Bu sözü "gökte Allah var", "üstümüzde Allah var" şeklinde söyleyenler de vardır. Fakat Allah yerde ve gökte aranmaz, O ilmiyle, kudretiyle, hikmetiyle her yerdedir. Çünkü Allah’ın olmadığı hiçbir yer yoktur. O’na bir mekân ve yer isnat etmek söz konusu olamaz. Böyle bir şeyin olması da mümkün değildir.
Bu konunun genişçe açıklamasına geçmeden önce, halk arasında bu sözler nerede ve nasıl kullanılıyor, ona bir bakalım.
Öncelikle bazı insanlar sözlerine kuvvet vermek, inandırıcılıklarını pekiştirmek için bu sözleri söylüyorlar. Çok kere de ağızlarından çıkan sözün nereye vardığını bile düşünmüyorlar. "Yukarıda Allah var, ne yalan söyleyeyim" gibi ifadeyle; sözlerinde yalan söylemekten Allah'ın bilgisi olacağından korktuğu, o yüzden yalan söylemediği manası anlaşılmaktadır.
Allah’a imanında en ufak bir şüphesi olmayan bazı insanlar da çok kere farkına varmadan bu sözü söyleyebiliyorlar. Bu kategoriye girenlerin niyetlerinde Allah'ı belli bir mekân içinde düşünmeleri söz konusu olmadığından imanlarına bir zararı yoktur. Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi "Bazen kelam küfür görünür, fakat sahibi kâfir olamaz." (Lem’alar, 28. Lem’a, 7. Nükte)
Çünkü buna benzer bir olay Peygamberimizin (asm) zamanında da yaşanmıştır.
Savaşta esir düşmüş bir cariye Peygamberimizin huzuruna getirilir. Peygamberimiz ona "Allah nerededir?" diye sorar.
Cariye de "Göktedir" cevabını verir.
"Ben kimim?" diye sorduğunda da cariye:
"Sen Allah’ın Resulüsün" şeklinde cevaplar.
Resulullah (a.s.m.), cariyenin efendisine, "Onu azat et (özgürlüğüne kavuştur), çünkü o, bir mü’minedir" buyurur. (Müslim, Mesâcid 33)
Zaten toplumumuzda bu çeşit sözleri söyleyenlere baktığımızda, onların belli bir dinî eğitimlerinin ve dinî yaşantılarının olmadığını görürüz. Onların nazarında Allah yukarıda olursa yücedir ve münezzehtir.
Mekân ve yer, maddî bir varlık için söz konusudur. Mekânı ve maddeyi yaratan ve bir ismi de Nur olan Allah hakkında böyle bir şeyin düşünülmesi mümkün değildir Kaldı ki, varlıklar içinde bile, mekânla sınırlı olmayanlar çoktur. Bunun en yakın misali kendi ruhumuzdur.
Organlarımızın yerleri, mekânları vardır. Bunun için ki, "Midemiz nerededir?" veya "Böbreğimiz nerededir?" gibi sorular sorulabilir. Fakat ruhumuz ve duygularımız hakkında bu tip sorular sorulamaz. Mesela, "Ruhumuz nerededir; aklımız nerede oturur; sevginin, korkunun mekânları nerelerdir?" şeklinde sorular sorulmaz. Çünkü cevabı yoktur.
İnsan, maddi olan ve mekânla bağlı bulunan bedenini ölçü almak yerine, mekândan bir derece bağımsız olan, ruhlar âlemini, melekleri ve yer çekimi, suyun kaldırması gibi tabiatta var olan kanunları düşünecek olsa böyle bir soruya yer kalmayacaktır.
Meseleye "Allah’a yakınlık ve uzaklık" noktasından da bakılabilir. Yüce Allah sonsuz yüceliktedir, fakat her şeye yakındır. Diğer bir deyimle, her şey O’ndan sonsuz derecede uzaktır, fakat O her şeye her şeyden daha yakındır.
Mesela, güneş bize bir gök cismi olarak 150 milyon kilometre kadar uzaktadır, fakat biz elimizdeki aynayı güneşe tutunca güneş avucumuzun içine girer. Demek ki, biz güneşe mesafe olarak çok uzağız; fakat o ışığıyla, ısısıyla, gönderdiği renk huzmesiyle bize çok yakındır.
Bunun gibi, biz Allah’a çok uzağız, ama Allah bize rahmetiyle, nimetiyle, nuruyla, bereketiyle çok yakındır.
Bir başka örnek: Rütbesiz bir er, bir generale rütbe bakımından çok uzaktır. Çünkü arada onbaşılıktan yüzbaşılığa ve albaylığa varıncaya kadar bir hayli rütbeler vardır. Fakat general emrinde çalıştırmasıyla bu askere yakındır, çünkü onun komutanıdır.
Bu misalde olduğu gibi, biz de Allah’a sonsuz derecede uzağız, fakat O bize her şeyden yakındır. Biz kul olarak ve maddî yönümüz açısından uzağız, fakat O bize kudretiyle, ilmiyle, bizi görmesi ve gözetmesiyle, yaşatıp büyütmesiyle yakındır. Kur’an’ın ifadesiyle bize şahdamarımızdan daha yakındır.
Sorularla İslamiyet