Yusuf Vanlı’nın kerimesi ahirete göçtü

Himmet UÇ

Yusuf Abi, Erzurum üniversitesinin ve Kırkıncı Hoca Efendi’nin rahlesinde yetişmiş, muhterem bir profesör. Damadı Hikmet Orhan, Süleyman Demirel Üniversitesinde öğretim üyesi. Ani bir rahatsızlıkla eşi ahirete göçtü. Her ölüm erkendir fehvasınca hanımefendi alel acele ahirete intikal etti. Namazı Isparta’da Dilara camiinde kılındı ve hemen yanındaki mezarlıkta ebedi istirahatgahına gönderildi. Aile üyeleri mezarlıkta taziyeleri kabul ettiler. Soğuk bir günde ölümün de soğukluğunun birlikteliği herkesin yüzünün ölümün saltanatı karşısında şaşkın olduğu bir sırada bir namazlık saltanat ile bir ömür sona erdi.

Namazı Murat Sarıcık kıldırdı. İshak Öngel de cenazenin başında kendine düşeni yaptı, daha sonra mezar başında konuşuldu, dualar edildi. Üniversite öğretim üyeleri, arkadaşları, cemaatin şehirden üyeleri, dostlar, ahbablar bu sön görevi yerine getirdiler. Hanımlar cenazenin sol yanında yer almışlar gözler yaşlı yüzler yerde, kaderin hükmüne karşı münkad bir halde durdular. Daha sonra sessiz gemi yola çıktı. Yahya Kemal ölümü ne kadar güzel ifade etmiş Sessiz Gemi şiiri ile. Gerçekten etrafında herkes sessiz ve gemi de sessiz, yol alıp gitti.

SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Maluma  giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

Yahya Kemal BEYATLI

Yahya Kemal ne kadar derinden hisssetmiş, sessiz gemi sonsuzluğa açılıyor. Tabut denilen o sessiz gemi dünyanın dar kıyısından ahiretin ve sonsuzluğun ülkesine gidiyor. Gemi, sessizlik ve sonsuzluk ne kadar güzel imajlarla Yahya Kemal hissetmiş ve hissettirmiş. O cenazede hanımefendiler ve beyefendiler şu şiirdeki hakikatleri hissettiler ama ancak Yahya Kemal gibi bir büyük insan onları ifade edebildi. Bu ne kadar hale uygun apokaliptik imajlar, büyük şair bu demek işte.

Bediüzzaman insanın macerasını anlatır. “İnsan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azim bir sermaye elinde bulunan insan burada ticaret ile, ebedi daimi bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir, onun eline verilen sermayede ömürdür.“

Güzel yaşamak adeta muhafazakarların bile imrendiği bir yaşama tarzı, rahat ve safa ile ömrünü geçirmek yine her insanın adeta umumi talebi gibi. Halbuki sürekli sermayesini yerinde kullanmak ve ticaret yapmak için gayret etmeli. Her an ebedi bir hayatı kazanmakla sorumlu olduğunu düşünmeli. Yukardaki satırlara göre sürekli uhrevi bir ticaret için çabalamalı ama buna cidden gayret eden insanlardan olmak mutlu bir insan tablosu.

Yusuf Ağabey ile ta Erzurum’dan taşınırız. Ziraat fakültesinde onlar bir ekiptiler ve Kırkıncı Hoca Efendi onlara karşı değişik bir ilgi ile davranırdı. Evlerine yemeğe gider, sohbetler yapar ve dünyevi uhrevi, şenşakrak bir hayat içinde yaşanır gidilirdi. Yusuf Abi kendine has bir kibarlığı ve dostluğu vardı. Kırkıncı Hoca Efendi onu sever o da hürmette, sevgide kusuru bırak kemali edeple davranırdı. Kırkıncı Hoca nice böyle üniversite hocalarını rahlesinde sohbetleri ile inşa etmiş ve ülkemize harika insanlar kazandırmıştı.

Merhum Turgut Özal, Yusuf Abi’yi Maraş Üniversitesine rektör olarak atamıştı. Orada harika hizmetleri oldu, adeta bir hizmet odağı meydana getirmiş, etrafında ülkemizin manevi iklimlerini tesis eden nice değerli insana rahmı mader olmuştu ama Özal’ın rahmete intikalinden sonra gelen yönetimler onları yerlerinden etti. Yusuf Ağabey Namık Kemal Üniversitesine gitti, orada yıllarca çalıştı.

