Bundan 20 sene önce bir arkadaşıma gönderdiğim mektubu aynen yayınlıyorum:
"Muhterem, evlenmişsin. Hayırlı olsun. Malum, hürmet ve muhabbetin azaldığı bu dünyada evlenmek zor değil, mesut olmak zordur. Evlilikte "evet" demeyi bilmek, birçok problemi çözmek için yeter. Eşimizin istekleri İslam'a uygun olduğu müddetçe, "hay hay karıcığım, hay hay kocacığım" desek kavga gürültü biter. Asrı saadeti bütünüyle geri getiremeyiz. O hayatı herkes kendi şahsında, kendi evinde yaşamaya çalışacak...
Sizlere iki cihan saadeti dilerim.
Her Müslüman İslamiyet'i sevmenin saadetini, yaşayamamanın da çilesini çekmek zorundadır. Nefsini beğenen, küçük büyük birçok hatalarını İslamî zanneder. Yaşadığı hayatın İslam'a tam uygun olduğunu sanan kişi, İslam'ı gereği kadar anlayamamıştır. Evine bakar, çoluk çocuğuna bakar, bunlarda bir hatam var mı? Komşularına, akrabalarına, işçisine, amirine bakar, bu işlerimde bir hatam var mı? Hatta "Hatalarım nelerdir?" diye liste yapar.
"İkram edilen sigaraları alıp içmeyeceğim, tefsir ve siyer okumalıyım. Bundan sonra boş laf etmeyeceğim, boş konuşmalara katılmayacağım." diye hatalarının listesini çıkarır ve o andan itibaren bunu uygulamaya başlar.
Bu babda şunu da arz edeyim: Çok kötüyüm demek de, çok iyiyim demek de hatalı sonuçlar doğurur. İnsan kendini samimi ve mertçe tahlil etmeli, gerçeği görmeli...
Muhitin, insan üzerindeki tesiri o kadar önemlidir ki, İslam'da buna şeair-i İslamiye denir. Yani İslam'ın zahiri görüntüleri... Bir eve girersin artistlerin resimleri var, bir eve girersin dinî levhalar asılı. Benim evimde de çeşitli levhalar asılı, mesela Risale-i Nur'dan birkaç veciz cümle... Bunların bana çok faydası oluyor. Oturduğum yerde okuyorum, rahatlıyorum... Evde çocuk varsa bunları görür, "Ben Müslüman'ım" der.
Risale-i Nur, imanı sarsılanların imanı anlaması için yazılmış bir kitaptır. Nasıl ki bir köye gönderilen jandarmaya lazım olacak her şey devlet tarafından verilir; aynı şekilde Said Nursi dünyaya gönderilmiş ki tahkiki iman üzerine çalışsın diye. Vazifesine uygun olarak ona her türlü imkân verilmiş. Ona vazife veren Allah, onu bu donatılarla donatmış. Bediüzzaman'ın bizlerden istediği şuydu: Allah için görüşünüz, Allah için işleyiniz, Allah için çalışınız, onun rızası dairesinde hareket ediniz."
Bizi dünyaya getiren Allah, bizi ahirete götürüyor. Ölen vücuttur, ruh ölmez. Ruhla beden ayrılınca beden toprağa gider, ruh da ruhlar alemine... Ölümden bahsetmek, mü'mini korkutmamalı.
Çok değil 20 sene sonra yaşlanmış olacaksın... Her zaman senin en büyük tesellin İslamiyet olacak.
Zaman