Rivayetlere göre Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nun Lise Edebiyat kitabında geçen Yunus Emre’ye ait sekiz kıtalık “Bana Seni Gerek Seni” şiirinin bir kıtasını çıkardığı iddiasıyla ortalığın tozu dumana katıldı.
Talim ve Terbiye Kurulunun kimlerden oluştuğunu, daha neleri sansürlediğini, bu tasarrufunda ne kadar haklı ya da ne kadar haksız olduğunu ele alacak değilim. Bu kurulun bu günkü iktidardan evvel oluşan üyeleri kimlerdir, yeni gelenler kimlerdir gerçekten bilmem. Bildiğim tek şey şudur, sansürlemek sadece Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde yapılan bir uygulama değildir. Cumhuriyet tarihi boyunca tüm resmî kurumlarda bir şekilde yapılagelen genelleşmiş geleneklerimizdendir (!). Resmi kurumların dışında hemen her demokrat, özgürlükçü, bilimci sivil kurum ya da sivil bireyler de hesaplarına gelmeyen bir çok konuda işlerine gelen yeri alıntılayıp ötesini yan yana noktalarla es geçmeyi resmî kurumlardan daha fazla gerçekleştirmişlerdir.
Sayın M.Eğitim bakanı Dinçer’in ifade ettiği gibi “Öküzün altında buzağı” aranması gayretkeşliği dikkatlerden kaçmamıştır. Şiirin bir kıt’asının atlanması eğitim ve öğretim teknikleri açısından izah edilebilir gerekçelerle bir yerde kabul edilebilir. Kabul edilemeyen taraf dil ve anlatım yönünden meseleye yaklaşmadan işi tamamen siyasi ve ideolojik kulvara çekme çabalarıdır. Yani gericilerin, yobazların, tutucuların Yunus Emre gibi bir şahsiyete bile tahammül edemeyişleri imajını oluşturmak oradan Mevlana’ya, Hallac-ı Mansur’a uzanmak tekrar hızla günümüze dönerek Kubilay vakasına, Vurun Kahpeye senaryolarına vurgu yapmaktır.
Yunus Emre’nin “Cennet cennet dedikleri/Birkaç köşkle birkaç huri/İsteyene ver onları/Bana seni gerek seni” kıtasının çıkarılmasına itirazları metnin kendisine sadık kalma çabaları değildir. Bu metni anlayacak kadar dini kültürleri de yoktur çoğunun. Yunus Emre’nin burada cenneti küçümsediği anlamı da çıkmaz aslında. Yunus’un sözlerini anlamak için Bediüzzaman Said Nursî’nin Muhakemat’ta belirttiği “Bir sözü kim söylemiş, kime söylemiş, niçin söylemiş, hangi makamda söylemiş ?” kriterlerini uygulamamız gerekir. İlginç olan Said Nursî’nin de onca dindarlığına, din alimi olmasına rağmen “Gözümde ne cennet sevdası, ne cehennem korkusu var… Milletimin imanını tehlikede görürsem cenneti de istemem. Orası da bana zindan olur” (Tarihçe-i Hayat) sözlerini sarfetmiş olmasıdır. İmdi bu kıtayı ve bu cümleyi hangi makamda söylendiğine bakmadan alırsanız ikisinin de cenneti küçümsediğini zannedersiniz. Oysa ortak ifadeleri ve hedefleri yalnız ve yalnız Allah rızasıdır, diğergamlıktır. Yani ibadetlerini ve gayretlerini sırf cennete gitmek için değil, Allahın rızasını kazanmak için yaptıklarını, davaları uğrunda çalışırlarken nefisleri için bir şey gözetmediklerini, istemediklerini anlamak durumundayız.
Düşünün ki bir sözcüğün, bir kelimenin anlam çerçevesini oluştururken 1.Temel Anlam 2.Yan anlam 3.Tasarımlar 3.Duygu değeri 4.Özel adlardan /kavramlardan yararlanma 5.Uzak çağrışımlardan faydalanma gibi fakülteler vardır. Bunların dışında Batı’daki kriterleri de eklersek Saussure’ın Çağrışımsal Düzlemi; Barthers’ın Dizgisel/dizimsel düzlemi; Hjelmslev’in Bağlılaşım/Bağlantı ve Martinet’ın Benzerlik/Aykırılık düzlemlerini de eklersek bir metni okuyup şu veya bu yana çekmenin öyle basit bir iş olmadığını anlarız. Yunus’un “Sevelim sevilelim. Dünya kimseye kalmaz” dizelerini “Gençler sevelim, sevişelim. Dünya’ya bir kere geldik” şeklinde yutturmaya çalışan edepten ve edebiyattan bîbehre çok okumuş aydın gördük biz. O zaman bu hassasiyet niçin gösterilmedi acaba?
Ayrıca “Cennet cennet dedikleri /Birkaç köşkle birkaç huri” dizeleri bir kere inanmışlara yönelik ifadelerdir. Yunus Emre burada cenneti amellerine maksat yapan ama ihlasa tam muvaffak olamayan tabiri caizse bazı ham sofulara göndermede bulunur. Ama netice inanmışları muhatap alır. O şiir, Allah’a inanmayanlara, ahreti inkar edenlere hitap etmez. Kaldı ki o sözler o makamda kullanılmıştır. Çünkü başka bir şiirinde “Cennette huri kızları /Gezer Allah deyu deyu” diye tasvir edilir. O makamda da böyle ifade edilmiştir.
Netice Yunus Emre’nin penceresinden bakmadan, işin içine cenneti, cehennemi karıştırmayın lütfen…