Hastalar Risalesi’nin başında öyle bir gönül alıcı giriş yapar ki Üstad, hastaları aklen ve ruhen teslim alır: “Bu manevi reçete, bütün yazdıklarımızın fevkinde bir süratle te’lif edildi; Evet Rüştü, Evet Re’fet, Evet Husrev, Evet Said.”
Haif naif bir halette bu satırları okurken farkında olmayarak sesli tebessüm ettim; tevazu bu kadar olur, kendini kardeşlerine tercih etmek bu kadar olur, incelik bu kadar olur; müellif kendi eseri hakkın hükmü kendi vermiyor, kardeşlerine tercih ediyor, onları şahit tutuyor, kendi adını da en sona yazıyor…
Onu erişilmez kılan da bu; hikmet kadar şefkatte de ileri, şefkat kadar hikmette de ileri; öyle incelikli bir denge kurmuş ki düşündürürken bile tebessüm ettiriyor…
Karşısındakilerin hasta olduğunu biliyor; böyle bir başlangıçtan sonra hangi hasta içmez; şuur altını temizleyen o tatlı şurupları. Hikmeti ve şefkati satırlarda gezen, sözde kalan değil hayatını kuşatan hal ve yaşantı olduğundan, okuyucu şuurun bütün kapılarını açıyor ona; direkt şuur altına akıyor söyledikleri. Üstad sen Üstadsın, Bediüzzamansın; seni methetmek bile yakışmıyor; af buyur…
En hoşlanmadığın şeylerden biri de methedilmek; kaç talebeni bundan dolayı tardetmişssin; yine kusura bakma. Sadece tevazu değil yaptığın, bir sistem inşası; nazarları cemaat şahsi manevisine ve Risale-i Nur’lara çevirmek… Manevi hastalıklardan tam iyileşemedik ki bunu hala anlayamadık; bizi yine talebe kabul eder misin? Elimizden tutup bize Kur’an talebeliğine taşır mısın Üstad?
Nasıl ki doktor şurupları içilmesi için sabah, öğle, akşam veya sabah akşam verir; öylesi bir içişle içiyorum devaları; Yirmi Beşinci Lem’a’nın Yirmi Beşinci Deva’sına geldim; - aklım soruyor bu arada neden yirmibeşince lem’a ve yirmi beş deva diye - teenni ile acele etmeden, nasıl olsa evde istirahattayım.
İfadesi zor bir şey, nasıl bir mana ve hal yüklenmesi olduğunun; hasta olup da ihtiyaç duyarak okuyanlar anlar desem belki biraz anlaşılır. Zihni karışıklık, kalbi karanlıkla bu kadar oluyorsa aydınlanmış bir akıl, hüşyar bir kalp ile okunsa nasıl bir etki yapar; bu halimle anlayamıyorum.
Anlamıyorsanız da okuyun demesini şimdi biraz daha iyi anlıyorum; Nur Risale’leri sadece şuura hitap etmiyor, şuur altını da yeniden tanzim ediyor… Bu bağlamda Risalelerin tamamı “Hastalar Risalesi” desek yanlış olmaz sanırım. Hasta ve gaddar asrın insanlarını tedavi eden edviyeler; ismi Rahim ve Hâkim’den dökülen Nur Risaleleri…
Kur’an şifa; onun okunması şifa, ondan akan Risale-i Nur’lar şifa; onunla meşguliyet deva; okumak, yazmak, anlatmak, her halde onunla hallenmek…
Ne şükür edilesi bir nimet ve şifa Kur’an’la tanışmak, Hz Peygambere (a.s.m) ümmet olabilmek; ölülerin ve ölgünlerin yaşadığı karanlık asırda bize Kur’an’ı ve Peygamberi öğreten Bediüzzaman ve Risale- i Nurları tanımak.
Ya Şafi, Ya Şafi, Ya Rahman, Ya Rahman: bizi madde ve manada acil şifalar ver; ömrümüze bereket ihsan eyle, hayatın ve ölümün hayrını göster; buradaki dostlar kadar kabrin arkasındaki dostlarla da ünsiyet ve aşinalık ver.
Kaldığım yerden devam ediyorum; Yirmi Beşinci Deva.