Merhum Özal Bediüzzaman’a hayran bir insandı ve Nur talebelerini himaye etti, onlar da önlerine gelen insanları korudular, memleket bu manevi rüzgarla ruhları döllendirdi. Nice harika insanlar Anadoluya bu manevi olgunluk ile dağıldılar. Yusuf Abi uhrevi ticareti zengin bir insandır, başlı başına bir ahiret anonim şirketi gibi çalıştı, sağolsun var olsun.

Yusuf Abi ile Kırkıncı Hoca’nın cenazesinde görüşmüştük. Velinimeti olan zatın ahirete intikalinde onu yalnız bırakmamıştı. Artık sonbahar ve kış mevsimine geldik, hergün ağaç dallarından dökülen yapraklar hayatın faniliğini ilan ediyor.

“Bu dünya eğer daimi olsaydı ve yolumuzda ölüm olmasaydı ve firak ve zevalin rüzgarları esmeseydi ve müsibetli ve fırtınalı istikbalde manevi kış mevsimleri olmasaydı … fakat madem dünya birgün bize  haydi dışarı diyecek, feryadımızdan kulağını kapayacak, o bizi dışarı kovmadan, biz bu hastalıklar ikazatıyla şimdiden onun aşkından vazgeçmeliyiz. O bizi terketmeden kalben onu terketmeye çalışmalıyız.“

Yunus Emre ölümü anlatmış:

Ölüm ölüm hezen ölüm
Her düzeni bozan ölüm
Evden eve gezen ölüm
Yine şiirler bağlayalım

Ölümden ne korkarsın, korkma! Ebedi varsın.

Başka bir şair;
Ölüm demez yiğit koca
Gelir bir gün ya bir gece
Eli kazmalı bir hoca
Kazar bir gün demedim mi?

Demedim mi demedim mi
Gönül sana demedim ki
Gönül kuşu yuvasından
Uçar birgün demedim mi

Demedim mi demedim mi
Gönül sana demedim mi
Eli kefenli bir hoca sarar
Bir gün demedim mi, demedim mi?

“ve ileyhil masir” yani darı faniden darı bakiye dönülecek. (İşte merhume döndü, baki aleme) ve Kadim-i Bakinin makarr-ı (ebedi saltanatın olduğu yere gidilecek ve gitti) Saltanat-ı ebediyesine gidilecek ve kesret-i esbabdan Vahid-i Zülcelalin daire-i kudretine gidilecek, dünyadan ahirete geçilecek. (Ahirete geçti merhume) Merciiiniz (sığınağınız) onun dergahıdır. Melceiniz (iltica ettiğiniz yer) onun rahmetidir ve hakeza…

Sıra Necip Fazıl’da bak mezarlıktan ebediyeti nasıl anlatmış maşallah berakallah.

KARACAAHMET

Deryada sonsuzluğu zikretmeye ne zahmet!
Al sana, derya gibi sonsuz Karacaahmet!

Göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde;
Ona sor, gidenlerden kalan şey neymiş elde?

Mezar, mezar, zıtların kenetlendiği nokta;
Mezar, mezar, varlığa yol veren geçit, yokta...

Onda sırların sırrı: Bulmak için kaybetmek.
Parmakların saydığı ne varsa hep tüketmek.

Varmak o iklime ki, uğramaz ihtiyarlık;
Ebedi gençliğin taht kurduğu yer, mezarlık.

Ebedi gençlik ölüm, desem kimse inanmaz;
Taş ihtiyarlar, servi çürür, ölüm yıpranmaz.

Karacaahmet bana neler söylüyor, neler!
Diyor ki, viran olmaz tek bucak, viraneler,

Zaman deli gömleği, onu yırtan da ölüm;
Ölümde yekpare an, ne kesiklik, ne bölüm...

Hep olmadan hiç olmaz, hiçin ötesinde hep;
Bu mu dersin, taşlarda donmuş sukuta sebep?

Kavuklu, başörtülü, fesli, başacık taşlar;
Taşlara yaslanmış da küflü kemikten başlar,

Kum dolu gözleriyle süzüyor insanları;
Süzüyor, sahi diye toprağa basanları.

Onlar ki, her nefeste habersiz öldüğünden,
Gülüp oynamaktalar, gelir gibi düğünden.

Onlar ki, sıfırlarda rakamları bulmuşlar,
Fikirden kurtularak, ölümden kurtulmuşlar.

Söyle Karacaahmet, bu ne acıklı talih!
Taşlarına kapanmış, ağlıyor koca tarih!

Merhumeye rahmet, ailesine sabrı cemil ihsan et Allah’ım!

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.