Sevgili Psikoloğum Bediüzzaman – 23
Sevgili psikoloğum; hani İslam Âleminin başına gelen hadiselerden dolayı şiddetli muzdarip olduğunuz bir zamanda, mânen rüya olan yakazada size "Ey felâket, helâket asrının adamı, senin de reyin var. Fikrini beyan et" denildiği hadise bana bir hadiseyi hatırlattı. Gerçekten felâket ve helâket ahvalinde bir insandı. Cami çıkışında tanımıştım. Ayakkabılarını giydikten sonra geçip gölgeye oturdu. Yanına yaklaşıp:
“Allah kabul etsin!” demiştim ve tanımadığım bu insandan ses çıkmamıştı. Ben bu arada bir dostumu araştırırken, gözüm yüzündeki muzdarip libasa ilişti. Oturmuyor sanki buharlaşıp yok olmaya çalışıyordu. Ellerini birkaç saniyeliğine açıp, yüzüne götürdü, tekrar bir noktaya sabitlendi.
Bazen merak, hiç tanımadığınız bir insana doğru sizi mıknatıs gibi çeker. Tanışmak, derdi ne ise öğrenmek istersiniz veya siz hiç bilmeden öyle sevk olunursunuz. İçimde aniden uyanan bu şiddetli merakın sevk-i İlâhî olduğuna inanmaya başlamıştım. Selam vererek, müsaade isteyip yanına oturdum:
“Allah kabul etsin. Tanışabilir miyiz?” dedim.
“Allah razı olsun. İsmim Osman” dedi. Ben de kendi ismimi söyledim ve tokalaştık.
Sevgili Psikoloğum; sizin o muhteşem meclise fikrinizi beyan ettiğiniz gibi, yazdıklarınızla da bu insana neden fikrinizi beyan etmeyesiniz ki diye düşündüm ve bende bir hoparlör olarak hakikatin ulaşmasına aracı olmaya niyetlendim. Madem niyet amelden hayırlıydı; tanışamasam da, konuşamasam da en azından böyle bir niyetle adım atmış olurdum.
Tanışma faslından sonraki sessizliği bozmak istedim ve tebessüm ederek:
“Hayat nasıl gidiyor?“
Yüzüne mutsuz bir ifade vererek ve eliyle bir şey kovarcasına:
“Berbat! Her şey berbat! Kusura bakma! Baksana şu dünyanın haline! Haberlere bakmaya nefret ettik! Hiç doğru bir şey oluyor mu?” diyerek sitemle bir sürü olumsuzlukları saydı… Bir fırsat bulup:
“Oluyor, efendim oluyor! Çok doğru şeyler oluyor… Güneş doğuyor, nefes alıyoruz, konuşuyoruz ve memnuniyetimizi bile dile getirecek şuur ve irade elimizden alınmamış. Daha çokça doğru ve güzel şeyler oluyor… Bizler sadece olumsuzlara bakmaya alıştığımız için mevcutlar içinde güzeli göremiyoruz! Sebze ve meyve alırken seçiyoruz, iyisini alıyoruz. Neden dünyadaki yaşanan hadiselerin iyisini seçip, kafamızı onunla meşgul etmeyelim ki? Bırakalım sadece ağırlıklı kötü haber verip, iyileri es geçenler utansın! Kötülükle beslenenler utansın!..”
Sevgili Psikoloğum; reçetelerinizden aldığımız ilhamla Osman Beye usulüne göre bir şeyler anlatmaya çalıştık… Osman Beyin yüzünü tebessüm kaplamaya başlamıştı. İlgiyle ve başıyla tasdik ederek dinlemeyi sürdürdü. Yüzündeki ıstırap libasını atmıştı…
Sohbete nokta koyarak, müsaade isteyip, ayağa kalktım:
“Tanıştığımıza memnun oldum.” Osman Bey kolumdan sıkıca tutarak:
“Bir soru sorabilir miyim?” dedi.
“Elbette, buyurun!”
