Şemsinur Özdemir'in haberi:
Arzu, Ayşegül, Songül, Elif, Ebru... Yetim çocukların 'koruyucu annesi' olan Fatma Kılıç'ın 'Allah'tan emanet' bildiği kızları onlar. 5 çocuk annesi olan Fatma Hanım, zor durumda kalan öksüz ve yetim çocuklara annelik yapıyor, sahip çıkmaya çalışıyor. 30 yıldan beri evinde sürekli bir öksüz çocuk olmuş. Onları, kendi çocuklarından hiç ayırmadan büyütmüş, okutmuş, evlendirmiş.
Saçları sıfıra vurulmuş, 5 yaşında kimsesiz bir kızdı Ebru. Sosyal Hizmetler yurduna, iki ağabeysiyle birlikte gelmişti. Hasta annesi vefat ettikten sonra üç çocuğa tek başına bakamayacağını düşünen babaları, onları son çare olarak devletin kollarına emanet etmişti. Yurt müdürü, daha önce de kuruma yaptığı bağışlar vesilesiyle tanıdığı Kayseri'nin eşrafından Fatma Kılıç'ı arayıp Ebru'dan bahsetti. 'Koruyucu aile' olarak Ebru'nun bakımını üstlenmesini rica etti. Fatma Hanım, bu teklife hiç de yabancı değildi. Çünkü daha önce de yurttan kimsesiz kız çocuk alıp büyütmüştü. Bu yüzden Ebru, Fatma Hanım'ın evine geldiğinde hangisinin öz çocuk, hangisinin kimsesiz olduğu ayrılamayan abla ve ağabeyleriyle karşılaştı. Evlenip evden ayrılanlar da sık sık eş ve çocuklarıyla anne ve baba dedikleri Fatma Hanım ve eşi Şükrü Kılıç'ı ziyaret ediyor, bağ ve çiftlik evlerinde günlerce bir arada kalınıyor, şenlik ve muhabbet havası sürüp gidiyordu.
5 çocuk annesi olan Fatma Hanım, zor durumda kalan öksüz ve yetim çocuklara kimisini evine alarak, kimisiyle de dışarıdan ilgilenerek annelik yapıyor, sahip çıkmaya çalışıyor. 30 yıldan beri evinde sürekli bir öksüz çocuk olmuş. Onları, kendi çocuklarından hiç ayırmadan büyütmüş, okutmuş, evlendirmiş. Bu çocukları ailelerinden koparmamaya da özen göstermiş, her fırsatta sağ olan ebeveynleri ve kardeşleriyle görüştürmüş.
Evine ilk aldığı Arzu, Kayseri'den arkadaşının kızı. Eşi vefat eden arkadaşı, 6 çocuğuyla yapayalnız kalmış. Fatma Hanım, kendi kızı Naciye'nin yaşıtı olduğu için 7 yaşındaki Arzu'yu almış evine. İkiz gibi büyütmüş iki kızı. Kayseri Koleji'ni bitiren kızlara Şükrü Bey 'kazanırsanız üniversiteyi de okutacağım' diye söz vermiş ama Naciye, sevdiğiyle evlenmeyi tercih etmiş. Arzu'yu çok seven ve kimselere vermeye kıyamayan Fatma Hanım, sürpriz bir teklifle eğitimi sebebiyle uzun yıllardır evden ayrı olan büyük oğlu Şükrü ile evlenip gelini olmasını istemiş. İki genç de bunu kabul edip mutlu bir aile kurmuşlar.
Songül'ün annesi 'Kızımı sen al, okut, gelin et' demiş
Ayşegül'ün annesi, işyerinde çaycı olarak çalışıyormuş. Eşinin ısrarıyla erkek çocuk olması için 10 tane doğum yapmış ama hepsi kız olmuş. 11. hamileliğinden sonra ikiz erkek evlatlarını dünyaya getirmiş ama doğum sırasında hayatını kaybetmiş. Ardı ardına doğan 12 çocukla baş başa kalan babanın imdadına çevreden aileler koşmuş. Fatma Hanım da ilkokul çağındaki Ayşegül'ü almış yanına. 5 sene bakıp okuttuktan sonra genç kızlık döneminde babasının yanına gitme isteğini kabul etmişler. Ama düğününde, çeyizinde yine destek olmuş Fatma Hanım.
Songül ise evlerinde çalışan hanımın kızıymış. Zaten annesiyle beraber gidip geldikçe sevmişler birbirlerini. Kılıç ailesi İstanbul'a yerleşme kararı verdiği zaman annesi 'ben çalışıyorum, evde yalnız kalıyor, başına bir şey gelir diye korkuyorum, kızımı sen al, okut, gelin et' diye rica etmiş Fatma Hanım'dan. Ailesinin yanında ilkokulu bitiren Songül, İstanbul'da Kur'an kursuna gitmeyi tercih etmiş. Ardından çeyiz işlerini öğrenmek için bir atölyeye devam etmiş ve kendi gönlüyle evlenmiş. Bütün çeyizini, düğününü Fatma annesi karşılamış.
