Monarşi demokrasiye tercih edilir mi?
Akıllı adil bir yönetici yani bir kral, zaaflarına yenik düşmüş toplumsal kişiliğine ulaşmamış bir halkın yürüteceği demokrasiden daha mı iyidir acaba?
Nitekim Aristoteles bunu söylüyor.
Ona göre, "Demokrasinin en önemli düşmanı, karşısındaki tehlikenin kaynağı halkın zaaflarıdır. Halkın arasındaki çekişmeler tiranlığın önünü açabilir; bu nedenle iyi ve akıllı bir yönetici olursa monarşi demokrasiden daha iyi bir yönetim biçimidir."
Bugün meydanlarda öyle kişilikler halkın karşısına çıkmış ki;
Bediüzzaman'ın tabiriyle; "şahsi garazından" ve "şahsi çıkarından" vazgeçmediği halde, bir dirhem zararını bin lira milletin menfaatine feda etmeyen, hem de menfaatini insanların zararında gören zevatlar ruhunu halka feda edeceğini söylüyor.
Buna karşılık halkın kullandığı oy tamamen "ene"ye endeksli oluyor.
Oysa insanlığın yegâne kurtuluşu; Allah, kâinat, insan üçgeninden geçmektedir.
Zira "insanlar hür oldular ama yinede Abdullah’tırlar." (Bediüzzaman)
Bizde kin, bizde garaz, bizde intikam hisleri ve bizde şahsi çıkarlar oldukça asla demokrasi diye tabir edilen o güzelliği yaşayamayız.
***
Aslında var ya!
Bence öyle bir güzel yok.
Zaten hiçbir zaman olmamış.
Sadece hayali anlatılmış.
Akıllı olan bazı insanlar böyle bir resim çizmiş uzaktan uzağa tüm insanlığa göstermiş ve insanlığı bunun peşinde sürüklemiştir.
Böylece insanlar bununla oyalanırken, geri planda bütün dünyanın bütün sermayesini cebine koymuştur.
Bu nasıl oluyor diye sormayın?
Fazla bir şey irdelemeden sadece modern demokrasinin işleyiş mekanizmasına bakmanız yeterli olacaktır.
Adamlar kendi ülkelerinde kendi devletlerinin bütün çıkarlarını hesaplamış, sistemini oturtmuş, iç ve dış siyasetinin stratejilerini çizmiş, güzergâhı belirtmiş, arabasını yapmış ve halkına şoför seçme yetkisi vermiş.
Yani halk sadece psikolojikmen devletini ve kendisini yönettiğini sanıyor.
Tabii bu arada halkının rahatını ise en üst noktada temin etmiş.
Zaten bunun için halk rahattır.
Ben bu duruma “yumurta idaresi” diyorum.
Yumurta ve yumurta sarısına dikkat ederseniz harika bir sistemi göreceksiniz.
Yumurta sarısını yuvarlak tutan şeffaf ve ince bir zar yumurtanın kutuplarına helezonik bir şekilde bağlanmıştır.
Bu bağlantı yüzünde yumurta istediği kadar yuvarlanılsın istediği kadar çalkalansın asla içerdeki sarısı bozulmaz.
Tıpkı bunun gibi bu gün başta Amerika ve Avrupa ülkelerinde devletin dünya cephesindeki duruşu ile halkının yüzüne bakan duruşu arasında dağlar kadar fark vardır.
Halkına sorarsanız bütün insanları eşit kabul edecek.
Son derece hümanist bir yaklaşım sergilerler.
Ama onların dış politikalarına baktığınızda ise sadece kanla ve savaşla beslendiklerini göreceksiniz.
Seçim yaparlar seçim sonucunda sadece iki fikir çatışır.
İç sistemlerinde fazla bir değişiklik olmamakla birlikte dış siyasetlerinde ya direk savaşan ruh vardır. Savaşla dünyayı sömürürler.
Yahut ta sözde barış güvercinleri vardır. Yani barış yoluyla dünyayı sömürürler.
Sonuçta her iki yolun amacı dünyayı sömürmek ve sömürürken halkını hiç katmamak, buna karşılık halkının refahını en üst seviyede seyrettirmek…
Dünyaya da “benim yönetim şeklim demokrasidir. Siz de benim gibi olmak istiyorsanız yönetiminizi demokratlaştırın.”
Ve en çarpıcı tarafı ise; bunu bahane edip dünyaya hürriyeti getireceğim deyip her tarafa sureti haktan gözüküp müdahale etme hakkını meşrulaştırmıştır.
Evet, bunu iddia ediyorum: bize anlatılan, kitaplarda tarifi yapılan demokrasiyi hiçbir ülke uygulamamış.