Hiç bir amelime güvenmiyorum ama Allah'ın dostlarına dostluğum, düşmanlarına düşmanlığım var.
Allah'ın sevdiklerini sevmenin değerini çok daha iyi anladığım bir dönemden geçiyorum. Kesin kanaat getirdim ki Allah herkese dostlarının sevgisini nasip etmiyormuş.
Bildiğiniz gibi Efendi hazretlerimiz Hakka vasıl oldu. Cenazesine milyonlar aktı. Ben aciz kul da o milyonların içinde Mahmud Efendi hazretlerinin kalbine, ruhuna dokunduğu insanlardan bir tanesiyim. İmanımın çok zayıf düştüğü, boşlukta sallanan bir yaprak gibi savrulduğum bir anda o mübarek tuttu günahkar ellerimden.
İntisaplanmadan önce de çok büyük muhabbetim vardı. Yanımda kimseye onun hakkında kötü bir söz ettirmezdim. Rüyalarımda görürdüm, bir nazar ederdi, benim o günüm manevi olarak harika geçerdi.
İnsanlar bir Allah dostunu sevmenin aslında ne kadar değerli olduğunu bilmiyorlar ya da farkında değiller. Bir insan ne kadar günahkar olursa olsun bu muhabbet hürmetine bile affedilebilir. Ama bu sadece kalp ile bilinen bir şeydir herkese anlatamazsın ki.
20 sene önce irşad vazifesini sadece fiilen bırakmış bedeni ile dünyada ruhu ile ahirette yaşayan, din kardeşlerine emri bil maruf yapabilmek için iki bardak çay içmeyi bile kendine çok gören bir veli kulu, herşeyi madde ile ölçen bu çağın materyalist düzenine kapılmış insanına nasıl anlatabilirsin.
Bunu sadece günahlardan yüreği yanmış, pişmanlık gözyaşı ile yüzü yıkanmış, Allah ve Resulünü seven, kendisi tam ittiba edemese de bari tam ittiba edene hürmet gösterelim diyebilen güzel yürekli insanlar anlayabilirler.
Necip Fazıl Üstadım ne güzel özetlemiş: "Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz."
Efendi hazretlerini anlatabilmek benim gibi düşüncesi nakıs, bilgisi az bir insanın haddi değil. Benimki gönlümden kopan minnet duygumu bir nebze ifade etme isteği sadece.
Bu yaşımda (33) beni medrese de talebe eden, çarşafı şerifimi giymeme vesile olan, ilim öğrenmenin ve öğretmenin dünyadaki herşeyden daha değerli olduğunu öğreten, kadının görsel bir meta olmadığını, gizlenmesi gereken bir mücevher olduğunu ruhuma fısıldayan odur.
Soruyorum sizlere; hayatına baktığınızda Allah ve Resulünün yolundan kıl kadar dahi ayrılmamış, gecesini gündüzüne katıp bu ümmet için çalışmış, insanların imanı kurtulsun diye dünya namına hiç bir lezzet tatmamış bir insan sevilmeye layık değil midir?
Onun gibi bir insanın içimizden çıkması, bunca haramlara, zinalara, günahlara karşı tertemiz kalması, onca insana vesile olup ehli sünnet yolunu en güzel şekilde yaşayıp öyle ölmesi keramet olarak yeter de artar bile. Anlayabilene. Kimin kabristanında sabaha kadar nöbet tutulur? Ya da biz ölsek şimdi kim bekler başımızı sabaha kadar? Bu insanların kalbine bu aşkı ve sevgiyi kim vermiş? Para verseniz bile sağlayamayacağınız bir şey bu.
Velhasılı sözü çok uzattım. Diyeceğim o ki böyle insanlar yüz yılda bir gelir. Kıymetini bilmek lazım. Ömrümün böyle bir insana denk gelişi için bile Cenab-ı Hakka sonsuz hamd olsun. Ne yapalım. Biz Resulullah sallallahu aleyhi vessellem efendimizin sahabesi olamadık. Onu gören bir göz olamadık. Ama onu seven, ona tam ittiba eden Allah'ın sadık bir kuluna ihvan olduk ve onunla aynı zamanda yaşama şerefine nail olduk elhamdülillah.
Peygamberime (sallallahu aleyhi vessellem) ümmet olma şerefini göğsümde madalya gibi, Efendi hazretlerine ihvan olma şerefini kalbimde mühür gibi taşıyorum. Ve bununla gurur duyuyorum.
Allahım. Bizi dostlarına dost, düşmanlarına düşman olan kullarından eyle. Bizi Peygamberimiz, rehberimiz, önderimiz Resuli zişan, hatemül enbiya, varlık sebebimiz, göz bebeğimiz olan habibinden bir an bile ayırma. Onu vaad ettiğin makam-ı Mahmud'a eriştir. Mürşidimiz Mahmud Efendi hazretlerini ona komşu eyle ve makamını âli eyle. Amin amin.
Selam ve dua ile.