-Alo, iyi günler Hakan Bey. Falanca makamdan arıyorum. Filanca beyefendi sizinle görüşmek ister.
- Buyursunlar.
- Bağlıyorum efendim.
- Bekliyorum.
(Bir süre müzik)
- Kusura bakmayın Hakan Bey, bağlayamadım. Beyefendi şu anda başka telefonla görüşüyor. Sizi biraz bekleteceğim.
- Peki, bekliyorum.
(Bir süre müzik)
- Hakan Bey, tekrar özür dilerim, beyefendinin görüşmesi uzayacak gibi. Biz sizi daha sonra arayalım, olur mu?
Konuşmanın bu yerinde, elimdeki cep telefonunu fırlatıp atasım geliyor.
Sanki arayan benmişim, sanki görüşme talebi benden gelmiş, sanki onca işlerinin arasında kendilerini rahatsız etmişim gibi bir de "Biz sizi daha sonra arayalım" diyorlar!
Bu tabii ki istisnai bir durum.
Genellikle, "Beyefendi sizinle görüşmek ister"den bir süre sonra beyefendi benimle görüşür.
Ama ben bu duruma da sinirlenirim.
Beyefendi beni cep telefonumdan niye direkt aramaz ki?
Sekreterine aratıp makam mevki reklamı yaptırmadan "Alo" dediği takdirde 'devletlu' ihtişamına halel geleceğinden mi korkar?
Elimde cep telefonu, önümü ilikleyip esas duruşa geçmemi mi bekler?
Cumhurbaşkanı olsa, başbakan olsa, hiç değilse bakan olsa neyse de, herhangi bir 'devletlu' şahsiyet (milletvekili veya bürokrat) benimle bu şekilde iletişim kurmayı tercih ettiğinde asabım bozuluyor.
Bu tuhaflık sadece 'devletlu' kimselere mahsus değil; bir televizyon programcısı, bir yayın evi yöneticisi, bir sendika görevlisi, bir siyasi parti yetkilisi de sekreterine aratıp "Beyefendi sizinle görüşmek ister" dedirtebiliyor.
Her gün böyle telefonlar alıyorum.
Kendilerini ağırdan satan beyefendilerin ardı arkası kesilmiyor.
Telefonun başında dinlediğim 'bekleme müziği'nin haddi hesabı yok.
Bıktım artık.
Yapmayın bunu, beyefendiler!
Ben sizin memurunuz, elemanınız, astınız değilim.
Emir vermek, iş buyurmak için aramıyorsunuz beni.
Bir davet iletmek, bir şey istirham etmek, bir yazım hakkında konuşmak veya tanışmak için arıyorsunuz.
Arayacaksanız doğru dürüst arayın, doğru dürüst konuşalım.
Belki haddinden fazla meşgul adamlarsınız; bir yandan beni sekreterinize aratırken öbür yandan dosya filan inceliyorsunuz, böylece vakitten tasarruf ediyorsunuz...
İyi ama benim de bir meşguliyetim olamaz mı?
Mesela, yazımı baskıya yetiştirmek için kıvranıyor olamaz mıyım sizin beni arattığınız esnada?
Sekreterinizle ve 'bekleme müziği'nizle beni oyalama hakkını size kim veriyor?
Gazetede bizim de sekreterimiz var.
İlle de birini cep telefonundan aratmam gerektiğinde, "Çalmaya başlar başlamaz bağlayın, telefonu açtığında benim sesimi almalı, yoksa ayıp olur" diyorum.
Siz de bu nezaketi gösterebilirsiniz.
Niye göstermiyorsunuz ki?
Yeni Şafak