بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
4 Mart 1193'te vefat eden, İslam ittihadının sembol isimlerinden Selahaddin Eyyubi'yi en kalbi sevgi ve rahmetle anıyorum.
1185'te, müslümanların birlik ve dirliği için Musul kuşatması 2 ay sürerken, kendisi de 2 ay ateşler içinde yattı. Herkes ölümüne kendisini hazırlamışken, Musul fethedilince iyileşti ve görevinin başına döndü.
Bugün, İslam birliği için Sultan Selahaddin gibi, davası uğruna fani olup, cihad sürecinde yataklara düşen, zaferle birlikte dirilen sayısız İslam mücahidlerine ihtiyaç olduğu apaçık gözükmektedir.
Enfal Suresi 46. Ayette:
وَاَط۪يعُوا اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَا تَنَازَعُوا فَتَفْشَلُوا وَتَذْهَبَ ر۪يحُكُمْ وَاصْبِرُواۜ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِر۪ينَۚ
"Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin; yoksa korkuya kapılırsınız ve kuvvetiniz elden gider. O halde zorluklara sabredin; çünkü Allah sabredenlerle beraberdir" buyrulur.
Rum Suresi 32. Ayette ise;
مِنَ الَّذ۪ينَ فَرَّقُوا د۪ينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًاۜ كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
"O ortak koşanlar ki, dini bir bütün hâlinde kabul edip uygulamaları gerekirken, onu parçalayıp bölük pörçük olmuşlardır. Üstelik her grup, parçaladıkları dinden yanlarında kalan bilgi kırıntılarıyla böbürlenip durmaktadır" buyrulmuştur.
Allah resulu Hz. Muhammed Mustafa (asm) ise:
"Ey insanlar! Şunu iyi bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız da birdir. Arap'ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap'a, beyazın siyaha, siyahın beyaza takva dışında bir üstünlüğü yoktur..." buyurdu.
İttihad-ı İslam Siyaseti Nedir?
Üstad Said Nursi, eski zamanda cihad farzı kifaye iken, "şimdiki zamanda din sevgisi ve ilayı kelimetullah için cihad herkese farzdır" demiştir. Belki yani mutlaka, muzaaf bir farz-ı ayndır demektedir. (Hutbe-i Şamiye ve Divan-ı Harb-i Örfi)
İttihad-ı İslam siyasetinin temeli bu söze dayandırılabilir.
Ayrıca üstad, onların bir fikri varsa, bizim de bir fikrimiz var deyip mertçe meydana çıkmamız gerektiğini vurgulamıştır.
Yani diğer milletlerin bir birlik ve beraberlik fikri varsa, bizim de var diye açıkça söylemeliyiz demiştir.
Sünûhat'ta Müslümanların I. Dünya Savaşı öncesindeki haclarda "YÜKSEK İSLAMİ SİYASETİN" gereğini yapmadıklarından ötürü gazap ve cezaya uğradıklarını, "Milyonlarla ehl-i İslâm hayrın ta kendisi olan sefer-i hacca, hac yolculuğu yerine şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatler ettirildi" şeklinde belirtir.
“Rüya hacda sükût etti. Çünkü, haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti. Cezası da keffâretü’z-zünub değil, kessâretü’z-zünub oldu. Haccın bahusus taarrüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden, içindeki SİYASETİ ALİYE- İ İSLAMİYE ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâmı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti." (Sünuhat, 71)
Haccın esas hikmeti ise hacda tanışarak, fikir birliği ve dayanışmayla ortak işbirliğini içeren ve haccın içindeki yüce İslam siyaseti ve müslüman toplumları kuşatan ve kucaklayan ortak güzellik, iyilik ve faydaları karara bağlayan istişare ve kongreler olmasıdır.
Hacdaki kongre ve şur'anın ihmali, İslam düşmanlarına yüzmilyonlarca müslümanı, İslam aleyhinde alet olma fırsatı veriyor.
İşte müttaki Kürt müslümanların yüzyıldır başına gelenler.
İşte Suriye ve Irak halkı, Osmanlı yıkıldıktan sonra bir daha huzura hasret kaldılar.
İşte Kafkasya'nın yiğit müsümanları Çeçenlerin bir kısmı, en acımasız düşmanına gönülllü mankurtluk ve fedailik yapıyor.
İşte kahraman Filistinliler 3 parçaya bölünen topraklarında zelil ve esirler.
