“Yorum, yirminci yüzyıl edebiyat kuramcılarının icat ettiği bir etkinlik değildir. Aslına bakılırsa, bu etkinliği nasıl nitelendirmek gerektiği konusundaki muamma ve tartışmaların Batı düşüncesinde uzun bir geçmişi vardır. Bu tartışmaları her şeyden önce Tanrı Kelamı’nın anlamını belirlemek gibi son derece önemli bir uğraş harekete geçirmiştir. Bu tarihin modern aşaması temel olarak, on dokuzuncu yüzyılın başında Schleiermacher’le bağlantılandırılan Kutsal Kitap yorum bilgisinin gündeme getirdiği metinsel anlam sorunu hakkındaki yüksek düzeyli özbilince uzanmaktadır. Dilthey, insan ruhunun bütün yaratılarını anlamada yorumun merkezî rolünü, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Geisteswissenschaften kapsamındaki bütün alanları içeren bir programın temeli yapmıştır. Son yirmi-otuz yılda bu tartışmanın girdiği belirleyici evreyi iki geniş ölçekli gelişme bağlamında anlamak gerekmektedir.
Bu gelişmelerden ilki şudur: 1945’ten bu yana Batı dünyasında yüksek öğrenimin olağanüstü ölçüde yaygınlaşması, bu tür kurumların genel kültürel rolünü etkileyen konulara ve özellikle kurumsal olarak tanımlanan disiplinlerin kimliği ve statüsü hakkındaki sorulara yeni bir anlam vermiştir. İngilizce konuşulan dünyada, bir disiplin olarak İngilizce bu süreç içinde kendine özgü bir merkeziliği ve duyarlığı olan bir konum edinmiştir; çünkü İngilizce bölümü, üniversite dışındaki disiplin dışı okurlarla yazarların varoluşsal sorunlarından en az yalıtılmış disiplindi bu ise, başka şeylerin yanı sıra, meslek içindeki tartışmaların belli aralıklarla kamu dikkatinin nesnesi olmayı sürdürdüğü anlamına gelmekteydi.”
Yukardaki alıntı Umberto Eco’nun Yorum ve Aşırı Yorum interpretation and over interpretation isimli eserinden alınmıştır. Burada yorumun batı dünyasındaki serüvenine bir baktırır ünlü yazar. Ünlü yazar meşhur eseri Gülün Adı isimli eserinde de bir din ve Hristiyanlık yorumu yapmıştır roman mantığı içinde.
“William, geleceğinden haberdar olan manastırın başrahibi Abonne tarafından karşılanır ve cinayet üzerine konuşurlar. Kitaplığın elyazmalarını resimlerle süsleyen minyatür ustası Otranto'lu Adelmo aedificium'un (Aedificium, Latince kamu yapıları) (Birinci kat mutfak ve yemekhane,üst iki kat yazı salonu ve kitaplık) doğu kulesinin altında ölü bulunmuştur. 'İntihar olasılığı, zor gibidir. William başrahipten, rahipleri sorgulama ve manastırda serbest dolaşma yetkisi alır. Kitaplık hariç! Kitaplığa, kütüphaneci rahip ve yetiştirdiği çömezinden başka kimse giremez. Kütüphaneci, kitapları nereye koyacağını, nerede bulacağını, gizlilik derecesini bilir ve korur. Rahipler yazı salonunda çalışır. Çalışmalarına yardımcı olması açısından bazı ciltleri okuyabilirler. Abonne kitaplık için, dünyanın en zengin kitaplığı olduğunu, katı kurallarla yıllarca korunduğunu, bu kuralı ihlal edemiyeceğini söyler. Birçok rahip elyazması hazırlar, kopyalar, çeviri yapar.sayfa düzenler ama kitaplıkta bulunan kitaplar hakkında bilgi sahibi olamaz. Neden olarak, bazı kitapların sapkın ve yalan bilgiler içerdiği, okunmaması gerektiği düşünülmektedir. Kitaplık içinden çıkılmaz bir labirent şeklinde, odalardan odalara açılarak yapılmıştır. Kitaplığa, zor da olsa bir şekilde girenin, çıkamayıp yakalanması için herhangi bir rahip kitaplıktan bir kitap istediği zaman, ne zaman geri vereceğini söyler ve alıp alamayacağına kütüphaneci (Bazı durumlarda başrahibe danışarak) karar verir. William ve Adso, manastırın, dünyanın dört bir yanından gelen, biri diğerinden ilginç rahipleri ile tanışır. Yasak kitaplık, William'ın merak hissini kabartır. Yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş, korku ve gizli bir tedirginlik veren bu manastırda, rahip William ve Adso, cinayetin ipuçlarını bulmak için çalışmalara başlar.”
Bunlardan sonra Bediüzzaman’ın yorumculuğu üzerinde duralım. Bediüzzaman’ın büyüklüğü Kur’an ve Tefsirleri ve islami kitabiyatın yeni bir yorumudur. Eğer Bediüzzaman kendinden önceki sabık yorumları nakletmiş olsaydı hiçbir orjinalitesi olmazdı. Risale-i Nur baştan sona kadar yeni ve orijinal ve çarpıcı bir yorum külliyatıdır. Mesela Sözler kitabındaki Bismillah’ın izahı ve yorumu tamamen yeni bir yorumdur. Bismillah’ı bir asansöre benzetir, kulun o asansör ile üç duraklı asansör ile Allah, Rahman ve Rahim asansörlerinden birden Huzur-u İlahi ile karşı karşıya kalıp Rabbi ile yüz yüze gelince Fatiha ile Kur’an‘ın kainatına girer. Bu namazın ve Bismillah’ın iç içe bir yorumudur.
