Ey bize Yaratıcımızı tanıtan, şu kainat kitabının kelimelere dökülmüş hali olan Kur’an’ın ve kainatın süzülmüş tatlı ve nurlu bir meyvesi olan yüce davetin sahibi Peygamber Efendimiz!
Ey Allah’ın habibi, kainatın yaratılış sebebi, kendisini övenlerin sözlerini güzelleştiren, kalplerini nuruyla aydınlatan elçi! Sen yeryüzünü bir mescide çevirdin, Mekke’yi bir mihrap yaparak insanlığın beşte birine namaz kıldırdın, Medine’yi minber edip, oradan âleme ezeli bir hutbe okudun.
Ey bütün kudsi kitapların geleceğini müjdelediği son peygamber ve bütün insanlığın imamı! Sen ahlak ve yüz güzelliğinde emsalsizsin. Elindeki mücize bir kitapla ezeli hakikatleri, bütün insanlığa, belki cinlere ve meleklere, belki de bütün varlıklara tebliğ ettin. Alemin yaratılış sırrını keşfederek, bütün akılları meşgul eden “Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?” sorularına ikna edici cevaplar verdin. Neşrettiğin nur ile yabancı ve düşman gibi görünen bütün varlıkları birer dost ve emre amade birer hizmetkar yaptın. O nur ile kainattaki her bir hareket ve değişikliği manasızlıktan, lüzumsuzluktan ve tesadüf oyuncaklığından çıkardın. O nur ile insanı, nazenin bir sultan ve zeminin yüzüne nazdar bir halife yaptın.
Ey insanların en çok muhtaç oldukları ebedi saadeti müjdeleyen Peygamber! Sen ki, âdetlerinde mutaassıp ve çok inatçı olan birçok kavimden kötü ve vahşi ahlaklarını birden bire kaldırdın ve yerine güzel ahlakı yerleştirerek bütün âleme ve medeni ümmetlere üstad eyledin. Hiç zorlamadan akılları, nefisleri, kalpleri ve ruhları feth ettin; kalplerin sevgilisi, akılların muallimi, nefislerin terbiyecisi ve ruhların sultanı oldun.
Ey korkusuzca, hiç çekinmeden, tereddüt ve telaş etmeden, samimiyetle ve büyük bir ciddiyetle muhataplarının damarlarına dokunduracak şekilde ve hilesizce konuşan Peygamber! Şu memleketin Sultanının haberlerini bize Sen verdin ve bütün merakımızı giderdin. “Bizi nimetleriyle besleyen şu yeryüzünün ve gökyüzünün İlahı bizden ne istiyor?” konusunda bize esaslı ve sağlam dersler verdin.
Ey yüce Peygamber! Sen öyle büyük bir namazda, öyle seçkin bir cemaatte dua ve niyaz ediyorsun ki, Hz. Âdem’den asrımıza ve kıyametin kopuşuna kadar bütün kamil ve nurani zatlar, Sana uyarak amin diyorlar. Sen hem öyle umumi bir ihtiyaç için dua ediyorsun ki, değil yeryüzündekiler, semavat ehli de amin diyorlar. Hem öyle bir maksat ve gaye için dua ediyorsun ki, insanı, âlemi, belki bütün mahluku, kıymetsizlikten ve faydasızlıktan en yüksek derece ve kıymetlere çıkartıyorsun.
Ey Fahr-i Kainat! Biz biliyoruz ki, Sen beka, ebedi bir saadet ve cennet istiyorsun. Biz de istiyoruz Ya Rasulallah! Biz de istiyoruz.
Senin doğumunla dünya sarsıldı. Getirdiğin hakikat nurları ile kalplerimize inşa ettiğimiz Kisra saraylarını yık Ya Rasulallah!
Sen doğarken ümmetin için ağlayarak doğdun. “Ümmeti ümmeti” çığlıkların her daim kulaklarımızdan eksilmesin Ya Rasulallah!
Etrafımıza diktiğimiz paradan puldan, maldan mülkten, evlattan aşktan putlarımızı kılıçtan geçir Ya Rasulallah!
Getirdiğin nur ile cehaletimizden, sefalet toprağına evlatlarımızı diri diri gömmekten ve ateşe atmaktan kurtar bizleri Ya Rasulallah!
Biz biliyoruz ki, Sen tanıtmadan biz Rabbimizi tanıyamıyoruz, Seni sevmeden Rabbimizi sevemiyoruz. Bize Sünnetinle, güzel ahlakınla sevdir kendini, sevdir Rabbimizi bize Ya rasulallah!
Sen doğmaya mecburdun, biz sana mecburuz, iyi ki doğdun, Ya Rasulalah!
Zerreler, yeryüzündeki mahlukat, gökteki yıldızlar, Hz. Âdem’den bu zaman yağan yağmur taneleri ve melekler sayısınca sana salat u selam olsun, Ya Rasulalah!
Kaynaklar:
1-19. Söz
2-19. Mektup