15 Temmuz gecesi yaşadığımız meşum darbe girişimiyle ülkemizin ne kadar büyük bir saldırı altında olduğu açıkça görülmüştür.
Evet, Türkiye sahip olduğu tarihi derinliğiyle, mensup olduğu Sünnî İslamıyla ve tecrübe ettiği demokratik çok kültürlü toplum yapısıyla dünyada potansiyel güç arz eden en önemli birkaç ülkeden biridir. Ülkemiz Osmanlı hilafetinin devamıdır. Bunu, bütün dünya böyle görmektedir. Her ne kadar Türkiye, Osmanlı topraklarının yirmide birinden bile daha az bir toprak parçasına sahip olsa da bir çekirdek misali o küçücük toprak parçası İslam ümmetini birleştirip ayağa kaldırıp özgürleştirecek potansiyele sahiptir. Hilafetin mayası da buradadır. Çekirdek bir neşv-ü nema bulursa ondan koca bir ağacın çıkması hiç uzak bir ihtimal değildir.
15 Temmuz gecesi dünya siyasi tarihine Amerika/NATO’nun girişip başaramadığı meşum bir darbe denemesi olarak geçecektir. Demokrasi tarihine ise, kahraman Türkiye halkının askerin darbe girişimini canını siper ederek önlemesi olarak altın harflerle geçecektir. Bu meşum ve hain darbe girişimi mahiyet olarak iki bin yıllık siyasi tarihimizde neredeyse böylesi hiç görülmemiştir. Selçuklularla başlayan son bin yıllık tarihimizde ise halka karşı bir hain darbe girişimi hiç olmamıştır.
Bu darbeyi milletimiz ve medyamız çok iyi okudular. Uluslar arası ve çok uluslu bir girişim olan bu darbe NATO merkezli Amerikan/İngiliz yapımıdır. Kesinlikle arkasındaki güç, üst akıl olarak Amerikan/ İngiliz aklıdır.
Bu darbeyle, öncelikle Cumhurbaşkanımız Recep Tayyib Erdoğan’ı öldürerek Türkiye'ye diz çökertmek, içerden -başta TSK olmak üzere devletin hemen bütün kurumlarına sızmış ve yerleşmiş olan hainler eliyle- vatanımızı işgal etmek ya da hiç olmazsa ülkemizin Suriye gibi iç savaşa sürüklenmesi amaçlanmıştır. CIA başkanının ifadesinde görüldüğü gibi darbeyi kahraman milletimizin püskürtmüş olması darbeyi yapanları daha da çıldırtmıştır.
İslam dünyasında özgünlüğünü ve özgürlüğünü koruyan hemen hiçbir ülke bırakmadılar. Hatta özgürlüğünü ve özgünlüğünü tekrar kazanabilmek için gerekli olan özgüvenlerini de yok ettiler. Türkiye'yi ise hiç özgürleşemeyecek ve özgünleşmeyecek şekilde 1923'te formatladılar.
İşte bu kahraman halkımız olanca çilelerle, işkencelerle adım adım ülkemizin özgürleşmesine çalıştı ve bu özgürleşmeyi ve özgünleşmeyi hep hasretle bekledi. Bu uğurda seçtiği başbakanları asıldı, zehirlendi. Seçtiği hükümetlerine defalarca darbe yapıldı. Ancak bu asil millet bu yüce davadan, bu kutsal görevden asla vazgeçmedi ve geçmeyecektir inşaallah.
Bu milletin her ferdi, zihnen olmasa da vicdanen bilir ki bu ülkenin kutsal bir görevi vardır. O görev, hilafet misyonudur. Ümmet-i Muhammed’e önderlik yapıp zalim ve kâfir dünyaya rağmen evrensel adalet ve barışı tesis edecek olan ülke bizim ülkemizdir, Türkiye’mizdir. Hamd olsun. Evet, mesele budur.
