“Haftalık bir saatin saniyeleri, dakikaları, saatleri, günleri sayan ibrelerden ve millerden, saniyeleri sayan ibre, dakikaları sayan ibrenin hareketini haber veriyor. Dakikaları sayan ibre, saatleri sayan ibrenin hareketini ilân ediyor. Saatleri sayan ibre de, günleri gösteren ibrenin hareketini meydana getiriyor ve bildiriyor. İşte, birincinin hareketinin tamamlanması, ikincisinin de hareketinin tamamlanacağına ve ikincisinin hareketinin tamamlanması, üçüncünün de hareketini tamamlayacağına işarettir.”[1]
İşte, böylece; saniyeler, dakikaları, dakikalar saatleri, saatler günleri, günler haftaları, ayları, seneleri, asırlar devirleri… Ve hakeza… Bir zincirin halkaları gibi birbirini takip eder veya süratli akan bir nehir gibi çabuk akar. Ama bu gidiş, takip ve akış nereye… Sonu bilinmez bir yere değil. “Onların suretleri ve misalleri, mânâları, neticeleri alınır; baki olan alemde, ehl-i beka için ebedî manzaraların oluşmasına medar olurlar. Yahut ebedi âlemin yaratıcısı, ebedî âlemde istediği şekillere sokar. Çünkü, o masnûat, beka içindir. Onların o zahirî ölüm ve fenâları, vazifelerinden bir terhistir, idam (yok olmak) değildir.”[2]
Cenab-ı Hakkın Hafîz ismi gereği her şeyimiz bize tekrar döndürülmek üzere kaydediliyor. “Hak ismiyle evvelki hizmetlerinin mükâfatını ve kusuratının mücazatını çekecek ve Hafîz ismiyle cüz'î-küllî kayd altına alınan her amelinden muhasebe ve sorguya çekilecek ve dâr-ı bekada saadet-i ebediye ziyafetgâhının ve şekavet-i daime (daimi işkence verecek) hapishanesinin kapıları açılacak ve bu âlemde çok tâifelere kumandanlık yapan ve karışan ve bazan karıştıran bir zabit (subay), toprağa girip her amelinden sual olunmamak ve uyandırılmamak üzere yatıp saklanmayacaktır.” [3]
“Hem insan, ipi boğazına sarılıp istediği yerde otlamak için başıboş bırakılmamıştır. Belki, bütün amellerinin suretleri alınıp yazılır ve bütün fiillerinin neticeleri muhasebe için zaptedilir, (kaydedilir)” [4] Evet, rivayetlerde vardır ki, "İnsanın ömür dakikaları insana tekrar avdet ederler. Ya gafletle muzlim (işlenmiş günahların karanlığıyla) gelirler veya hasenat-ı muzîe (ışık saçan iyiliklerle) ile tekrar insana iade edilirler." [5]
İşte, Yılbaşı derken aklımıza sadece hep uzun bir yılın bitişi veya yeni bir yılın başlangıcı gelmemeli. Bu gidişin nereye gittiği ve nasıl kullanılması gerektiği sorusunun cevabı akla gelmeli. Bizler Yılbaşında neler düşünüp ve neler yapmamız gerekir acaba? Geçmiş günlerimizi düşünüp gelecek günlerle bir diyalog ve köprü kurmak, kendimizi muhasebeye çekerek geleceğimize bir çeki düzen vermek gerekir.
Bir aile, bir işyeri veya bir devlet geleceğini teminat altına alabilmesi ve önünü görebilmesi için yıllık gelir ve giderlerini hesaplamak zorundadır. Peki, biz geçmiş ve geleceğimizi, yaptığımız hata ve işlediğimiz günahlarımızı masaya yatırıp bir daha işlememek üzere tövbe edip muhasebesini yapmayı düşündük mü? Acaba her akşam yatarken "Sen bugün Allah için ne yaptın?" Sorusunu kendimize sora bildik mi? Veya sora biliyor muyuz?
İşte eğer bu muhasebeyi yapıp ve kendi kendimize bu sorulan sorabildiysek? Ne mutlu bizlere...
Evet, zaman durmuyor gidiyor. Bu zaman tünelinde her şeyin akıp gittiği gibi yaratılışın asıl amacı olan insan da bu zaman tüneli içinde bir yolcudur. “Bu yolculuk ruhlar âleminden ana rahmine, ana rahminden çocukluğa, çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar devam eder.”[6] Bediüzzaman Said Nursi:"Dünya bir misafirhanedir. İnsan onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lazım olan levazımatı (gerekli herşeyi) tedarik etmekle mükelleftir.(sorumludur)” sözüyle dünya hayatını bir misafirhaneye ve insanları da burada bir misafire ve yolcuya benzeterek dünyanın geçiciliğine vurgu yapmıştır. Abdulkadir-i Geylani hazretleri de:"Şu dünyada terk ettiğin her şeyin en hayırlısını ahirette bulursun. Artık sen ömründen tek bir gün kalmışçasına hazırlıklı ol." İfadesiyle geçici olan bu dünyada her an ahirete gidecek gibi hazır olmanın gerekliliğine dikkat çekmektedir.
Ve yine Bediüzzaman hazretleri: “Şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki, dünyayı bir misafirhane-i askerî telâkki (askeri bir misafirhane anlasın) etsin ve öyle de iz’an (inansın) etsin ve ona göre hareket etsin. Ve o telâkki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i rızâyı (rıza mertebesini) çabuk elde edebilir. Kırılacak şişe pahasına daimî bir elmasın fiyatını vermez; istikamet ve lezzetle hayatını geçirir.” [7]
Bu makaleyi; Bediüzzamanın dünyanın geçiciliğini ifade eden şu manidar sözleriyle noktalamak istiyorum:
“Dünya madem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahipsiz değil. Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerîm bir müdebbiri (idare edicisi) var. Hem madem ne iyilik ve ne fenalık cezasız kalmayacaktır. Hem madem “Allah kimseye gücünden fazlasını yüklemez." [8] sırrınca teklif-i mâlâyutak (gücünden fazlası yüklemek) yoktur. Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır.(tercih edilmiştir) Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler kabir kapısına kadardır.
Elbette, en bahtiyar odur ki, dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini (ebedi hayatını) hayat-ı dünyeviye (dünya hyatı) için bozmasın, mâlâyâni (lüzumsuz) şeylerle ömrünü telef etmesin, kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin, selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye (ebedi cennete) girsin.”[9]
Cenab-ı Hak Yılbaşını ve yıl boyunca geçireceğimiz bütün zamanlarımızı rızası dairesinde geçirmeyi nasib eylesin. Amin…
[1] İşârâtü'l-İ'câz - Bakara Sûresi, Âyet: 4
[3] On Birinci Şua, Yedinci Mesele
[4] 10. Söz, Altıncı Esas
[5] Mesnevî-i Nuriye - Onuncu Risale
[6] Bediüzzeman Said Nursi Mesnevi Nuriye,s.204
[7] Mektubat Dokuzuncu Mektup
[8] Bakara Sûresi, 2:286.
[9]Risale-i Nur enstitüsü Mektubat, Sayfa 73