Bediüzzaman’ın yorumculuğu birkaç kitabı kapsayacak kadar geniştir, onda taammüm ve tazammın vardır. Eco’nun Gülün Adı romanı bir Hristiyan din adamlarının seremonisidir, aynı zamanda bir din adamının günlük hayatının hülasasıdır. Hristiyanlığın tartışılan inanç düzenine girmeden bir dini yeni bir bakış açısı ile anlatır. Mesela papazlar ve adayları günde yedi defa dua ederler daha ayrıntılı şeyler vardır. Ama dini sevdirmedeki orjinalitesi ile Nobel Ödülü almıştır.
Bediüzzaman da dinin yeni yorumu olarak fiktif yani kurmaca metinler yazmıştır. Bu gençlik yıllarının ve cumhuriyet öncesi yıllardaki tarihi olaylardaki rollerini dinlerken söylediği bir sözü vardır. “Bak şu fersude bedene ne zindegu işler yaparmış.” Ama Namık Kemal’in Sultan Hamid için söylediği “Ne mümkün zulm ile bidad ile imhayı hürriyet, çalış idraki kaldır muktedirsen ademiyetten” sözünü Bediüzzaman onun devrindeki zulmü ifadede değil daha sonraki yıllardaki zulme ve istibdada örnek gösterir. Sultanın zulmünden çok yüksek bir zulümdür, Kur’an yasak edilmiş, geleneksel okullar kapatılmış. Latin ve Yunan ne ise Arapça ve Farsça bizim için odur. Onlar da yasak edilmiş. Kaynaklarını kaybeden, din ve zenginliğinin bozulup günlük konuşma diline bile yetmeyen bir dil ortaya çıkmıştır. Bütün bunlar bir modernizm süksesi için yapılmıştır.
Bediüzzaman en büyük yorumu yine dilin ve dinin korunmasında yapmış, yıkılmayan bir dili eserleri ile korumuştur. Bugün Anadolunun her yerinde bu dil okunmakta ve insanlara dinlerini ve dinlerini korumayı öğretmektedir. Uygulamalı dil ve din mektebidir onun evleri. Bütün bunlar Bediüzaman’ın çok insanın aklının kavramadığı yorumculuğudur.
Onun Haşir ve Ayet’ül Kübra’sı, Ayet-i Hasbiyesi, Pencereler ve daha nice bahisler yeni yorumlardır. Ne kendinden önce ne de kendinden sonra örnekleri olmamıştır. Bu bahis bir bah-rı bîkenardır… Gülün Adı nasıl yeni bir din ve dünya yorumu ise Bediüzzaman’ın eserleri de yeni bir din ve dünya yorumudur. Ve Bediüzzaman ne modernist ne gelenekseldir, o da postmodernisttir, itilmiş kakılmış bizim hayatımızı yeni bir yorumla anlatmıştır.
Gelelim Kırkıncı Hoca’nın yorumuna, yorumculuğuna. Hocam kendi boyutunda Bediüzzaman örneğidir. Babıali’ye tarmananlardan biri de odur. Risale-i Nur, yorumlanması gereken bir kitap külliyesidir çünkü dilinin zenginliğine hiç dikkat etmeden okunduğu için insanların bu kadar büyük bir din ve kültür dilini bilmeden, anlamadan biteviye okumaları onları zenginleştirmiyor.
Kırkıncı hoca çok muşikaf olan metinleri yorumlamak hem de ani ve çarpıcı yorumlarla Bediüzzaman’ın bir yorumcusu olmuştur. Tıpkı Hazreti Mevlana yorumcuları gibi. Hocamın etrafında üniversite hocalarının birikmesi onların bu yorumculuktan etkilenmesinden ileri gelmiştir. Risale-i Nur’daki birçok bahis onun kaleminde yeniden yorumlanmıştır.
Bir gün Erzurum’da bir hamamda Şener Abi, ben ve de Hocam otururken Kutlular Abinin bir mektup gönderdiğini söyledi hocam. Kader bahsini anlaşılır bir dille şerhetmesini istiyordu. Biz o günden sonra başladık ve konuşuldu ve yazıldı. Ben de bir Bayram günü dört gün bir eve kapanıp daktiloda yazdım ve bayram ertesi kitabı basılmaya gönderdik. Onun “Hikmet Parıltıları” aforizmalar tarzında Risalelerdeki birçok bahsin çarpıcı vakalarla, hikayelerle anlatılmasıdır, o da büyük bir yorumdur. Zamanında kaydedemedik onun her dersinde çarpıcı yorumlar vardı. Bir hop oturur hop kalkardık ama işte insan belli bir yaşa gelince anlıyor gafletinin bedelini. Hocamı andık eleştirmeyeyim ama Hocamın çarpıcı bakışı ve yorumculuğu konusunda birşeyler aradım ama bulamadım, özür dilerim. Ahmet Akgündüz biraz farklı şeyler söyledi sağolsun. Bediüzzaman yorumculuğunu anlatan çok şeyler gerekir, iyi olur inşallah.