi, karşılıklı öğrenci okutacaklar. Suriye televizyonu ile TRT ise karşılıklı yeni belgesel çekimleri yapacaklar ve altyapı desteği sunacaklar. Film alışverişi değil, ortak çalışma ve üretim yapacaklar.
Ayrıca Antakya, bu günlerde Suriyelilerin akınına uğrayan bir ilimiz. Özellikle sağlık sektöründe. Sağlık turizmine ihtiyaç olduğunu ilin sağlık müdürü belirtiyor.
***
Türkiye, sıkışan Suriye için ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel bütün boyutlarıyla bir liman ve birlik umudu. Bu yüzden, Şam’daki bir dostumuzun aktardığı bir kanaati paylaşmak istiyorum. ABD’nin Suriye’yi fazla sıkıştırmasından dolayı, Suriye Türkiye’ye iltihak kararı alabileceğini hissettirmiş ki, ABD biraz daha geri durmuş.
***
Ahir zamanda gelecek yıkıcı/bozguncu şahsın, yani Deccal/Süfyan kişinin, Hadiste geçen tarifiyle İslam merkezi olarak Şam’da doğacağı/zuhur edeceği, bu şehrin maneviyat merkezi vasfını öne çıkaran bir nirengidir.
Bediüzzaman, “merkez” kavramının zamanla Osmanlı’ya ve haliyle Anadolu’ya geçmesinden dolayı o şahsın, bu topraklarda zuhur edeceğini belirtir.
Müsveddelerinin, Baas kültürü ile sosyalist bir söylemle İslam dünyasında estirdikleri diktatoryal hallerine bakınca da birbirini farklı açılardan besleyen numuneler görülmektedir.
***
Batının gaddar ve işgalci yüzü ise tamamen İslam dünyasının kalbini dağlamıştır.
İşte bu hal ve gidişatın tetiklediği yeni bir durum var.
“Eski hal muhal, ya yeni hal, ya da izmihlal.”
Suriye, kucaklaştığı Türkiye ile kendini daha güvenli hissetmektedir. Uluslararası arenada yeni bir pencere açmıştır.
Fakir ve mağdur halkın, kalkınma ve demokratikleşme adımları hızlanacak dinamikler taşıyor.