“Bunları bana ne için anlattınız? Sakın yanlış anlamayın! Evet, çok hoşuma gitti. Sadece merakımdan soruyorum.”
“Osman Bey, sizi böyle üzgün ve sıkıntılı gördüğümde tanışıp, konuşmak istedim. Belki bir faydam olabilir diye düşündüm.”
“Allah razı olsun! Kusura bakma!”
“Sizden de Allah razı olsun! Size bahsettiğim Risale-i Nurları telefonunuza indirmemi ister misiniz” diye sordum. Telefonunu tereddüt etmeden uzattı. Camiden uzaklaşırken, sevinçliydim; hakikatleri anlatma fırsatı bulduğumuz için…
Sevgili Psikoloğum; Risale-i Nurları okumaya, ehli imanın her geçen gün ihtiyacı daha da şiddetleniyor... İslam Âleminin başından eksik olmayan musibetler; mallarının, canlarının, ırzlarının ve topraklarının tecavüze uğraması, medeniyeti biz kurduk diyenlerin sessiz kalmaları, dünyanın kör ve sağır davranması az biraz vicdan sahibi olanları bile derinden sarsıyor… İslam ülkeleri mazlumlarının başına gelen zulüm, iman edenlerin yüreğine kıvılcım olmaya yetmeli. Aslında hepimizin yüreği yangın yeri olması gerekiyor! Batının medeniyet maskesi lime lime olmuş, altından korkunç ve zalim suratları ortaya çıkmış. Haçlılar, içimizde meydana gelen yangınları görmememiz ve duyarsız kalmamız için kendilerinin rahatlıkla talana ve zulme devam etmeleri için “Şanslı, Efsane, muhteşem Cuma” diyerek bizi toplu alışverişlere, toplu çılgınlıklara sevk ediyor, duyarsız kalmamız için toplu gürültüler koparıyorlar… Küresel hainler ve içerdeki işbirlikçileri, bu planlı ve programlı olduğu belli olan cinayetlerin acısını bile kendi lehlerine çevirip, devletimize, milletimize özellikle dindarlara saldırıyorlar. Güya öldürülen kadınlara acıyorlar; meydanlarda dans ederek, saklı niyetlerinin vücut bulmasına fitil ateşlemeye çalışıyorlar… Ah! Oyunlar oyunlar!.. Oyunlara uyanamamış, hep uyumakta olan uyuyanlar!… İslam düşmanları harıl harıl çalışırken, bizleri ninnilerle uyutmaları yaşanan zulümlerin devamına, Ortadoğu’nun ve İslam beldelerinin kana bulanmasına sebep olmaya yetiyor!
Sevgili Psikoloğum; adamlar çok uzak yerlerden Ortadoğu’ya petrole, Akdeniz’e gaza gelmişler… Bizler ise başka gazlara getiriliyoruz… Ne çabuk gaza gelip, ne çabuk dağılıyoruz, üstelik toparlanmanın büyük bir ihtiyaç olduğu bu zamanlar da…
Sevgili Psikoloğum; böyle ustaca hazırlanmış ihanetlerin ve kirli planların hayata geçmesi için verilen uğraşıya kör olan uyuşuk Müslümanların hali tüm bu acıların üzerine iğrenç bir sos olmuş... İnsan bu uyuyanları mı uyandırasın, kendini bu toz – dumandan mı korusun, yara bere almaktan mı kaçınsın diye mücadele verirken, öyle şişiyor öyle şişiyoruz ki… Ruhumuz devasa örsler üzerinde dövülüyor, aklımız tırmalanıyor, sabrımız utanıyor, nefretimiz netice bekliyor… İşte tüm bu kıvranışların sert bir duvara toslaması ve ruhsal şişkinliğimizin inmesi duygularımızın baskıdan kurtarılması için okumamız, okumamız, okumamız gerekiyor…
Okumamakla mevcudiyetimiz devam ediyor gözükse de, sıkıntılar bunalım dalgaları ile üzerimize üzerimize geliyor, boğucu bir hal alıyor... Okudukça, taş gibi ihtiras ve kibir ete kemiğe bürünerek, insani hal alıyor, bedenimiz ise sanki latifleşiyor ağırlıklarından kurtuluyor… Allah’ın, tüm zalimlerden hesap soracağı, mazlumun ahı asla yerde kalmayacağı kanaati tam olarak hâsıl oluyor ve kuvvetli bir iman halini alıyor, ümitsizliği yerle bir ediyor...