İşte Suud devleti ki yüksek İslami siyasetin dinamosu olan haccı sıradanlaştırıp, "yüksek İslam kongresi misyonunu" büyük bir gayretle etkisizleştiriyor.
Yetkililer Suud'u kuran tahakkümcü İslam düşmanı İngiliz'in emrinde, elpençe divan durup pişkince sırıtıyor.
İşte İran yönetimi ki, bütün gayesi sanki müslümanlar arasında gücünü ve nüfuzunu artırmak ve Şia idealini Sünni topraklarda durmadan yaymak.
İşte Türkiye şahsi idareyi kutsayıp, meşveret ve şuranın kalbi olan meclisi etkisizleştiriyor, ilmi istibdada imkan ve itikadi fikri sapmalara ortam sağlayıp, yeni sorunlar ve ayrılıklara hamilelik ediyor.
Üstad Münazarat'ta ittihadı, "Asya kıtasının bahtının miftahı/ anahtarı, meşveret ve şuradır" şeklinde formülleştirir.
İttihad, Cehaletle Olmaz!
İttihad, fikirlerimizin imtizacı yani kaynaşmasıdır. Bu kaynaşma ancak, ilim, kültür ve teknolojinin kaynaştıran ışınları yani elektrikli şualarıyla olur.
Bu şualar, radyum gibi soğukta suyu ayrıştıran, x yani röntgen ışınları gibi, vücuda nüfuz edip teşhis ve tedavi eden, gama ışınları gibi delici ve iyileştirici ışınlardır.
Demek ki, müslümanların fikir ve düşüncede kaynaşması için, teşhis eden, gerekirse delip yakarak/ dağlayarak tedavi eden, iman ve fikir ışınlarına ihtiyaç vardır.
Üstad Nursi, 20 yüzyılın başında Sünuhat'ta şöyle der: "Bu zamanın en büyük farz vazifesi İTTİHAD-I İSLAMDIR."
İttihadın hedef ve maksadı, İslami şube muhit merkez ve İslâmi mabedleri birbirine bağlayan, bir nurlu silsileyi harekete geçirmekle, onunla bağlantılı olanları ikaz ve terakki yoluna iştahlandırma ve vicdanî bir emirle sevk etmektir.
Bu ittihadın meşrebi/mayası, suyu muhabbettir. Düşmanı, cehalet ve çaresizlik ve münafıklık, ayrılık gayrılıktır.
Gayr-ı müslimler emin olsunlar ki, bu ittihadımız, cehalet, çaresizlik ve ayrılık gayrılığa hücumdur. Gayr-ı müslime karşı hareketimiz iknâdır.
Önce Kendi Birliğimizi Sağlamalıyız
Barla Lahikası’nda “Hayat, vahdet ve ittihadın neticesidir. İmtizaçkârâne ittihad gittiği vakit, mânevî hayat da gider, tesanüt bozulsa cemaatin tadı kaçar” yazar.
Üstad, Enfal Suresi 46. ayette geçen, “İhtilafa düşmeyin, sonra gevşeyip cesaretiniz kırılır, cemaatinizin tadı kaçar” ayetini tebarüz ettiriyor.
Üstadın, ihlas, sadakat, sebat ve tesanüt kavramlarını sıkça bir arada zikretmesi, birlik mücahidlerinin önce kendilerinin bir ve beraberliği içindir.
Peygamberimizin (asm) dediği gibi 73 parçaya bölünenler nasıl ittihad edebilir?
Sayısız ayet ve hadis ümmetin birlik ve dayanışmasını emreder.
"Ümmetimin ihtilafı rahmettir" bir hadistir. Müsbet ihtilafı açıklayan bu hadis, müminlerin farklı ve zenginleştirici fikir ve görüşünü rahmet olarak amaçlamıştır. Zaten bu pozitif ve fıtri farklılık olmazsa, hakiki ve fıtri bir ittifak oluşmaz. Çünkü kişiler gerçek fikrini gizlerse, riya ve münafıklık oluşur. Riya ve yapmacıklıktan da birlik ve ittihad değil, ancak komedi ve tiyatro çıkar.
Esas sorunumuz, bu farklı fikir ve görüşleri, bir mimarlık ekseni içinde sevk ve idare edebilme becerisidir. Yapılması gereken, Allah rızası yolunda matematik tasavvuruyla teavün ve dayanışmanın binasını kurmaktır.
İttihadı İslam'ın Aşamaları Nelerdir?
