Yirminci yüzyıl anlayışı demode oldu

Latif SAKARYA

Risale-i Nur ve cemaatlerinin ortaya çıktığı geçtiğimiz asrın yirminci yüzyıl olduğunu hepimiz biliyoruz. Günümüzdeki mevcut cemaatlerin sistemlerinin ve hizmet anlayışının da yirminci yüzyıl ihtiyaçları doğrultusunda şekillendiği ve halen aynı anlayışla devam ettiği de gün gibi aşikârdır. Yirminci yüzyıl ise:

Maddi anlamda; dünyanın yeniden şekillendiği yüzyıldır. Emperyalizm (sömürgecilik) çöker, yerini soğuk savaşın iki kutuplu dünyasına bırakır. Kelebek etkisinin daha kolay hissedilebildiği, Asya hapşırsa Amerika’nın nezle olmaya başladığı, küreselleşmeye doğru giden çağdır.

İnsan ölçeğinden bakıldığında, değişimin ivmesinin inanılmaz boyutta arttığı, yaşam tarzları bazında yirminci yüzyılın başındaki ortalama bir yaşam tarzıyla yüzyılın sonundaki ortalama birinin yaşam tarzı arasında, daha önceden hiç olmadığı kadar değişim göstermiş zaman dilimidir. On dokuzuncu yüzyıl on sekizinciden daha baş döndürücüydü. Yirminci yüzyıl ise on dokuzuncunun değişim hızını ezdi geçti. Yirmi birinci yüzyıl ise daha ilk çeyrekte, özellikle internetin getirdiği yenilikler sayesinde, yirminci yüzyıldan daha ziyade kültürel ve sosyal anlamda büyük değişimlerin beşiği oldu.

Yirminci yüzyıl; insan hırsının ve açgözlülüğünün ne felaketlere yol açacağını, üretken zekânın ve azmin de ne büyük başarılara imza atacağını en muazzam örnekleriyle gözlerimize sokmuş bir çağ. Bununla birlikte batılıların deyimiyle bir adım geriye atıp, büyük resmi görmeye çalışsak, dünyanın koca bir çöplüğe döndüğü, eşitsizliğin ve sömürünün tavan yaptığı ve aslında toplamda hiçbir şeyin değişmediği bir yüzyıl.

Manevi anlamda ise; Avrupa’nın Orta Çağ’daki taassubkar kilise baskısından kurtulmasının ardından yeni arayışlar içerisine girdiği yirminci yüzyılda, bu arayışların farklılığından kaynaklanan iki büyük dünya savaşı ortaya çıktı. Ve bu savaşlar sonrasında insanlar büyük yaralar aldı. Ve yaralarını sarabileceği arayışlar içerisine girerek, birlik ve beraberlik amacıyla farklı örgütlenmeler kurmak istedi. Bu örgütlenmeler ise kapitalist zihniyete her ne kadar kurban olsa da, insan fıtratının vahşi hayvanlar gibi boğuşmak olmadığını, gerçek mutluluk ve huzurun yardımlaşma, birlik ve beraberlikten geçtiğini insanlığın anladığının işareti oldu.

Kısaca; yirminci yüzyılda devletler, milletler, felsefik ve ideolojik akımlar var olma savaşlarını verdiler. Devletler birbirlerine maddi bombalar yağdırmakla kalmayıp, bir yandan da manevi atom bombaları yollayarak çetin bir savaşı sahnelediler. Yirminci yüzyıla şöyle bir bakınca bile, birkaç asırda ancak meydana çıkıp kaybolabilecek fikrî akımların kısa sürede çıkıp eskitildiğini görmek hiç de zor olmayacaktır.

İşte Risale-i Nur’da yirminci yüzyılda bu manevi çöplüğün temizlenmesi ve insanlığın saadetini temin gibi gayelerle ihsan-ı İlâhî tarafından bizlere ihsan edilmiştir. İlk zamanlarında çetin mücadeleler vererek, ölüm kalım savaşından muvaffakıyetle çıkmıştır. Daha sonraları da mücadeleleri devam ettirerek bugüne kadar gelmiştir. Bununla birlikte Risale-i Nur talebelerinin yirminci asrın sonlarında, yirmi birinci yüzyılın başlarında dünyevileşme denilen illete mağlup gibi bir hal aldıklarını söylesek yalan olmaz. İnşallah sonraki yazılarımda bunlara yönelik yazacağım için şimdilik buna değinmiyorum.

Bu anlattığımız yirminci yüzyılı çoktan geride bıraktık. Peki, düşünce yapımızı, algı ve karar mekanizmalarımızı yirmi birinci yüzyıl gereklerine göre revize edebildik mi? Yirmi birinci yüzyılı yeterince tanıyor muyuz? Yirmi birinci yüzyılın gereklerini biliyor muyuz? Kısacası gerçekten yirmi birinci yüzyıla gerçekten hazır mıyız?

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.