Sevgili Psikoloğum; reçetelerini okudukça, Kur’an’a ve Hz. Peygambere susuzluğumuz artıyor... Okudukça ve reçeteleri uyguladıkça en büyük silahımızın uhuvvet olduğu ve sımsıkı sarılmamız gereken hakikat olduğu net bir şekilde gözüküyor... Okudukça; on bir kuvvetinde, yüz on bir kuvvetinde vs. olamadığımızdan dolayı aramızdaki mesafelerin büyük ve derin... Başımıza gelenlerin ise bu eksiklikten olduğu anlaşılıyor… Okudukça aslında meydana gelen hadiselerin hakikatini okumadığımız anlaşılıyor... Okudukça hatalarımıza, kusurlarımıza sımsıkı sarıldığımız, ihtiraslarımızı ve menfaatlerimizi dipdiri tuttuğumuz anlaşılıyor ve yeisin yakasını bir türlü bırakmadığımız ortaya çıkıyor…
Sevgili Psikoloğum; zındık heriflerin sizi 19 defa zehirlemesi gibi bizi de zehirliyorlar. İsrafla, kanaatsizlikle, sevgisizlikle, hakikatleri yazmayan ve konuşmayan gazetelerle, televizyonlarla zehirliyorlar… Algı operasyonları ile ve dün birlikte hizmet ettiklerimizi şimdi bize düşman ederek zehirliyorlar… Sokaklarla, vitrinlerle, hiç eğitici olmayan eğitimle, bol bol çöplük döktükleri internetle, arsızca tüketmekle zehirliyorlar…
Ve severek, isteyerek, anlamaya çalışarak okumakla, bir araya gelmekle kişisel bakım başlıyor, kasırgalar, nedenler – niçinler sükûnet buluyor, her şeydeki gerçek mana – hikmet devreye giriyor ve kâinatı kudret eliyle tutan Allah’ın Âlemi İslam’ın muzdarip olduğu dertlerden çekip kurtaracağı düşüncesi yüreklerimizde hükümran olarak bizlere sonsuz huzurun kapılarını açıyor… Âlem-i İslam tek bir vücut ise reçetelerini okumak, uhuvvet kanının dolaşımını sağlıyor, hücreler gibi birbiriyle alışverişe sevk ediyor, bir akıl, bir kalp istiyor…
Hisleri ölü olan bir insanı etkilemeyen meseleler, imandan kaynaklanan güçlü hissiyat sahibi insanları çok daha etkiliyor, hatta helal dairesindeki hayatını bile acılaştırıyor… Ehli dünya, hayatını başkalarının sıkıntısına, İslam Âlemin başına gelen musibetlere, siyasetin yalanları ve iğrençliklerine karşı kendini duyarsızlıkla sigortalamış. Güya huzurlu yaşamanın sırrı; duyarsız kalmak, yalanlara hissiz kalmak… Müslüman’ın başına gelen her türlü zulümlere karşı küçücük bir tepki göstermemek vicdan sahiplerine yeni yaralar açıyor. Şuurlu Müslüman’ın vicdanı paratoner gibi acıları kendine çekiyor. Böyle bir halden dolayı korunması ve etki görmemesi için her gün Risale-i Nurlar ile ikmal bakım yapması gerekiyor…
Okumak dalgaların arasında sağlam bir dayanak, ciğerlerimize oksijen, ruhumuza kurtuluş, bedenimize rahatlık oluyor... Okuyunca kazazedelikten huzura geçiş oluyor… Allah, huzurumuzu bol etsin, birliğimizi daim etsin.