Yıldızlar konuşsaydı neler derlerdi?

Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim

Bismillahirrahmanirrahim

[Bir vakit Barla'da Çam Dağında yüksek bir mevkîde, gecede semânın yüzüne baktım. Gelecek fıkralar, birden hutûr etti. Yıldızların lisân-ı hal ile konuşmalarını hayalen işittim gibi bu yazıldı. Nazım ve şiir bilmediğim için şiir kaidesine girmedi. Tahattur olduğu gibi yazılmış. Dördüncü Mektup ile Otuz İkinci Sözün Birinci Mevkıfının âhirinden alınmıştır.]

YILDIZLARI KONUŞTURAN BİR YILDIZNÂME

Dinle de yıldızları şu hutbe-i şîrînine,
Nâme-i nûrunu Hikmet, bak ne takrîr eylemiş.
Hep beraber nutka gelmiş, hak lisâniyle derler:

"Bir Kadîr-i Zülcelâlin haşmet-i Sultanına.
Birer bürhan-ı nurefşânız vücud-u Sânia,
Hem vahdete, hem kudrete şâhidleriz biz.

Şu zeminin yüzünü yaldızlayan
Nâzenin mu'cizatı çün melek seyrânına;
Bu semânın arza bakan, Cennete dikkat eden
Binler müdakkik gözleriz biz. (Haşiye)

Tûbâ-i hilkatten semâvât şıkkına, hep, Kehkeşân ağsânına;
Bir Cemîl-i Zülcelâlin, dest-i hikmetle takılmış pek güzel meyveleriyiz biz.
Şu semâvât ehline birer mescid-i seyyar, birer hâne-i devvar, birer ulvi âşiyâne;

Birer misbâh-ı nevvar, birer gemi-i Cebbâr, birer tayyareleriz biz.
Bir Kadîr-i Zülkemâlin, bir Hakîm-i Zülcelâlin birer mu'cize-i kudret,
Birer hârika-i san'at-ı Hâlıkâne, birer nâdire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer nur âlemiyiz biz.

Böyle yüz bin dil ile, yüz bin bürhan gösteririz; işittiririz insan olan insana.
Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü, hem işitmez sözümüzü; hak söyleyen âyetleriz biz.
Sikkemiz bir, turramız bir; Rabbimize musahharız. Müsebbîhiz; zikrederiz âbidâne.
Kehkeşânın halka-i kübrâsına mensup birer meczuplarız biz." dediklerini hayalen dinledim.

(Haşiye): Yani Cennet çiçeklerinin fidanlık ve mezrâcığı olan zeminin yüzünde hadsiz mu'cizât-ı Kudret teşhir edildiğinden Semâvât âlemindeki melâikeler o mu'cizât-ı, o hârikaları temâşâ ettikleri gibi, ecrâm-ı semâviyenin gözleri hükmünde olan yıldızların dahi, güyâ, melâikeler gibi, zemin yüzündeki nâzenin mesnuâtı gördükçe, Cennet âlemine bakıyorlar. O muvakkat hârikaları bâki bir surette Cennette dâhi müşâhede ediyorlar gibi, bir zemine, bir Cennete bakıyorlar. Yani o iki âleme nezâretleri var demektir. (Sözler, On Yedinci Söz)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
HUTUR ETMEK : Hatıra gelmek.
HUTBE-İ ŞÎRÎN : Tatlı konuşmalar, hoş hitaplar.
TAKRİR : İyi ifâde etmek, bildirmek, ağzından anlatmak, yerleştirmek, kararlaştırmak, yerini belirtmek.
BÜRHÂN-I NUREFŞÂN : Nur saçan delil.Etrafı aydınlatan delil.
ÇÜN : f. Gibi. * Zira, çünki, madem ki. * Nasıl, nice.
AĞSÂN : Dallar.
HÂNE-İ DEVVAR : Dönen bir mekân.
MİSBÂH-I NEVVÂR : Aydınlatıcı lamba.
DÂHİYE-İ HİLKAT : Yaratılıştan dâhi olan.
MÜSEBBİH : Tesbih eden. Cenâb-ı Hakk\'ın, kusur ve noksan sıfatlardan uzaklığı ilân etme.
KEHKEŞAN : Samanyolu.

Risale-i Nur Haberleri