“İbretle bak! Şu deredeki su, kaç kere değişti, yıldızların akisleri hep yerinde“ diyor Mevlana. Bu mana yüklü sözlerden ne anlamamız gerekiyor?
Şu âleme ibretle bakılmalı, yaratılışımızın hikmetini tüm yönleri ile anlamaya çalışmalıyız. Hayatımızın en önemli işi bu olmalı değil mi; yani hayatın hakikatini anlamak.
Zerreden galaksilere kadar tüm varlık âlemine tefekkür ışığında baktığımız vakit, şu kâinatta hiç bir şeyin manasız olmadığını göreceğiz. Allah her şeyi bir hikmete binaen yaratmıştır. Oturduğumuz odada bile manasız, işe yaramaz bir şey bulundurmuyoruz.
Tüm mevcudatın bir hal dili vardır. Mevcudatın, bu hal dillerini anlamak için bakışımız, Rabbimizin ilk emri, “Oku, Seni Yaratan Rabbin adıyla.” olmalı. Olmalı ki, hakikatin perdesi aralansın, kalp hakikate meyletsin ve dünyanın boş uğraşları ile vakit kaybetmesin.
Kâinat, her vakit bir değişim içinde. Her bahar, aynı bahar değildir. Her çiçek, bir yıl öncekinin aynısı değildir. Allah, kâinatın deveranı için yasalar ve kanunlar koymuştur. Kâinatta cereyan eden her şey, bu yasa ve kanunlara bağlıdır.
Mevlana, yukarıdaki cümlede geçen, “Şu deredeki su, kaç kere değişti” derken, aslında her şeyin gelip geçici olduğunu, hiçbir şeyin yerinde durmadığını, sürekli değişimlerin devam ettiğini ifade ediyor. Her şey değişirken zamanda akıp gidiyor. Fakat bu söz, bu kısa mana için olmamalı. En azından ben öyle düşünüyorum. Burada şunu anlamalıyız: Hayatımız değişiyor. Günler, haftalar, aylar ve yıllar su gibi akıp gidiyor.
Nice insanlar yeryüzüne gönderildi, nice asırlar geçti. Her şey başkalaşıyor. Teknolojik gelişmeler sürekli artıyor. Onbeş yıl önce internet sadece bilgisayarlar aracılığı ile kullanılabiliyordu. Şimdi ise internet her vakit elimizin altındadır. Bu örneği, her şeyin değiştiğini ve ahir zamanda çok değişimlerin yaşandığını belirtmek için verdim. Her vakit, her şey değişse de değişmeyen tek bir şey var; oda Hak’tır, hakikattir. Yani Kur-an’ın hakikati kıyamete kadar devam edecektir.
Hakikat değişmez ve hakikate perde çekilmez. İbretle bakmalı, her şeyin değiştiğinin farkında olmalıyız. Bizlerde değişiyoruz. Bir gün önceki halimizle, bir gün sonraki halimiz aynı değildir. Vücudumuzdaki hücreler her an yenileniyor. Geride kalan bir dakikamızı geri getiremeyiz.
Hayat, her vakit bir başkalaşma ve değişim içinde deveran olup, bu dünyada fani olduğumuzu hal dili ile bize anlatıyor. Bu değişimler bizi dünya gafletine sevk etmemelidir. Ahir zaman insanı, çok gaflet içinde; Rabbini tanımaktan uzak o kadar insan yaşıyor ki, yaşamanın manasını bile anlamaktan uzak.
Bitirelim. Hakikatin yıldızlar gibi akislerinin şu fani mevcudat üzerinde olduğunu idrak etmeliyiz. Yani her şey fani olup gidicidir, fakat ahirete bakan yönü müstesna. Şu koca kâinat sarayını yaratan Allah, faniliklerde yok olsun diye yaratmamıştır. Eğer yokluğa gitseydi her şey, varlığın ne manası kalırdı?
Faniliklere kalbimizi bağlamamalıyız. Kalbimizi iman hakikatine bağlamalıyız. Ki kalp asıl vazifesi ile uğraşmış olsun. Kâinatın tüm düğümleri iman ve imtihan sırrını anlamakla ancak çözüme kavuşur. Yıldızların akisleri gibi Hakikat hep aynı yerde, Kur-an’ın hakikati tüm kâinatı aydınlatıyor. O’nun yansımaları her yerdedir. Görebilene ne mutlu.