“Hem üç mesele var: Biri hayat, biri şerîat, biri îmândır."
İşaratül İ'caz'da bu mesele şöyle formüllleştirildi:
"Kur’ân’daki esas unsurlar ve Kur’ân’ın takip ettiği maksatlar, tevhid, nübüvvet, haşir, adalet ve ibadet olmak üzere dörttür. O 4 temel unsur, Kur’ân’ın heyet-i mecmuasında bulunduğu gibi, Kur’ân’ın surelerinde, ayetlerinde, kelâmlarında, hatta kelimelerinde bile sarahaten ve işareten veya remzen bulunmaktadır.”
Hakîkat noktasında en mühimmi ve en âzamı, îmân meselesidir. Fakat, şimdiki umûmun nazarında ve hal-i âlem ilcaatında en mühim mesele hayat ve şerîat göründüğünden, o zât yani (Mehdîlik şahsı manevisi) şu anda da olsa, 3 meseleyi birden umûm rû-yi zeminde vaziyetlerini değiştirmek, nev-i beşerdeki câri olan âdetullaha muvafık gelmediğinden, herhalde en âzam meseleyi esas yapıp, öteki meseleleri esas yapmayacak; tâ ki îmân hizmeti saflığını umûmun nazarında bozmasın ve avamın çabuk kandırılan akıllarında, o hizmet başka maksatlara (yani siyasi maksatlara) âlet olmadığı tahakkuk etsin.”
Üstadın 3 aşamalı bu sıralaması, hem Kur'an ayetlerinin iniş ve uygulama sıralamasına, hem de önce Mekke, sonra da Medine gelişim sürecine tam mutabıktır.
Yani önce, şirki ortadan kaldırıp iman temelini atmak, sonra ibadet, sıdk, güven binasını kurmak, sonra da İslam binasının ahlaki ziynet ve dekorunu tamamlamak sırasına uymalıyız.
Üstad Nursi yukardaki sözünde bu 3 aşamanın iman ve amel süreci tamamlanmadan, yani müslüman toplumun yüzde 60/70'i sağlam dindar olmadan, İttihad-ı İslam adına dindar siyasiler ve iktidarın, Risale-i Nur'u işin içine katmasını, Risaleleri ve nurcuları alet konumuna düşüreceğinden bizleri uyarmaktadır.
Kısaca İslam birliği siyasetinin yol haritası ancak iman ve hayat safhası tamamlandıktan, şeriat denen İslami hukukun uygulandıktan sonra ittihad-ı İslam ve hilafet seviyesine ulaşarak gerçekleştirilebilir.
Nitekim Medine ayetleri Medine müslümanının hayat ve şeriat katmanında inzal olup, Yahudi ve Hristiyanlarla ilişkiler, ticaret, boşanma, savaş, ortak hukuk, İslami ahlak ve adalet konularında hükümler koymuştur.
Kur'an'daki 28 Medeni surede hukuk, ceza hukuku, miras, kan davası, içki, zina, faiz gibi toplumsal kurallar, devlet hukukuna ahkam ve prensipleri va'z etmiştir.
Aradan geçen, 98 yıllık bir zaman içinde ittihad-ı İslam siyaseti ne durumdadır?
-2022'de İttihad-ı İslam siyaseti yakın tarihte olmadığı kadar kötü ve zayıf durumdadır.
-Amma ve lakin Türkiyemiz bugün, ilk ciddi ittihad bağlarını kuvvetlendirmiş ve birlik ocağını da yakmıştır.
-Amma ve lakin esas sorunlarımız hala çözümlenmemiştir.
Bu problemlerin;
Birincisi: Yeisin, ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.
İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.
Üçüncüsü: Adâvete muhabbet. (Düşman olunacak şeye, özellliğe, sevgi duymak.) Zulüm, cahillik, istibdat,ahlaksızlık gibi.
Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nurani rabıtaları bilmemek. (Ukrayna'daki müslüman ve nurcuları daha yeni yeni farkediyoruz.)
Beşincisi: Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar eden istibdat. (Şu an dünya ve müslümanların başı bir Rus diktatörle dertte.)
Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek. (Şahsi zevk ve rahatına düşkün insanların ülkesi geri kalmaktadır.)
Müslümanlar, Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra bu 6 toplumsal kanser ve virüsü hala tedavi edemedi.
Fakat birşey haddini aşarsa zıddına dönüşür kaidesince; bugün dibe vuran müslüman dağınıklığı, vahdete, birliğe her zamankinden daha yakın gibi durmaktadır.
