İlkinden sonuncusuna kadar Allah'ın bütün peygamberleriyle gönderdiği din tektir, itkad (iman, inanç) bahsinde fark yoktur, amel alanında ise insanların geçirdiği tabii değişimlere paralel olarak -aynı hikmetlere, maksatlara yönelik- değişik hükümler vardır. Hatta başta değilse belli bir dönemden itibaren bütün hak dinlerin adı "İslam" olmuştur.
Son Peygamber (s.a.) in tebliğ ettiği İslam Allah nezdinde bellidir, tektir; kullara gelince araya bilgi ve yorum farkı girdiği için birden fazla İslam yorumu ortaya çıkmıştır. Bu yorumların (mezheplerin) itikalda ilgili olanları mezhep tarihçileri ve akaid alimlerince muteberlik ve sahihlik bakımından ikiye ayrılmıştır: "Hak mezhepler, hak yoldan sapmış mezhepler.
Amel ve uygulama alanında "hak-batıl" ayrımı yerine "isabetli-hatalı" ayrımı yapılmış, her ictihadın, mezhebin sahip ve tabileri kendi mezheplerini isabetli (Allah nezdinde olana uygun), diğerlerini hatalı olarak değerlendirmişler; ancak ameli alanda hatalı olan ictihadla da amel edilebileceğini, burada hatanın da makbul ve me'cur (ecirli, sevaplı) olduğunu kabul etmişlerdir.
İtikad (inanç) ile ilgili meselelerde meydana gelen ihtilaflar (farklı yorumlar) da yine ikiye ayrılmış, ilk üç asır alimlerinin (kadim selefin), Matüridi ve Eş'ari'nin yorumlarının (mezheplerinin) hak, ehl-i sünnet; bunların dışında kalanların mezheplerinin ise "hak yoldan sapmış" mezhepler olduğuna (Sünnilerce) hükmedilmiştir. Ancak bu ikinci gurup mezhepler de yine "İslam mezhepleri" içinde mutalaa edilmiş, "ittifakla dinden çıkma" söz konusu olmadıkça bu mezheplerin tabileri de İslam ümmetine dahil edilmişlerdir. Lakin tarih oyunca ve bilhassa günümüzde bu genel değerlendirme çizgisinden sapanlar, mesela bugünkü selefiler gibi "Matüridi ve Eş'ari mezheplerini" bile ehl-i sünnet dışı telakki edenler, rejim konusunda yine vahiy kaynaklarına ve günün şartlarına bakarak farklı yorum yapanları tekfir edenler (İslam'dan dışlayanlar) olmuştur, olmaktadır.
Bu genel bilgiler ışığında günümüze gelip rejim tartışmalarına, İslami rejim konusundaki farklı yorumlara geldiğimizde karşımıza çıkan mesele (problem, sorun) kısmen ameli (uygulama ile ilgili) ve kısmen de itikadi (inançla ilgili)dir. "İslam-devlet, İslam-hilafet, İslam-demokrasi, İslam-laiklik, İslam-takiyye, İslam-geçiş dönemi..." gibi konularda farklı yorumlara sahip Müslüman guruplar var. Bir ülkede rejim değişikliği sözkonusu olduğunda bu guruplar artaya çıkıyor ve taleplerini ileri sürüyor, kendi inanç, yorum ve arzularının egemen olmasını istiyorlar. Eğer bunda ısrar ederlerse işin sonu tefrikadır, kavgadır, paylaşılamayan değerin kaybedilmesi, ötekinin eline geçmesidir.
Kişiyi veya gurubu İslam'ın (ehl-i sünnetin, şi'anın veya bir başka mezhebin değil, İslam'ın) dışına çıkardığında ittifak bulunan bir sapma olmadıkça bütün faklılığa rağmen bütün gurupları "İslam ümmeti" içinde bilmek, birbirine karşı böyle davranmak kaçınılmazdır. Bu anlayış ve uygulamada birleşildiğinde "İslam'da birlik" oluşur. Her biri kendi tarafına çektiğinde (yalnız kendi dediğinin olmasında ısrar ettiğinde) ise asla birlik gerçekleşmez, düşmanı bırakıp kendi parçası ile savaşmak gibi bir hamakat ve vehamet devreye girer.
Hem İslam dünyası ölçeğinde hem de hergangi bir İslam ülkesinde farklılık içinde birliğin, dayanışma ve yardımlaşmanın, ortak düşmana karşı etkili mücadelenin olmazsa olmaz şartı "yorumda çoğulculuk" ilkesine dayalı "İslam'da birliktir".
Yeni Şafak