Geçen hafta, kanaat önderliğini Bediüzzaman Hazretleri'nin talebelerinden abide dava adamı Mehmet Fırıncı Ağabey'in üstlendiği, önemli bir "Nur Ekolü" saydığım Nesil Grubu'nun davetlisiydim.
Benden, "Said Nursi'yi Bediüzzaman yapan değerler" başlıklı konuda bir konuşma yapmamı istemişlerdi. Severek kabul ettim. Konuşmamız çok sıcak, çok samimi, çok nezih bir ortamda gerçekleşti. Konuşma öncesi ve sonrasındaki özel sohbetler, hem bereketli hem çok istifadeli oldu. Konuşmayı takip eden oldukça kalabalık dinleyenler arasında sevdiğim, bildiğim, tanıdığım hepsi birbirinden değerli, düşünür, yazar, gazeteci, bürokrat, iş adamı dostlar da vardı.
Konuşmamın özeti şuydu: Said Nursi Hazretleri'ni Bediüzzaman yapan değerleri, biri istidat, diğeri istihdam olmak üzere iki ana başlıkta toplamak mümkündür. İstidadı yönüyle onu anlayabilmemiz, kavrayabilmemiz, açıklayabilmemiz mümkün değildir. Çünkü istidadı onun aşkınlıklarının yekûnudur. Rabbiyle arasında bir sır olan ve sır olarak kalacak bulunan bu cihete yorum getirmek hem imkânsızdır hem de eksiklikten kurtulamayacağı için doğru değildir. İstihdamı yönüyle ise Bediüzzaman aynen Risale-i Nur'dur. Ve onu o yapan bu yöndeki değerleri mutlaka orada aramak gerekir.
Bediüzzaman, istihdamı cihetiyle değerlendirildiğinde, ona en yakın istihdamın "tecdit" olduğunu görürüz. Ne ki onun gerçekleştirdiği sadece bir "tecdit" değil, aynı zamanda "ihya"dır. Her ihya tecdittir; fakat her tecdit ihya değildir.
Tecdit, dinin düşünce ve amel-i salih cephesinde gerçekleştirilen yeni bir üslup denemesidir. İbadetlerin daha şuurlu, daha ciddi yapılmasını, ahlaki kurallara riayette daha hassas davranılmasını, günahlardan sakınmada daha duyarlı olunmasını hedef alır. İrşat ve tebliğde baş gösteren tekâsül ve tembelliğe neşter vurur; yeni bir aşk ve heyecan uyararak ilay-ı kelimetullahın teşvikçisi olur. Her tecdit dönemi sarsıntılıdır; ne ki yıkım külli değil kısmidir; arızalar, esaslarda, rükünlerde değil ikincil, üçüncül konularda söz konusudur.
İhya ise bir ölü dönem sonrası yapılan diriltme ameliyesidir. Dinin bütünü sarsılmış, umde ve kuralları terke uğramıştır. İşe, iman esaslarından başlamak şart olmuştur. İbadet ve ahlaki öğretiler hikmetleriyle anlatılmak zorundadır. İddia edilen ne varsa ispat edilip, akıllar doyurulmalıdır. Kalp ve ruhun ihtiyaçlarını gidermek, günün şart ve anlayışına göre yeniden düzenlenmelidir. Meselenin aksiyon cephesi, zinde dengeler karşısında yeniden dizayn edilmelidir.
Müceddit, Peygamberimiz'in nübüvvet özelliğine varistir. Bediüzzaman Hazretleri ise, bütün icraatının şahadetiyle ve özellikle "tevhid-i kıble" prensibini en mükemmel kıvamda hayata geçirmesinin delaletiyle Peygamberimizin risaletinin tek ve son varisidir. Veraseti, zılli değil aslidir, cüzi değil külli ve umumidir. Bu cihetle de sadece Müceddid-i Azam değil, Mehdiy-i Azam'dır. Onun kesinlikle tek bir varisi yoktur ve olmayacaktır. Onun varisi, davasına sadakatle bağlı kadrosunun bütünüdür; ve bu veraset nesilden nesle intikalle kıyamete kadar böyle devam edecek, böylece korunacaktır.
Bediüzzaman, istidadıyla istihdam yönünü çok aşmış bir kuldur. Rabbimiz onu seçmiş ve son cahiliye dönemini aydınlatması, diriltmesi için tavzif buyurmuştur. Kendisinden sonraki bütün İslami hizmetler ondan sadece feyiz almak durumunda değil, aynı zamanda usul, prensip ve stratejiye ait nice dersler almak konumundadır.
Sohbetimiz soru-cevaplar dahil bir buçuk saat kadar sürdü. Mehmet Fırıncı Ağabey'in beni ve orada bulunan herkesi tepeden tırnağa heyecanlandıran şu cümlesiyle de son buldu: Kardeşlerim, ben bu gece yeniden nurcu oldum...
Bugün