Bakara Suresinde bir pasajda geçen birkaç ayette bugüne, bu kahraman millete bir ders, bir teşvik ve bur hatırlatma olduğunu gördük.
*Zalimlerden korkmayın. Benden korkun. Böylece size nimetlerimi tamamlayım ve doğru yolu bulasınız. (Bakara Suresi, 150)
Allaha ve ahiret gününe hakkıyla inanan, Allah istemeden bir yaprak bile sallanmadığına tahkiki bir şekilde iman eden ve bu imanın neticesi olarak zalimlerden değil sadece Allah'tan korkan bir milleti hiçbir şey korkutamaz, hiçbir güç yenemez. Bu bağlamda Hz. Peygamberimiz biz en güzel örnektir.
Allah Rasulü, bir avuç insanla, kırk kişiyle aziz İslam’ı dünyanın başına geçirmiştir. Öyle ki, hiçbir devleti olmamış, bilimi, kitabı ve tekniği ve teknolojisi hiç olmayan bir muhitte, Arab yarımadasında ortaya çıkan İslamiyet Allah Rasulü’nün önderliğinde dönemin bütün süper güçlerine, bilimine, tekniğine ve teknolojisine galip gelmiştir. Hepsini dize getirmiştir. İşte bu ruh ve bu güç bugün sahip olduğumuz İslamiyet’te ve Sünnet-i seniyye'de de mevcuttur. Bu konuda bize düşen hakkıyla mü'min olmaktır. Allah'a hamd olsun ki, bu manayı çok iyi kavramış ve hayatına aksettiren bir Reis-i cumhuru bu millete ihsan etmiştir.
İşte hakkıyla mümin olmak ve zalimlerden değil sadece Allah'tan korkmak için Allah'ı çok zikredeceğiz, yani öyle bir iman edeceğiz ki her an Allah’ın huzurunda olduğumuzu hatırlayacağız ve o Allah’ı bütün yüce isim ve sıfatlarıyla düşüneceğiz. Verdiği nimetlerin O'ndan olduğunu bilip O'na layık kul olmak ve O'na hakkıyla şükredebilmek için daha çok çalışacağız. (Bakara, 152)
*Ey iman edenler, sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Kesinlikle Allah sabredenlerle beraberdir. (Bakara, 153)
Rabbimiz bize sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin diyor. Sabırla, yani zorluklara dayanma gücüyle ve namazla Rabbimizden yardım/istiane isteyeceğiz. Çok ilginç, Rabbimiz bize Kendisinden nasıl yardım isteyeceğimizi bu iki kavramla öğretiyor: Sabır ve namaz.
Sabırla zalimlere ve hainlere karşı dik durarak, zorluklara aşmada ve maddi manevi hedefleri başarmada sabırla âlemlerin Rabbi olan Cenab-ı Hak'tan yardım isteyeceğiz. Namazla kendimizi ruhani ve manevi boyutta inşa edeceğiz. Namazla nasıl bir Allah'a dayandığımızın şuuruna vararak sabırla meydanları boş bırakmayacağız. Zalimlere karşı dik durarak gerekirse darbeci askerin elinden G–3 silahını alacağız, tankın paletlerine kendimizi siper edeceğiz.
Evet, kahraman milletimizin zalim Batılı güçlere karşı vermiş olduğu özgürleşme mücadelesi çok kritik bir eşiktedir. Ondandır ki alelacele bu darbeye giriştiler.
Evet, bu bir milli mücadeledir. 1920'nin devamı olarak 'yeniden milli mücadeledir. ' Bakara Suresinden aldığımız derste Rabbimiz bize bu milli mücadelede ve bu kutsal görevde hakkıyla sabır ve hakkıyla namazla ancak Rabbimizden yardım alabileceğimizi ve ancak bu yardımla galip geleceğimizi söylüyor. O halde sabırla çok çalışarak ve meydanları boş bırakmaya ve namazla ruhani ve manevi boyutumuzu inşa ederek hakkıyla mü'min olmaya gayret edelim.