Ölümsüz bir hayatı arzu etmek her insanın isteğidir. Hiç kimse “Ben ebediyen yok olmak istiyorum” düşüncesinde değildir. İnsanoğlu ister ki hep varlığı devam etsin. Bu dünyada devamlı var olmak mümkün mü? Değildir elbet. Asırlarca ölüme çare arayan ve ölümsüzlüğün peşinde koşan insanoğlu, günümüzdeki ilmî ve teknolojik gelişmelerden aldığı cesaretle, ölümsüz olmak veya en azından uzun ve hastalıksız bir hayat yaşamak ister.
Bazı yabancı sinemalar, bütün âlemin yaratılışını tesadüfler zincirine bağlayarak, filmde işlenen konular, bilim ve teknolojik gelişme yoluyla ölümsüzlük üzerine araştırmalar yaparlar ve yine filme göre kendilerince ölümsüzlüğü keşfederler. Ahirete inanmayan ve bu dünyada da ebedi hayatı bulamayan bir takım ateistlik akımına kapılan guruplar, hayalleriyle, yaptıkları filmlerle kendilerine ölümsüz olma süsü vererek avutmaya çalışırlar. Çünkü insanda olan tüm duygu ve hislerin karşılığı vardır, fakat insan “ebedi yaşamak” arzusunun karşılığını bu dünyada bulamıyor. İnsanın fıtratında olan tüm duyguların karşılığı varken ebedi hayat sürdürmenin karşılığı olmayacağı düşünülemez. Elbette insan ebedi bir hayatı ister. Yaratılışta insanın fıtratına ebedi yaşama arzusu eklenmiştir. “Yok olmaktansa ebediyen cehennemde yanmaya razı olduğunu, çünkü hiç bir şeyin yokluğun kendisi kadar korkunç görünmediğini” söyler. Miguel de Unamuno [1]
Bediüzzaman “Küçüklüğümde hayalimden sordum: Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bakî fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin? dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp, birincisinden âh! çekti. Cehennem de olsa bekâ isterim dedi"[2]
İnsanoğlu sonsuza kadar yok olmayı istemiyor. Hep yaşamak ve hiç ölmemek arzusuyla hayatta kalmayı istiyor. Bu dünyadan sonra yok olacağına kendini inandıranlar aslında vicdanlarını inandırmamışlardır. Vicdandaki ses “ebed” diye haykırır. İdam sehpasında idam edilmek üzere olan birine “idam edilmen iptal edildi, idam olmayacaksın. Fakat müebbet hapis yatacaksın” deseler her haliyle idamdan kurtulacağı için sevineceği aşikârdır. Bu örnek bile gösteriyor ki insan yok olmayı istemiyor. Dünyada idamdan kurtulduğu için müebbet hapse atılmaya ve orada acı çekmeye bile sevinebiliyor. İnsan yaşamak arzusunu acı çekse bile kaybetmek istemiyor.
Haberlerde okumuşsunuzdur; İngiltere'de, 14 yaşında kansere yakalanan kız, Yüksek Mahkeme'de başlattığı "Bedeninin dondurma yöntemiyle korunması" talebiyle ilgili hukuk mücadelesini kazandı. Diye bir haber vardı. Genç kızın mahkemeye yazdığı mektup ise şöyle:
"Neden kendim için bu sıra dışı yöntemi istediğimi açıklamam isteniyor. 14 yaşındayım ve öleceğimi biliyorum ama ölmek istemiyorum. Kriyojenik korumanın, yüzyıllar geçse bile bana yeniden dirilme şansı sunduğunu düşünüyorum. Yerin altına gömülmek istemiyorum. Daha fazla yaşamak istiyorum ve düşünüyorum ki ileride kanserime çare bulup beni uyandırabilecekler. Bu şansı kullanmak istiyorum. Bu benim isteğim."
Bunun gibi yaşanılan olaylar ve bunun için çalışmaların olması da gösteriyor ki, insanoğlu ebedi yok olmayı kesinlikle istemiyor.
Bediüzzaman: İnsanın fıtrat-ı zîşuuru[3] olan vicdanı, saadet-i ebediyeye[4] bakar, gösterir. Evet, kim kendi uyanık vicdanını dinlerse, “Ebed, ebed!” sesini işitecektir.
Bütün kâinat o vicdana verilse, ebede karşı olan ihtiyacının yerini dolduramaz. Demek o vicdan, o ebed için mahlûktur.
İşin aslı, iman ile ebediyeti idrak edemeyenler, şu geçici ölümlü dünyada ebedi yaşama yollarını bulmak gibi uğraşlarla kendilerini tatmin etmeye çalışırlar. Sevgili Peygamberimiz; (a.s.m) “İnsanda iki şey yaşlanmaz: Yaşama arzusu ve mal sevgisi” der. [5]
Öyle bir hakikat var ki, bu dünyadan sonra ebedi bir âlem bizleri bekliyor. İnsanoğlu ölüm ile bedeni bu dünyada bırakılıp sonsuz bir âleme intikal ettirilecektir. Bu imtihan meydanında olan hiç bir şey boşuna yaratılmamıştır. Fani, geçici bir dünyayı yaratan Allah (c.c) elbette ebedi bir âlemi ve orada ebedi kalacakları yaratmaya gücü yeter. İnsan yaratılış hikmetini anlasa ve tüm yaşamını o hikmete göre bina etse, zaten ölmekten de korkmayacaktır. Kâinatın Sahibinin Şefkatli ve Merhametli olduğunu bilir ve ebedi bir âlemde sonsuz huzura kavuşacağına yakinen tahkiki bir iman ile inanır.
İnsan, bu dünyada ne yaparsa yapsın ölümden kaçamayacaktır. "De ki, kendisinden kaçmakta olduğunuz ölüm, mutlaka size erişecektir..." [6] Ayetinde ifade edildiği üzere insanın ölümden korkup kaçtığı, ebedî bir hayatı arzuladığı anlaşılmaktadır. Hatta "nerede olursanız ölüm size ulaşır, sağlam burçlarda olsanız bile!" [7] Ayeti, insanların ölümden kurtulmak için çok uzak diyarlara gideceklerine, ölümü yenmek için çeşitli yollara başvuracakları açıkça anlaşılmaktadır. Hâlbuki insan bu dünyada niçin yaşadığını, nereden gelip nereye sevk edildiğini imani bir bakış ile tam kavrayabilirse ölümü hoş karşılayacak ve Kâinatın Sahibinin Şefkatine, Rahmetine, Merhametine kendini teslim edecek ve dünyada sergilediği amellerine göre ebedi hayatına gönderilecektir. Rabbim bizlere hakikati idrak edebilmeyi nasip eylesin.