Said Nursi’nin dünya için ziyarete gelenleri kabul etmemesi, sadece "Kur'an'ın Dellalı" makamıyla gelenleri kabul etmesi; zaman tanzimi olduğu kadar, o çok düşkün olduğu "hürriyeti" için de olsa gerek.
Zaman dardır, hoş sohbetle geçirilecek vakit yoktur, hizmet büyük, vazife naziktir. En zor şartlarda telif hizmeti yürütülmektedir; şimdi konuşma zamanı değildir!
Bediüzzaman övgüye itibar etmediği gibi bu tür konuşmalarla vaktini zayi etmek istememekte böylesi sohbetlere esir de olmayı kabul etmemektedir.
Malı olan malını kaybetmekten korkar, itibarı olan itibarını yitirmek istemez. İkisi de bir nevi esarettir aslında; insanlardan bir insan olmak hürriyettir.
İnsan bir insandır Said Nursi. İnsafsızlar onu anlamadı; onun taraftarları bu insan yönünü iyi anladı denemez. Denmeyecek hakaretlere uğrayan Said Nursi, bir yandan da yine istemediği aşırı övgülerle yüceltilmeye çalışıldı. “Eserime bakın, eseri okurken de Kur'an’ı anlamak için okuyun” demiş. Bu kadar net ve sade.
Hem hidayet yolları çoktur, kimi o yoldan gider, kimi bu yoldan; netice Allah'ın rızasını kazanmak değil mi? Herkes aynı istidatta da değil; insan olan insan hepsi ayrı bir alem.
İnsan olmaktan büyük makam var mı? Üzerindeki emaneti fark eden, taşıyan ve ahsen bir takvim olan insan için.
Üstadın bu insan yönünü daha çok seviyorum. Eğer görüşebilseydim sadece susardım; Risaleleri okumak onu dellallık makamıyla dinlemek değil midir?
O üzerine toz kondurulmamasını isteyen bir adam değil nazarımda. Yaşadığında maruz kaldığı eziyet ve meşakkatlere gösterdiği tavır, bunu doğrulamıyor mu?
Saldırı hakikate olduğunda susmak ne kelime yanardağ gibi kükrüyor, volkan gibi patlıyor. Bu bugün böyle uygulanıyor mu? Yeterince demek doğru değil; kitlelere ulaşamamasında bunun etkisi olabilir.
Sade halle yaklaşılan Said Nursi'nin bize öğreteceği çok şey olduğu muhakkak. Omuzuna bir sürü apolet takmaya ihtiyacı yok onun; O yokluk adamı! Varlığa meydan okuması da o yokluktan.
O yokluktan buluşmak duasıyla.