Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Tur Suresi 33-44. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
33 . Yoksa: “Onu (Kur’ân’ı, kendisi) uydurdu!” mu diyorlar? Hayır! (Onlar) îmân etmezler.
34 . Eğer (iddiâlarında) doğru kimseler iseler, haydi onun benzeri bir söz getirsinler!
35 . Yoksa bir şey (bir yaratıcı) olmadan mı yaratıldılar? Yoksa o yaratıcılar kendileri midir?
36 . Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır! (Onlar, yaratmak ne demektir) yakînen bilmiyorlar.
37 . Yoksa Rabbinin hazîneleri onların yanında mıdır? Yoksa (herşeye) hâkim olanlar kendileri midir?
38 . Yoksa onların merdiveni var da, (gökteki melekleri) orada mı dinliyorlar? Öyle ise onların dinleyicileri, apaçık bir delil getirsin!
39 . Yoksa kızlar O’nun da, oğullar sizin mi?
40 . Yoksa (sen) onlardan bir ücret istiyorsun da onlar (bu) borçtan (bu tekliften) dolayı ağır bir yük altında kalmış kimseler midir? (*)
41 . Yoksa gayb (Levh-i Mahfûz) onların yanında da, onlar (ondan) mı yazıyorlar?
42 . Yoksa bir tuzak kurmak mı istiyorlar? Asıl o inkâr edenler, gerçekten (kendileri) tuzağa düşecek olanlardır.
43 . Yoksa onların Allah’dan başka bir ilâhı mı var? Allah, (onların) ortak koşmakta oldukları şeylerden pek münezzehtir.
44 . Hâlbuki gökten (üzerlerine azâb olarak) düşen bir parça görseler, (inadlarından:) “(Bu,) üst üste yığılmış bir buluttur!” derler.
(*) “Hâlıkı (yaratıcıyı) inkâr eden fikirsiz, sersemmuattıla (yaratıcıya inanmayanlar) gibi, Allah’ı inkâr mıediyorlar ki, Kur’ân’ı dinlemiyorlar. Öyle ise, semâvât ve arzın (göklerin ve yerin) vücudlarını (varlıklarını) inkâr etsinler veyâhut ‘Biz halk ettik (yarattık)’ desinler. Bütün bütün aklın zıvanasından çıkıp, divâneliğin hezeyânına (saçmalığına) girsinler. Çünki semâda yıldızları kadar, zeminde çiçekleri kadar berâhîn-i tevhid (Allah’ın birliğinin delilleri) görünüyor, okunuyor. Demek yakîne ve hakka niyetleri yoktur. Yoksa ‘Bir harf kâtibsiz olmaz’ bildikleri hâlde, nasıl bir harfinde bir kitab yazılan şu kâinât kitâbını, kâtibsiz zannediyorlar. (...) Veyâhut: Hırsa, hıssete (cimriliğe) alışmış tâğî, bâğî (azgın, zâlim) dünyaperestler (dünyaya tapanlar) gibi senin tekâlîfini (tekliflerini) ağır mı buluyorlar ki, senden kaçıyorlar ve bilmiyorlar mı ki, sen ecrini, ücretini yalnız Allah’dan istiyorsun ve onlara Cenâb-ı Hakk tarafından verilen maldan hem bereket, hem fakirlerin hased ve bedduâlarından kurtulmak için, ya ondan veya kırktan birisini kendi fakirlerine vermek ağır bir şey midir ki, emr-i zekâtı ağır görüp İslâmiyet’ten çekiniyorlar? Bunların tekzibleri (yalanlamaları) ehemmiyetsiz olmakla berâber, hakları tokattır.” (Zülfikār, 25. Söz, 20-21)