Ülkemizde son 20 yıldaki karışık fecir, ilerde yerini, sadık, hakiki bir şafağa, doğuşa bırakabilir diye ümit ediyoruz.
Çünkü muazzam bir tecrübe ve birikim kazandık. Bir anlamda ittihad-ı İslamın provasını da yapmış olduk.
Üstad Bediüzzaman Makalat'ta şöyle diyor:
Şimdi bilmeli ve anlamalıyız ki, cehalet ihtilaf ve zaruret/çaresizlik düşmanlarını kahretmek ve cevherlerimizi ellerinden kurtarmak için elmastan yapılma 3 kılıç bize lazımdır. Birinci kılıcımız maarif, ikincisi ittifak ve muhabbet-i millî, üçüncü de girişkenlik ve çalışkanlıktır. İnnel insane ma'saae/ insan için ancak çalışması vardır! Herkes nefsine itimat etmelidir ki, yani özgüven kazanmalı ki, dışarının destek minnetinden, eziklikten uzak kalsın demektedir.
Risale-i Nur İttihad-ı İslamın Neresindedir?
1911 Şam Hutbesi bu soruyu cevaplar.
-İstikbalin kıtalarında hakiki ve manevî hâkim olacak ve beşeri, dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek yalnız İslâmiyet’tir.
- İslâmiyet’e inkılab etmiş ve hurafattan ve tahrifattan sıyrılacak İsevîlerin hakiki dinidir ki Kur’an’a tabi olur, ittifak eder.
İkinci Cihet: Yani maddeten İslâmiyet’in terakkisinin kuvvetli sebepleri gösteriyor ki maddeten dahi İslâmiyet istikbale hükmedecek. Çünkü âlem-i İslâm’ın şahs-ı manevîsinin kalbinde, gayet kuvvetli ve kırılmaz beş kuvvet içtima ve imtizaç edip yerleşmiştir.
Birinci kuvvet: Bütün kemalâtın üstadı ve üç yüz yetmiş milyon nefisleri bir tek nefis hükmüne getirebilen ve hakiki bir medeniyetle ve müsbet ve doğru fenlerle teçhiz edilmiş ve hiçbir kuvvet onu kıramayacak bir mahiyette bulunan hakikat-i İslâmiyet’tir.
İkinci kuvvet: Medeniyet ve sanatın hakiki üstadı ve vesilelerin ve vasıtaların tekemmülüyle cihazlanmış, şiddetli bir ihtiyaç, çaresizlik, belimizi kıran tam bir fakirlik, öyle bir kuvvettir ki susmaz ve kırılmaz.
Üçüncü kuvvet: Yüksek şeylere müsabaka/ yarışma suretinde, beşere yüksek maksatları ders veren, o yolda çalıştıran, istibdadatı parçalayan, ulvi hisleri heyecana getiren, gıpta hased kıskançlık ve rekabetle, tam uyanarak müsabaka şevkiyle, kalkınma meyliyle ve medenileşme tutkusuyla teçhiz edilen, yalnız hürriyet-i şer’iyedir.
Dördüncü kuvvet: Şefkatle cihazlanmış şehamet-i imaniye, yani imani kahramanlık ve yiğitliktir. Yani zillet ve riyakarlığa düşmemek, haksızlara, zalimlere zillet göstermemek, zayıfları da zelil etmemektir.
Beşinci kuvvet: İzzet-i İslâmiye, İslami şeref ve onur ki, i’lâ-yı kelimetullahı ilan ediyor.
Bu zamanda i’lâ-yı kelimetullah, medeniyet ve teknolojiyle doğru orantılı, medeniyet-i hakikiye girmekle i’lâ-yı kelimetullah edilebilir, Allah adı göklerde yankılanabilir.
-Eski zamanda İslâmiyet’in terakkisi, düşmanın taassubunu parçalamak, inadını kırmak, tecavüzatını def’etmek, silah ve kılınç ile olmuş.
-İstikbalde ve bugün ise silah kılınç yerine, hakiki medeniyet, maddî terakki, hak ve hakkaniyetin manevî kılınçları düşmanları mağlup edip dağıtacak inşaallah.
Şu müjdeye candan ciğerden inanmamız, dua ve yakarış yerine geçecektir.
"Ümitvar olunuz şu istikbal inkılabatı içinde en yüksek gür sada İslamın sadası olacaktır."