Hep başkalarına yakıştırırız ölümü, derdi, hastalığı, imtihanı…
Kısa bir zaman önce konuşmuştuk.
Söylenmişti eşine. Bahçeyle ilgilenmiyor diye. İstiyordu ki yeni aldıkları ev ile ilgilensin, bahçeye bakım yapsın.
“Arabasına gösterdiği ilgi” dikkatimi çekerdi. Bahçenin içine kadar getirir, üstünü brandayla kapatırdı. Nadir kullandıkları için güneşten, yağmurdan zarar görmesin isterdi.
Nasıl kullansın ki… Vardiyalı çalışıyordu. Gece çalışsa gündüz uyur, gündüz maden ocağına girse gece dinlenirdi. Hafta sonu yoktu. Tatil zamanı belli olmazdı.
Yeni aldıkları evin borcunu ödeyecekler, biri ilkokula giden, biri yaşına girmiş iki çocuğunun geleceğini hazırlayacaklardı güya.
Her şey bir trafo yangınıyla noktalandı. Hayaller geçersiz kaldı. Plânlar çöpe atıldı.
Unuttuğumuz ölüm yine bize göre olmadık bir zamanda, olmadık bir şekilde gelip bizi, komşuyu, Soma’yı buldu.
Ebedi ve ezeli zamanın Sahibi bir kez daha hatırlattı ki… Ölüm var…!
Fani şeyleri sevmenin, fani hayallere bel bağlamanın neticesi göz yaşı olurmuş… Bir kez daha ama acıyla anladık…
İçimize hapsettiğimiz İslâmi anlayışın, bize ne kadar da lâzım olduğunu maalesef bu acı imtihanla idrak ettik.
İlan edilen listelerde yakınlarının ismini duymayanlar sevinemedi bile. Bir sonraki listede çıkma ihtimali o kadar yüksekti ki…
Oysa her gün yeni listeler hazırlanıyor. Her uyandığımız gün ölüm hakikati burnumuzun ucunda. Amma hiç ölmeyecekmiş gibi hırslarımız, egolarımız, heyecanlarımız ve telaşlarımızla kulluk vazifelerimizi, müslümanca yaşamak ölçülerimizi öteleyip duruyoruz.
Ebed için yaratılmış insanın, bu dünyadaki misafirliği bir şekilde son bulacağını bile bile…
Soma’da yan yana açılan kırk mezarın başında yüzlerce ağlayan insan manzaraları bana mezara doğru yürüyüş tempomuzu hatırlattı.
“Çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre doğru” aldığımız yollarda, kimbilir bizi nasıl bir son bekliyor?
İşte tam da bu sırada her yolcu düşünmeli…
“Hazırlığımız tamam mı?” diye.
1983’ten beri yaşadığımız, çocuklarımın doğup büyüdüğü, evlendiği, iş güç sahibi olduğu bu işçi yatağında, biz de çok ekmek yedik. Biz de rızkımızı buralarda bulduk. Eskimeyen dostlarla, unutulmayacak anlar, baki alemlerde inşallah emeği geçenlerin beratı olacak hizmetlerin seyircisi olduk.
Milliyetimiz bir vücuttur. Ruhu İslâmiyet, aklı Kur’an ve imandır.
Biz gidiyoruz. Aldanmakta fayda yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durduramazlar. Sevkiyat var…
İnşaallah iman ve Kur’an ölçüleri, içinde, milletimizin acısında da tek vücud olup, dualarımızla teselli oluruz.
Komşum ve tanıdıklarımla birlikte herkese başsağlığı diliyor, dualarını ve Fatihalarını gönderenlere de onlar adına teşekkür ediyorum.