Songül evlenmeden önce Elif gelmiş eve. Onun hikâyesini anlatırken gözyaşlarını tutamıyor Fatma Hanım. Bir çocuğun kaderinin iyi bir insanın eliyle nasıl da değişiverdiğini görüyoruz onun hayatında. Elif'in babası vefat etmiş ve annesi 6 çocuğuyla yalnız kalmış. Vefatından önce eşine 'ölürsem çocuklarımı bir yere verme' demiş ama çaresiz kalan anne, üç kızını Sosyal Hizmetler'in yuvasına bırakıp 3 çocuğuyla köyüne dönmüş. Elif, geçirdiği orta kulak iltihabı uzun süre tedavi edilmediği için işitme kaybı yaşıyormuş. Sol kolu da sürekli çıktığı için omzu aşınmış. Bir akrabasıyla beraber iki kardeşi almaya karar veren Fatma Hanım, imkanı daha iyi olduğu için, hasta olan Elif'i tercih etmiş. İstanbul'da kulağından üç ameliyat geçirmiş Elif. Omzundan da ameliyat olmuş ve uzun süre fizik tedavi görmüş. Bütün tedavileri bizzat takip eden Fatma Hanım, Elif'i okula göndermiş. Yaşıtlarına göre geri kalsa da ilköğretimi tamamlamış. 20'li yaşlarına doğru bir de kısmeti çıkmış. Fatma Hanım, kızının çeyizini, düğününü, evini, damadın işine kadar sorumluluğu üzerine almış. Şimdi 4 yaşındaki oğluyla ziyaretine gelen Elif, onun en büyük mutluluk ve şükür kaynaklarından biri.
Yetim başı okşamak, kalp katılığını giderir
Elif daha evdeyken gelmiş Ebru. Birlikte büyümüşler. Şimdi 18 yaşında ve üniversiteye hazırlanıyor. Eğer kazanırsa okumaya devam edecek. İki ağabeyi ve akrabalarıyla görüşmeye devam ediyor. Ebru, Fatma annesine öyle bağlı bir çocukmuş ki küçükken, kaybetmekten korktuğu için eteğinden tutar, yanından ayrılmazmış. Eve küçük geldiği için hatıraları karışmış bir dönem. Ama Fatma Hanım'ın sevgisi, ablalarının desteğiyle atlatmış bunalımlarını.
Fatma Hanım'ın kendi çocukları da eve gelen her çocuğu kardeş gibi benimsemiş, arkadaşlarına da hep 'kardeşim' diye tanıştırmışlar. Çünkü evlerinde, yetim çocuk sevgisi, Allah ve Hz. Peygamber Efendimiz'in sevgisiyle bir tutulmuş. Fatma Hanım, çocuklarına ilk olarak Allah Resulü'nün, "Ben ve yetimi kollayıp gözeten, ahirette iki parmağın yakınlığı gibi yakınız." sözünü öğretmiş. Ve yetim başı okşamanın kalp katılığını giderdiğini bizzat yaşamış, görmüşler. "Ailece kız erkek fark etmez, hepimiz çok duygusalız." diyor ailenin en büyük kızı Türkan Boydak. Çünkü 30 senedir öksüz ve yetim başı okşanan bu evde herkes onları üzmemek, haklarına girmemek için titreyerek yaşamış.
Fatma Hanım, yetim kızlarını öyle çok sevmiş ki; Türkan Hanım, "Ben kendi evlatlarımı annemin onları sevdiği kadar sevebildiğimi sanmıyorum. Annem bizi de sever ama onlara daha özel davranır. Mesela, gittiği yerden ben severim diye bir şey getirmezdi; ama Ebru sever diye paket yaptırır ne varsa getirir. Kıskanmıyorum ama sevgisini görüyorum." diyor.
Geceleri başlarına oturur, onların garipliğine ağlardım
Öksüz ve yetim çocuklara dayanamadığını, elinden geldiği kadar Allah rızası için yardım etmeye çalıştığını söyleyen Fatma Hanım ve eşi, evine aldıklarının haricinde dışarıdan da birçok kimsesiz çocuğa sahip çıkmış. Onların tek isteği, bu çocuklar vesilesiyle Allah'ın rızasını, Hz. Peygamber Efendimiz'in şefaatini kazanmak. Yetim çocuklarının hepsini evladı gibi bakıp büyüttüğünü söyleyen Fatma Kılıç yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
"Kendi çocuklarımdan ayırmadım, hepsi evin çocuğu oldular, hepsi de kendi istekleriyle bize 'anne baba' dediler. Şimdi onlardan damatlarım, torunlarım var. Fırsat buldukça gelirler, görüşürüz. Babaları hasta şimdi, onu arar sorar, ziyaret ederler. Onlar benim evlatlarım. Emanete sahip çıkmaya çalıştım. Kendi evlatlarıma nasıl bir anne olduysam onlara da öyle davrandım. Ahlaklı, terbiyeli, namuslu insanlar olmalarını, dinine imanına sahip çıkmalarını öğretmeye çalıştım. Geceleri gider kızlarımın başında oturur, bakardım. Hem onun garipliğine, öksüzlüğüne ağlardım hem de 'Allah'ım bu emanetine nasıl sahip çıkacağım, bana yardım et' diye dua ederdim."
Zaman