Müthiş yangın sönmedi, alevleri göklere yükselmeye devam ediyor; yanan bu vatan evlatları, ümmetin çocukları! Ne rehaveti, ne rahatı!
Tarife ve tasvire ne hacet sokaklar, yollar yanıyor; öyle ki alevleri şehirleri sardı, gönül şehrini harap ediyor. Bu yangına içinden yanan erler vardır elbet ne var ki su dökenlerin azlığı başka bir yangın. Diliyle söz söylemek bile cesaret işi, el ile nasıl düzeltilecek de yangın kontrol altına alınacak?
Virüsten daha hızlı yangın körpe çocukları, yeni gençleri hedef almış sanki, “yapmayın etmeyin” demek ne mümkün!
Makamlar, servetler, rütbeler durdurur mu bu yangını? Üç yıl öncesi beş yıl öncesi bu denli değildi sefahat yangını.
Sağa sola bakmadan secde mesafesi bakışla yürüyen genç Yusufi yolda yürüyordur gerçekte. Nefsin zindanında esir olmayı kabul etmemiş, iffetin azizliğini kabul etmiştir bu genç, ne mutlu.
Bu mutlu manzaralar çöldeki vahalar gibi; varlıkları geleceğe umut taşıyor. Rüya görüyoruz; rüyaya ve tevil edecek idrak ve dirayete ihtiyacımız var zira.
Sokak manzaraları da bir başka rüya; ayık olsalar öyle giyinirler mi? Kim uyandıracak bu uyurgezerleri?
“Karşımda müthiş bir yangın var” diyenin takipçileri; neredeler, ne işle meşguller? Kafalar sorularla ifsat edilmiyor, gönüller sefahatle işgal ediliyor; yeni yazılım reçeteniz ne?
Geminin tayfası görevini yapmaz da güvertede gezinip durursa o gemi ümmeti selamet sahiline nasıl taşır?
Birilerine havale ve ihale edilmeyecek kadar büyük yangına karşı herkesin yapabileceği, yapacağı bir şeyler var; önce gücü kadar taşıyabileceği yükü omuzlamayı niyet edecek ve sonra gayrete gelecek. Böyle erler ele ele verirse yangın belki kontrol altına alınır.
Her türlü fitneden Allah’a sığınmak, havl ve kuvvet sahibine dayanmak, kulluk idrak ve şuuru ile hareket etmek; Yusuf’un (a.s.) dediği gibi Rahman ve Rahim olan Allah’ın yardımı olmazsa emmare nefisle başa çıkamayacağı bilmek; işin evveli ve ahiri…
O’ndan korkuyor ve yine O’na sığınıyoruz vesselam.